BU DAVA DA MI 'İYİ ÇOCUK!'

Malumunuz haftanın ilk günü! Siyasi ve sosyal alanda gündem bir hayli yoğun. Özellikle 'Kürt Açılımı' ve DTP'lilerin 'gözaltına' alınması meselesi.
Bu alanda; hafta 'önemli' gelişmelere gebe! Ancak ben haftaya 'yansıma' gösteren bu mevzulara 'odaklanmayacağım'!
Zaten 'önümüzdeki' günlerde zorunluluk haslıyla; 'olup-biten' üzerinde beyin fırtınaları geliştireceğiz. O nedenle; bugünlük 'mola' diyoruz.
Bugün için; 'geçtiğimiz' haftaya damgasını vuran ve Diyarbakır'ın başta olmak üzere Güneydoğu'nun odaklandığı davadan söz etmek istiyorum.
Şu meşhur 'Güneydoğu'daki faili meçhul cinayetler' davası. Bir başka ifadeyle 'Ergenekon'un' Güneydoğu versiyonu...

***

Davanın ilk duruşması önceki gün yapıldı. Her ne kadar 'davayı izleme' noktasında ısrarcı girişimim olduysa da, dahil olamadım.
Ancak 'izleme' imkânı bulan meslektaşlardan ve dün basına yansıyan analizlerin ışığında; ortamı az da olsa soluma imkanı oluştu.
Öncelikle 'duruşmadaki' hava! Çok ilginç ve 'satır aralarına' onlarca cümle ve kelimeyi sıkıştırabileceğimiz; ayrıntılar söz konusu.
Şöyle ki! Sanık Albay Temizöz 'sanık' kürsüsünde sağında ve solunda 'Yüzbaşı' rütbeli subaylarla hazır bulundu. Ki ilk kez olan bir şey.
Uzun yıllar 'Adliye' muhabirliği yapmış. Sıkıyönetim Döneminde 7 Kolordu Komutanlığındaki 'davaları' takip etmiş biri olarak;
'Yüzbaşı' rütbeli iki subay tarafından bir sanığın 'korunması' ilk vaki.

***

Tabi bu 'rütbe' prosedürü 'bir mesaj' taşıyor mu deseniz, kesin bir 'üslup' kullanmam zor. Ama kafalarda 'cevap bekleyen' sorular da oluşmuyor değil.
Ancak bundan sonraki 'duruşmalarda' seyir neyi gösterir, onu göreceğiz. Aynı 'izlek' uygulanır mı, uygulanmaz mı?
Bir başka dikkat çeken nokta ise 'yıllardır' yakınlarından haber alamayan mağdur aileleri ile onlarca faili meçhul cinayetten sorumlu 'zanlılar'!
Aynı salonda 'yüz yüze' gelmeleri. Ailelerin öfkeleri 'duruşma' çıkışında kameralara yansıyordu.
Bu anlamda içerde de 'yüzlerine' öfkenin yansıdığı malum. Ki duruşma boyunca Temizöz'ün 'özellikle' ailelerin bulunduğu tarafa bakmayışı.
Bir başka önemli ayrıntı da, 'hakkında 9 kez müebbet' hapis cezası istenen faili meçhul cinayetlerin sorumlusu gösterilen Temizöz'ün 'muvazzaflığı.

***

Evet! Anlı-kanlı apolet sahibi Albay Temizöz 'halen' görev başında bulunan bir subay. Ve 'kesintisiz' bir şekilde maaş alıyor!
Nasıl bir 'yasal ve hukuk nizamı?' bilemiyorum. Sanırım müdahil avukatları bugün Genelkurmay'a başvuracaklar.
Ve 'Temizöz'ün neden görevden hala alınmadığını' soracaklar. Bu durumu Müdahil Avukatlardan Tahir Elçi şöyle yorumluyor:
"Hakkında bu derece ağır bir iddiada bulunularak, böylesine kapsamlı bir iddianame hazırlanarak kamu davası açılmış ve hâlâ görevinin başında olan başka bir devlet memuru yok. Düşünün ki bu şahıs hakkında onlarca cinayet iddiası var. 9 kez müebbet hapisle yargılanıyor. Hâlâ görevinin başında olması soruşturmanın selameti açısından son derece sakıncalıdır. Ayrıca birlikte yargılandığı sanıklar açısından da sakıncalıdır".

***

'İlginçlikler' arz eden 'davanın' duruşma salonundaki bu 'ayrıntılarının' dışında da önemli ve kuşkular geliştiren 'meseleler' haiz.
Bunlar da 'gizli tanık ve aleni tanıkların' ifadeleriyle alakalı geliştirilen 'spekülasyonlar'! Zaten 'davanın' soruşturma sürecinde başladı.
Tak ki, 'iddianamenin' hazırlandığı zaman dilimine kadar. Hatta 'duruşma' tarihinin belli olmasından sonra da birçok 'varyasyonlar' gelişti.
Mesela ilk olarak, 'davayı' soruşturan 'savcılara' yönelik hamle yapıldı. Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya 'akıbetini' yaşatmak için.
Zaten duruşmadaki 'görüntü', Ali Suat Ertosun’un önergesiyle krize dönüşen HSYK toplantılarında yaşananları akla getirtiyor.
Nitekim HSYK üyesi Ertosun 'davayı' hedef tahtasına almış ve 'infazların' geliştirilmesi için baskılar oluşturmuştu.

***

İddianameyi hazırlayan Özel Yetkili Savcı Ergün Tokgöz ile iddianameyi kabul eden 6. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Menderes Yılmaz.
Tıpkı Sarıkaya gibi görevden alınmaları istendi. Tabi bu kez hem kamuoyu hem de Adalet Bakanlığı 'cesur' tavır sergiledi.
Ve bunun sonucunda Ertosun'un girişimi sonuçsuz kalmıştı.
Gelelim 'davanın' gizli ve aleni 'tanık ve sanıklarının', 'döneklik mi deniliyor, ifade değiştirme mi deniliyor, yoksa tükürdüklerini yalamak mı deniliyor?'.
Bilemiyorum. Siz nasıl bir 'tanım' getirirseniz, o sizin yorumunuz.
Ancak; 'tanıklar' anlamında, davayı 'sulandırma', mecrasından çıkarma yönünde bir hayli 'efor' sarf ediliyor.

***

Davanın en önemli 'sanık ve tanık' konumundaki ismi hiç kuşkusuz ki Kamil Atak’ın kardeşi Mehmet Nuri Binzet. Küçük 'yaşta' bu alana dahil olmuş. Eline silah verilmiş 'korucu' olmuş. Ve Atak ile Temizöz'ün 'gözü pek' adamı. İddianamede 23 faili meçhul cinayeti 'en ince' ayrıntısına kadar anlatıyor. Yer, mekan ve tarih, isim vererek. Şimdi basının 'iktidar' muhalifi ve 'Ergenekon’u 'içi boş' dava olarak gören kanadı; bir dizi haber üretti.
İlk haber Binzet 'Atak kendisine para yardımı yapmadığı için' intikam niyetine bunları söylüyor. Ardından; DTP'liler 'ziyaret etti' ondan konuştu.
Sonra da; Binzet 'ifadelerinin' düzeltilmesini istedi, olup-bitenlerde 'askerin' rolü yok diye.
Ki en sonunda Binzet 'basın kuruluşlarına' mektup gönderip 'hakkında' çıkanları yalanladı.

***

Şimdi de aynı 'senaryo', davanın 'tanık ve sanık' isimlerinden 'Tükenmez Kalem' rumuzlu Abdülhakim Güven ekseninde gelişiyor.
Duruşmaya iki hafta kala; ifadelerinde "U" dönüşü yaptıkları iddia edildi. Önceki gün görülen duruşmada Güven'in verdiği savunma dilekçesi var.
33 sayfalık olduğu söyleniyor. Eylül'de yapılacak ikinci duruşmada mahkemede okunacak. 'Tükenmez Kalem' Güven'e göre ifadelerinin 'tümü' yalan.
Hepsini işkence ve baskılar(!) ile vaatler altında verip imzalamış. Soruşturmayı yürüten Savcı 'sözde' kendisini kandırmış. Yüzünü değiştirecekmiş.
Yurtdışına çıkmasına imkan tanıyacakmış, ismi deşifre olmayacakmış. Abdulkadir Aygan da 'kendisini' öldürmeye teşebbüs eden bir kişi imiş.
Ve bunun 'ifadelerine' güven duyulmaması gerektiğini söylüyor.

***

PKK 'itirafçılarının' ne kadar masum ve dosyalarının 'temiz' olduğu(!) malumdur. Ancak davayla alakalı çok ciddi ve hassas 'tehditler' söz konusu.
Özellikle 'tanıklar' anlamında birileri 'aba altından' sopa gösteriyor. 
Bakınız bu girift 'ortamla' alakalı Radikal Yazarı Yıldırım Türker 'şöyle bir' saptamada bulunuyor:  
"-Tanıklar besbelli çok güçlü odaklarca tehdit ediliyor, ifadelerinden caymaya zorlanıyor.
Yahu, Cemal Temizöz ve gibilerinin vahşet uygulamalarını biz sadece bu tanıklardan mı işitmiştik?
Cemal Temizöz’ün Cizre’de JİTEM komutanı olduğu 1993–96 arası, faili meçhul cinayetlerin en yoğun olduğu, hukukun hayra yorulmayacak bir rüya olduğu dönemdi. O dönemde birçok kişi köyünü, evini-barkını terk etti"

***

Tabi bir de "Şemdinli bombacısı, ‘Mutkili’ lakaplı ‘iyi çocuk’ Ali Kaya’. Birbirlerine yabancı isim değiller. Tanıdık hem de çok.
O da Temizöz’ün emrinde çalışanlar arasında yer aldı uzun yıllar. Aslında Temizöz'ün şuan için 'yargılandığı' dava sadece 'dağın' görünen yüzü..
Ve Şırnak'la münhasır. Şemdinli 'davası da' aynı minvalde 'kısır ve dar' tutuldu. Bu işin 'asıl görünmesi' gereken yüzü; Diyarbakır 'ölçeğidir'!
1992 ila 2000'li yıllara kadar 'geçen zaman' içerisinde; 'neler yaşanmadı, neler yaşatılmadı?'! Söz Ailesi, Finansmanları. Ben dahil olmak üzere..
'Nice karanlık ve sinsi' suçlama ve senaryolara kalmadık. Öyle ki 25 gün arayla 'iki farklı' siyasal fraksiyona 'dahil' edilmek istendik.
Fişlenmeler, 'sahte' sözde dokümanlar organize etmek ve yargının bazı o dönemdeki isimleriyle 'işbirliğiyle' yargısız infazlar gerçekleştirmek.

***

Hepsi icra edildi. O dönemde 'Yargı' mekanizmasının bazı kilit isimleri dahil 'terörle mücadele' adı altında 'infazlara' göz yumdu.
Özü itibariyle! Bu davanın 'şu anki' görüntüsü üstadın dediği gibi 'devede kulak bile değil'! Bugün bu davaya 'müdahil' olmak isteyen yüzlerci kişi var. Aileler olduğu kadar, Sivil Toplum Örgütü Kuruluşları.. Yıllardır da 'çırpınıyorlar', bu gerçeklerin gün yüzüne çıkması için.
Evet!  Yargı geçmişin karanlığındaki oluşumların şuan için 'kuyruğundan' yakalamış. İnşallah 'akıbeti' geçmişin 'karanlığına', iyi çocukların versiyonuna uğramaz.
Çünkü bu davanın önemli ayaklarından biri de 'iyi çocukların' kulvarında bulunmakta.

***

"Kürt Açılımının' doğru mecrada işlem görmesi, demokrasinin bölgede hayat kazanması, barışın ve kardeşliğin 'sağlanması'!
Devlet ile Vatandaşın 'barışık' olması için; 'anlı-kanlı' apoletlerin geçmişteki 'hukuk dışılıklarının' hesabını vermeleri gerekir.
O da şeffaflıkla mümkün! Zaten Türkiye ne zaman ki bu 'şeffaflığı' kurumsal anlamda; geliştirirse.
İşte o zaman; 'demokrasi' hayat bulmuş olacak. Ve 'herkes' hakkına, hukukuna ve istemine 'kavuşmuş' olur.