BU KAN DURSUN BARIŞ GETİRİLSİN!
Hiç dikkatinizi çekmiş midir? Ülke ve millet olarak 'korkuları' geride bırakıyoruz. Üzerimize sinen dehşetengiz 'kaygılar da' hızla siliniyor.
Artık yılların biriken devasa mevzuularında bile! Hatta 'aman ha dokunma-konuşma yanarsın' tehdit ve korkulara aldırış etmiyoruz.
Konuşuyoruz, tartışıyoruz, korkusuz ve kaygısız bir şekilde. Bugüne kadar dillendirilmeyen, hatta cesaret bile edilip, kelimesinden korkulan meseleleri bile. Öyle ki 'kelimesini' dahi cümlede kullanmada imtina edilen mevzuuyla alakalı söylemler, fikirler ve öneriler geliştiriyoruz.
Anlayacağınız, 'kabuklar' kırılıyor, duvarlar yıkılıyor, yasak ve despot anlayışlar maziye doğru yollanıyor.
***
İşte 'Kürt Açılımı!'. Hadisenin gündeme getirildiği günden buyana geçen zaman sürecine bakalım. Hemen her gün 'bir yönüyle' tartışılıyor.
Çözüm nasıl olmalı, sorunun üstesinden nasıl gelinmeli? 'Yol haritası' kimden gelirse, çözüm daha yakın olur? Ya da; 'hangi model' uygulanmalı.
Anlayacağınız bu eksendeki 'beyin fırtınası' sınırsız bir şekilde ikmal ediliyor. İlgili-ilgisiz, sorumlu-sorumsuz! Herkes konuşuyor, tartışıyor.
Taraflar da, muhataplar da, masanın etrafında bulunması gerekenler, ya da yandaş olan da beli bir 'beyin gücüyle', düşünce sarf ediyor.
Korkmadan, kaygı duymadan, geleceğinden endişe etmeden.
***
Geçmişte yaşanan ve yaşatılan 'konuştuğun, düşündüğün, söylediğin' için; gece yarısı kapına dayanan polis ve jandarma 'korkusu' yaşamadan.
Anlayacağınız! Türkiye 'Kürt Açılımı' noktasında aslında 'özgürlüğü ve demokrasiyi' kapsamlı bir şekilde açtı.
Sınırları kaldırdığı gibi, dokunulmaz kalmadı. Kimin 'beyninde ve torbasında' ne varsa, aleni bir şekilde söylüyor.
Şöyle gazetelerin 'köşe' başlıklarına, televizyon kanallarının 'gece programlarına', son dakika haber yorumlarına bakın.
Herkes 'bu alanda' beyin jimnastiğinde bulunuyor. Öyle ki; yarınımızın büyükleri, bugünümüzün çocukları bile 'bu mevzuuyla' alakalı konuştu.
***
Evet! Bu esen 'sağlıklı ve olumlu' hava aslında 'demokrasinin' ne kadar güçlenmeye doğru yol aldığını gösteriyor.
Ve tabi ki 'toplumun' tüm katmanlarının yılların mevzuuları karşısındaki 'bıkkınlığı' artık 'yeter' dedirtiyor.
Yüreği yanık, bağrı 'ateş' olsa bile. Meseleden 'darbe almış, evlat kaybetmiş, acılarla yoğrulmuş' olanlar bile.
Aşırı 'uçta' olduklarını bile düşündüğümüz taraflar dahi; 'çığlıklar' içerisinde 'biran evvel çözün bu işi' diyor.
Belli bir 'saplantı' içerisinde bulunmuyor. Hepsinin 'genel' ortak paydası; 'nasıl olursa olsun, bu ateşe su dökülsün'!
***
Tabi yine dikkat edilirse, 'bu süreci ve oluşan sağlıklı ortamı' baltalamak isteyenler yok değil. Onları da birçok 'varyasyonla' görüyoruz.
'Kürt Açılımı' hayat bulursa, çözüm sağlanırsa, Kürtlere 'hakları' verilirse, Ana Dil'e 'özgürlük' tanınırsa. Dağdakilerin 'inmesi' sağlanırsa.
Güneydoğu'yla alakalı 'dünya konjöktörüne' göre; yapı kazandırılırsa. Türkiye 'bölünecektir'! Ülke 'küçülecektir'. Gibi; 'korku ve kaygılar' geliştiriyorlar. Mevcut siyasi partilerden tutun da, mevzuunun en 'uç ve fanatik' uçlarına kadar bu alanda 'ateşi' körüklemektedir.
İşte son olarak Hakkâri’den, Siirt'ten ve Şırnak'tan gelen çatışma haberleri. Son üç günün bilançosu ağır. 8 asker şehit var. Diğer taraftan da 6 ölü.
***
Bu korku ve kaygı geliştiren 'çatışma' ortamı insanı geçmişte 'yaşanan ve yaşatılan' zaman tüneline doğru endişeli bir şekilde sürüklemiyor değil.
Gergin ve üzücü atmosfer insanda acabalar geliştiriyor? Acaba sağlanan uzlaşı ve barış sürecini baltalar mı?
Pusuda bekleyen 'şer güçleri ve karanlık oluşumlar' sinsi planlarla ortamı provokasyonlarla büyütüp, gelişmeleri kesintiye uğratır mı?
Sizi bilmem! Ama bende son 24 saat içerisinde 'bu eksende' ciddi bir kaygı ve duygu gelişmedi değil. 'Ne oluyoruz?'!
Ciddi mesafeler alınan ve artık herkesin 'korkusuzca' çözüm ve formüllerinde beyin fırtınası geliştirdiği mesele 'yeniden' çatışma alanına taşınıyor.
Önümüzdeki günlerde bu 'çatışma' ortamı genişleyip, yayılma gösterir mi? Yeniden 1998 ila 2000'li yıllara mı 'dahil' olacağız.
***
Ancak yılların üzerimize sindirdiği korku ve kaygıların son dönemlerde silinmesi ve zayıf duruma düşmesi, 'karamsarlık' geliştiren bu atmosfer karşısında artık 'hemen teslim' bayrağı çektirmiyor. Direniyoruz, öyle pes yok! Nitekim dün bunu birçok alanda gördüm.
'Dik duruş, tavizsiz tavır koymak'! Asıl böylesi zamanlarda, 'mevzuuların' çözümüne ve ilgilenilmesine ağırlık verilmeli.
Taraflar daha uzlaşmacı, daha radikal ve sorunu giderme anlamında adımlar atmalı. Duygulara yenilmeden, kaygılara esir olmadan.
Zaten dün en güzel ve taktir edilecek 'seslendirmeyi', Hakkari'de şehit düşen 8 askerden biri olan Muşlu Yusuf Ulaş'ın ailesi yaptı.
***
Gözü yaşlı, bağrı yanık, acısı ter-ü taze olan baba Nasır Ulaş! Türkiye'ye ve dünyaya seslenerek, 'yeter artık' dedi.
Ve altı çizilecek, işte 'barışın ve kardeşliğin' yol haritası diyen Baba Ulaş'ın ağzından çıkan sözcükler:
'Acımız çok büyük. Biz bu kanın bir an önce durmasını istiyoruz. Benim yüreğim yandı, başkasının yanmasın.
Barış istiyoruz. Kürt açılımını herkesin desteklemesini bekliyoruz. Vatanımız, devletimiz sağ olsun.''
Diğer şehit ailelerinin de dün gelen mesajlarını okudum. Hiçbirinde eski söylem yok. Yani 'Kana kan, dişe diş' sözü.
***
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ı dün akşam CNN-TÜRK'te izledim. Güneydoğu'dan ülkeye yayılan 'çatışma' haberleri ve bu çatışmaların aldığı canlarla alakalı, soruya verdiği yanıt. Aklı-selim. Ve duygulara yenilmeyen sözler. Tavsiyeler içeren cümlelerinde, 'şu birlikteliği' istiyordu. Bu olaylara bakarak duygusallığımızla hareket ederek. 'Bu süreç bitmeli' noktasına gelmemeliyiz. Asıl 'Bundan sonra bu olaylar olmamalı' noktasından hareket ederek süreci devam ettirmeliyiz. Yüreğimize taş basmalıyız. Gözümüzden akan yaşların bize verdiği üzüntüyü en yakın planda yaşamalıyız. 'Artık bundan sonra askerimiz de, polisimiz de, korucumuz da, insanımız da, öğretmenimiz de, gencimiz de ölmeyecek' noktasında bir çalışma yapıyoruz. 'Akan kan dursun' diyenler bunu söylemek istiyorlarsa buna hiç kimsenin hayır dememesi lazım.''
***
Sonuç itibariyle şu gerçeğin ekseninde buluşmalıyız. 'Kürt Açılımı', ülke ve millet için çözüm hamlesi anlamında bir milat.
Her ne kadar 'taşlar' yerine oturmuş değilse de, kafalar belli çizelgede karışıklık arz ediyorsa.
Açılımla alakalı 'çözüm' formülü ortaya konulmamışsa da. Kimin ve kimlerin 'yol haritasıyla' hareket edileceği netlik kazanmamışsa da.
Toplumda ve sokakta, caddede evde, kısacası ülkenin dört bir yanında, 'barış ve kardeşlik' gelmeli atmosferi güçlü bir sinerji yaratmıştır.
İşte önemli olan 'zor sürecin' içerisinde, bu 'sinerjiyi' kaybetmemek, 'fanatizme' kurban etmemektir.
***
Çünkü bizleri mutlu kılacak, yarınları aydınlık edecek, huzuru, güveni, istikrarı, eşitliği, özgürlüğü, adaleti ve de 'demokrasiyi'!
İnsan Haklarını ve Hukukun üstünlüğünü. Kısacası insanca 'yaşamayı' bize layık görecek, işleme koyacak olan 'Demokratik' adımların desteklenmesidir.
Onların güçlenmesi, bizlerin de 'dahil' olmasıdır. Ve şunu çok iyi algılayıp bilmemiz yazım. Yılların üreme gösterip, katmerleştirdiği mevzuular.
Ve onların yarattığı toplumsal 'tahribatların' iyileştirilmesi. Tamamen 'tarafların' özveri ve feragat göstermeleriyle, mümkündür.
Aksi taktirde, 'inşasına' başlanılan bina, bitirilmeden olabilecek küçük bir zelzeleyle 'yerle bir' olur. Ki maazallah!