BU NASIL İNSANLIK?

Silahlar sussun.

Ateşkes sağlansın.

Barış.

Kardeşlik, huzur ve güven tesis edilsin.

Haklar.

Halklar "özgür" eşit ortama kavuşsun.

Artık.

Kan ve gözyaşı olmasın.

Ölümler.

İşkenceler.

Faili meçhul cinayetler yaşanmasın.

***

Kısacası.

30 yıldan buyana bölgeyi kasıp-kavuran "ateşe" su dökülsün.

Yerine;

Cennet bahçesinden bir coğrafya yaratılsın.

***

Evet.

Tüm bunlar için uğraş verilirken.

Ne yazık ki;

İnsanlık "karakterinden" çıkmış bir ruh haliyle, yeni ölümler yaşıyoruz.

Geçmişin sirayetiyle.

Çağın ötesi bir haliyetle, "ölüyoruz-öldürüyoruz".

***

İşte, kan davaları.

Arazi kavgaları.

Kadın cinayetleri, aile içi şiddet.

Sokakta.

Caddede, evde "ölümler-öldürmeler" katliama dönüşür oldu.

Öyle ki.

En sıradan bir hadisede, "iki-üç" can kurban gidiyor.

***

Acı veren durum da;

Olum-biten toplum nezdinde, "kanıksanmış" bir tepki içeriyor olması.

"Kader" misali, takıntısı içerisinde.

Son üç aya bakalım.

Sayısını hesaplamadım.

Çünkü resmi veri yok.

Sadece, gazete sayfalarına yansıyan haberlerin "verileriyle", derlediğim bilgilere göre.

Arazi, alacak-verecek, aile içi şiddet v.s.

Mevzuular yüzünden; "öldürülenlerin" sayısı, 100'ü aştı.

Ki bu rakamın iki katı da telaffuz edilmiyor değil.

***

Korkunç bir hal.

Ve en garip hal ki.

Bölgemizdeki bu vahim durumun "aktörlerinin" akraba olması.

Öldüren de, ölen de "yakınlar".

İşte.

Vedat Tanış'ın eşini öldürme hali.

Vahşetin ötesinde.

***

Düşünün.

16 yıllık eşi.

Bur ömür aynı yastığa baş koymuş.

Ve bu birlikteliğinden de 4 çocukları olmuş.

Canan Tanış.

Aynı zamanda, akrabası.

***

Bakınız.

İnsan nasıl bir canavar dönüşebiliyor.

O ruhu, benliğinde yeşertiyor.

Vedat Tanış, önce eşini boğuyor.

Yetmiyor.

Sonra eline geçirdiği mutfaktaki yarım düzüne bıçakla, eşini doğramaya başlıyor.

Yetmiyor, "boğazını" kesiyor.

***

Ki.

Otopside ve olay yeri incelemede.

Boğuyor.

Sonra tepsi üzerinde eşinin, boğazını kesiyor.

Ve ardından;

8 yerinden "canavarca" bıçaklıyor.

***

Hadise.

İnsan'da akıl kilitlemesi yaratıyor.

Bir an için düşünün.

Vahşetin "dramatik" haline karşı insan işin içinden çıkamıyor.

Hele ki.

Dicle'de Liseli Fatma'nın ölümü.

Henüz, 16 yaşında.

Katiline gönül vermediği için, "katledilmiş".

Hem de, "canavarca".

***

Ya Silvan'da yaşanan toplu katliam.

Arazi yüzünden.

Hem de,

Ramazan-ı Şerif'i idrak ettiğimiz ay içerisinde.

"Üstün" ailesinden 9 kişi öldürüldü.

Hazro, Lice ve Kulp'taki öldürmeler de ayrı.

Siirt.

Batman ve Şırnak ha keza.

***

Nice ocaklar yandı,

Nice yüreklere "kör" ateşi düştü,

Nice "genç fidanlar" toprağa verildi.

Pek tabi ki.

"Ölümler" kini, nefreti ve hasımlığı da körükledi.

Ve bu "körük" yeni ölümleri ve vahşetleri peşi sıra getirdi.

***

Hem de, zaman kaybetmeden.

İşte dünün son sıcak "kan davası" vakası.

"Bunu yapanlar insan olamaz" dedirten haber, Mardin'den.

İpek ve Süer aile fertleri.

Mardin E Tipi Cezaevindeki yakınlarının "görüşüne" gitmişler.

Hasımları takipte imiş.

Yüzleri maskeli şekilde, üzerlerine "kurşun" yağdırıyor.

***

Bilânço ağır.

3'ü çocuk, 2'si kadın 5 öldü.

Bir çocuk ta yaralı.

Ölenler, kadın ve çocuk.

Derler ya;

Sıcak savaşta bile düşman "kadın-çocuğa" karışmaz diye.

***

Ama ne hazindir ki.

Kan davası "gözleri ve yürekleri" kör ettiğinden olsa gerek.

İnsanlar! Gözlerini kırpmadan, öldürebiliyor.

Olup-bitene bakın.

Ailenin kan davalıları.

Yani hasımlar.

Öyle ki, "gözleri" dönmüş ki, "Cezaevi" önünde bunu yapıyorlar.

Hem de, Polisin, Jandarma'nın ve onlarca kişinin "gözleri" önünde.

Kan dondurucu.

***

Lakin vakanın bakıyoruz ki öncesi var.

Yani, "vahşetin" fitili önceden ateşlenmiş.

Yürek yakan da, meselenin bağrında "dramlar" yaşatan "önceler" silsilesi var.

Şöyle hafızaları tazelersek.

Hatırlarsanız, 6–7 ay önce.

Yani, 29 Ocak 2013 gecesi.

Bağlar ilçesindeki "bir evde" yangın çıkmıştı…

***

Yangın, sabotajdı.

Şöyle ki eve "benzin ve tiner" dökülmüştü.

O korkunç yangında;

Çocuk ve bebek olmak üzere iki kişi hunharca öldürülmüş.

Evdeki diğer 14 kişi de yaralanmıştı.

***

İşte dün.

O yangından kurtulanlar, kurşunlardan kurtulamadı.

Erkekleri.

"Kan davası" yüzünden cezaevinde olan İpek ve Süer ailesi.

Hasımların bu saldırısıyla; "soykırıma" uğradılar.

Çünkü.

Erkekler cezaevinde.

Çoluk-çocuk kadınlar da, "işte bu hunharca" saldırıda öldüler.

***

Dedim ya!

Vahşetin "öncesi" var.

İşte o öncesiyle alakalı.

Diyarbakır Söz'ün.

Ve bu köşenin ciddi bir mesaisi oldu.

29 Mayıs'a taşıdığı manşet haberle.

İpek ve Süer ailesinin feryadı şuydu.

Hasımların kendilerine yaptığı tehdidi dillendirerek.

Şöyle demişlerdi.

Hasımlar bize diyorlar ki;

‘Beşikteki bebeğinize kadar öldüreceğiz’

Ne acıdır ki O tehdit dün cezaevi önünde ölüm kustu!

***

Bu vahşetle alakalı daha söyleyeceklerim var.

Ama ne var ki.

Yer müsait olmadığı için.

Kanlı vakanın "öncesini".

Ve göz göre gelen "soykırıma" ilişkin katliamı.

Müsaade ederseniz.

Yarın daha detaylı hasb-i hal edelim.

Cumanız mübarek olsun.