BU ŞEHİR, BU BOYKOTU HAK ETMİYOR?
Öncelikle...
Hep ifade etmişimdir..
Ki etmeye de devam edeceğim!
Kimse dokunulmaz değil..
Kimse de, "bu halktan" üstün değil.
Her kim olursa olsun..
"Suç işleme" keyfiyeti içerisinde olamaz..
Pek tabi ki..
Hiç bir siyasal iktidar da, "hasmını.."
Siyasi rakibini, "hukuk dışı" yollarla, diskalifiye edemez..
"Seçilmiş" seçimle gider..
Seçilmiş, "seçenin", hizmetkarı ve değerlerine saygı göstermeli..
Başkasının "nam-ı hesabına" çalışmamalı..
Özeti bu..
***
Kışanak ile Anlı'nın gözaltına alınmasıne gelirsek!
Bir önceki yazımda, belirttim..
Zamanlama ve gözaltı şekline dair sürece muhalifim..
Tepkiliyim…
Ve bu konuda, "şimdi" susma hakkımı kullanıyorum..
Lakin, vaka iki yönüyle de; "demokrasiye" yakışmıyor.
Hele hele, "hukuk" devletine hiç...
***
Sorgulama..
Soruşturma..
Yargı neticesinde; "içimi" dökeceğim..
Şimdi, "konuşmuyorum.?"
Bu konuşmamamı da, kim nasıl değerlendiriyorsa değerlendirsin?
Pozitif mi, negatif mi?
Ama bekleme modum biraz sürecek..
***
Gelirsek;
Kadim şehrin "gözaltı" sonrası yaşadıklarına..
"Hizmet boykotu.."
İş yapmama.. İşi bırakma...
Şimdi;
Çöplerin temizlenmemesi..
Sokakların..
Caddelerin, "temizlenmemesi.."
Oluşan çöpler..
Caddelerde, sokaklarda; "dağ" gibi, birikmesi..
Her binanın önünde..
Her işyerinin kapı kenarında; kümelerin oluşması!
Çevre kirliliği..
Ve şehri saran pis koku…
Koca bir metropol kentin, "hal-i vaziyetine" bu durum yakışır mı?
Yakışmaz!..
Yakışmıyooor...
***
Ya toplu taşıma araçları..
Belediye otobüsleri..
Onlara, sefer yaptırılmıyor?
"Seferden" alınıp, garaja çekilmiş..
Yüzlerce otobüs..
Kontak kapatmışlar..
Ne ilçeler..
Ne semtler..
Ne de; "özel toplu taşıma" araçlarının gitmediği; bölgelerde "ulaşım" yapılamıyor…
Buralarda yaşayan vatandaş; "per-ü perişan.."
Uzun kuyruklar.
***
Ne yapacakları..
Kime başvuracaklarını..
Seslerini kime duyurabileceğini; bilemiyor..
Şaşkın..
Tepkili..
Vaziyet…
Bu kadim şehre yakışıyor mu diye çığlık atıyor?
Ne mümkün?
Peki, bu protesto…
Bu işi bırakma hali…
İş yapmama, hizmeti "boykot" etme..
Kentin günlük "hayatını" felç etme hal-i vaziyeti kime ne kazandırıyor, kime ne kaybettiriyor?!
***
Bilinmelidir ki…
Boykot.. Protesto mahiyeti…
Hepsi, bilaistisna..
Bu kentin yaşayanlarını,
Vatandaşını,
Soluk alanını, cezalandırmadır, mağdur etmedir!..
"Ona" hayatı zindan etmedir..
Başka da bir "anlam ve tanımı" yok..
***
İki gündür, yüzlerce telefon alıyorum..
"Bu ne rezalet" diye…
Kim kimi "mağdur" ediyor, cezalandırıyor diye soruyorlar..
Çöplerin temizlenmemesi..
Otobüslerin seferden alınması..
Birileri cevap versin…
"Burada cezalandırılan" kim, siyasal iktidar mı?
Cumhurbaşkanı mı?
Başbakan mı?
Bakanlar mı?
İlin Valisi mi?
Emniyet müdürü mü?
Hayır..
Tam aksine; "cezalandırılan Diyarbakır ahalisidir..."
***
Bir tepki varsa..
Bir boykot söz konusu ise..
Demokratik yollar tercih edilmeli..
Ki bu yolda vatandaş mağdur edilmemeli…
Bilakis..
Böylesi günlerde,
Böylesi kaotik durumların gelişmesinde!..
"Yerel yönetimler"…
Yani, belediyeler..
Hizmet noktasında, "daha aktif" olmalılar..
İş yapmalılar..
Çöpleri temizlemeli..
Otobüslerini çalıştırmalı..
"İşe dört elle" sarılmalı ki, halkını yanında görsün, birlikte demokratik tepkisini gösterebilsin!
***
Yoksa!
Her vaka da, "halkı cezalandırırsan.."
O'nu "mağduriyetler" içerisinde bırakırsan…
Yaşamını "zora" sokarsan..
Boğarsak, nefes aldırmazsan, aç-perişan bıraktırırsan…
Hep veren "kendisi" olsa…
Davan ne olursa olsun!
Haklı olsan…
Hukuksuzluk yaşasan bile!
Diyecek ki, "yeter artık?.."
Oyunu veren ben..
Seni seçen ben..
Rehber ettiren ben…
Ama "mağdur" edilen, olan yine ben!
Ve işte o zaman; "işin sonu" gelir..
Ne yanında olur..
Ne davana sahip çıkar..
Ne de, "seninle" yol aldığı davasının seyrine çıkar..
Ne de kendi ifadenle; "diktatöryal bir baskı altındayım" sözüne de kanar..
"Kendine başka" bir yol seçer...
***
Eğer bugün!
Halk "eylem" çağrılarına kulak tıkıyorsa..
Sokağa çıkmıyorsa..
Belediye önünde toplanmıyorsa…
"Seçtiğine" sahip çıkmıyorsa…
Neden gözaltında..
Niye "seçilmiş" derdest ediliyor, demiyorsa!
Bunun hikmeti mucibesine bakmalı..
Bilsinler ki..
Yukarıda ifade ettiğim, "anlayış ve politika" yüzündedir..
***
Sonuç itibariyle..
Osman Baydemir'in şu sözünu hatırlatarak, noktalayalım..
Büyükşehir Belediye Başkanıydı..
Çöp'lerle ilgili şöyle demişti..
"Çöp siyaseti artık yapmamalıyız..
Açık yüreklilikle ifade ediyorum en azından kentim Diyarbakır için söylüyorum, nedeni ne olursa olsun, kentin sokağını temizlememek ya da caddesini temizlememek ayıptır ayıp. Böyle bir şeye asla hiçbir belediyemiz tenezzül etmez.
Çok açık ve net söylüyorum ve buradan da çağrı yapıyorum.
Mesai arkadaşlarıma da çağrı yapıyorum. Ayıptır, sokakları temizlememek, caddeleri temizlememek olamaz böyle bir şey.
Biz böyle bir şey yaparsak kim bundan rahatsız olacak ben açık söylüyorum.
Her şeyden önce benim halkım rahatsız olacak."
***
CUMHURSUZ BİR CUMHURİYET!
Bugün, Cumhuriyet bayramı…
Kuruluşunun 93. yıl dönümü..
Kutlu olsun..
Hiç kuşkusuz ki..
Cumhuriyet...
Kanla ve irfanla "yoğrularak" kuruldu!
Lakin, "ne değerini" bildik..
Ne de, "faziletini" icra ettik ne de, tatbik edebildik…
***
Söylenecek çok söz var..
Ki her yıl "aynı" ifadelerin cenderesinde, "ah ki ah" diyoruz!
Bugün de..
Öyle görünüyor ki, yarında, "söylenip" duracağız.
Çünkü "Cumhuriyet" hep vesayet altında tutuldu..
Kemirildi..
"İçi boş" bir kavram haline getirildi..
Öyle ki, "Cumhuriyet" cumhurla "çatışır" hale getirildi..
Neyin adına; "Cumhuriyetçilik" adına..
***
Bugün, Cumhuriyetçilere sesleniyorum..
Ve diyorum ki…
Eeeyyy… Cumhuriyetçiler!
Yer küresinde var mıdır ki; "Cumhuriyeti" cumhursuz yaşatan?
Vaki değil.
Hele ki, halk egemenliği "demokrasi" olmadan, yaşar mı?
Yok.
***
Bu nedenle gelin;
"Kendi egemenlik" sevdanızdan vaaz geçin.
Sahte "cumhuriyetçiliği" de, terk edin.
Hep birlikte;
Cumhur'u "egemen" kılarak,
Demokratik,
Özgürlükçü,
Laik,
Sosyal ve Hukuk nizamına sahip "Cumhuriyetti" filizlendirelim.
İşte o zaman; "şükrederiz", Cumhuriyet'in fazileti şer’iyesine!
Aksi takdirde.
Dünden beter olmaya devam ederiz!…