BU SEVDADAN VAZGEÇİN!
Hey!
Sizi gidi beyler…
Nerdesiniz?
Siz, etkili ve yetkili zevat!
Yok, mu bir sorumlu babayiğit?
Evet, yok mu sizden biri bizi bilgilendirecek.
Şu an, Dicle Vadisi üzerinde "döndürülmek" istenilen dolaplar neyin nesidir?
***
Çelişkiler yumağı içerisinde bir mevzuu!
Konuşulan şu Hevsel Bahçeleri "tarım arazisi" kapsamından çıkarılıyor.
Yani Dicle Vadisi'nin, 7 milyon 500 metrekarelik alanı "yapılaşmaya" açılıyor!
Denilenler; doğru mu, değil mi?
Nedeni, gerekçeleri, neye hikmet meçhul.
Kafalar karışık. Hem de çok karışık.
***
Bilindiği gibi!
Bir süre önce Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bir hamle yapmıştı.
Dicle Vadisi'ni "rezerv" alanı yaratmıştı!
Bu karar; "o gün" için infial yaratmıştı.
Herkes; tepki göstermiş; "Hevsel Bahçelerine" dokunmayın, denilmişti.
Ki günlerce "nöbet tutup çadır açıldı?"
***
Şehir ahalisi.
Yerel Yönetimler.
STK'lar dâhil.
Bir koordinasyon içerisinde; "yanlıştan" dönülmesini istedi.
Çünkü böylesi bir hamle; "Dicle Vadisi'ni, özellikle Hevsel Bahçelerini" bir anda, rant kapısı olarak "betonlaştıracaktı."
***
Örneği var.
Her ne kadar, "merkezi" hükümet yapmadıysa da.
O dönemin;
Yerel yönetimi Diyarbakır'ın yüzüne "hançer" indirir bir karar almıştı.
Kırklar dağı "imara" açılarak, betonlaştırıldı.
Ki Allah'ın bir lütfüdür.
***
Binalar dikildi.
Yapılanma başladı; "enva-i" mevzu orada oluşmaya başladı.
Ama Müteahhitler "hayır" görmedi.
Oradan ev alanlar da "hayır" görmedi?
Orayı imara açan ve göz yuman yerel idareciler de kendilerinden; "hayır" görmedi?
Yani hepsini "ziyaret çarptı."
***
Şimdi, ikinci bir "kıyım" için önemli bir adım atılıyor.
Hem de; son viraj adımı!
Diyarbakır İl Toprak Koruma Kurulu; "tavsiye" niteliğinde bir karar aldı.
Diyor ki; Hevsel'i kapsayan Dicle Vadisi'ndeki 7 milyon 500 metrekarelik arazi "tarım arazisi" vasfından çıkarılsın.
***
Eğer bu karar Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından "onanırsa".
Yani Bakan Mehdi Eker "imza" atarsa, "iş bitecek?"
Dicle Vadisi, tabiri caizse "yapılaşma" için, özgürleşecek?
İştahlı, iştahlı "müteahhitler" üşüşecek!
Binalar yükselecek!
***
Akıl karı değil.
Sormak istiyorum, "ketum" zevata.
Yahu. El insaf size!
Siz bir taraftan;
Hevsel Bahçelerine "Kültürel" kimlik kazandıracaksınız.
Tarihi Surları da, "içine" alan bir dosya düzenleyip; "UNESCO'ya" sunacaksın.
Buraların "Dünya Mirası Listesine" alınması için.
***
Diğer taraftan!
Bu mücadelenin seyrine ha bire "ihanet hançeri" indireceksiniz?
Bu nasıl bir anlayış.
Bu nasıl çelişkiler yumağıdır ki; "ihanetler" zinciri oluşturuluyor?
Hevsel Bahçeleri!
Diyarbakır için bir "oksijen" deposu.
Bin yıllık "geçmişe" sahip.
Ki, Asurlular dönemine kadar uzanan bir ömrü var.
Hep "tarımsal" bir işlev gördü.
Hakikatten; olup-bitenlere akıl sır erdiremiyorum!
***
Galiba; Diyarbakır'ın "UNESCO'ya" girmesini istemiyorlar.
Baksanıza, bu yöndeki "tüm hamleler" bir bir, "güdükleşiyor?"
Daha geçtiğimiz aydı.
Burada dillendirmiş. Gazete olarak da manşetlere taşıdık.
Sur ve Burçların restorasyonu; "tarihi dokuya" uygun yapılmıyor diye.
***
UNESCO'dan heyet.
Kültür Bakanlığından "kurul üyeleri" inceleme yapmıştı.
Restorasyonların "vahim" bir zihniyetle yapıldığı.
Öyle ki; "tarihi dokuyu ve belgeyi" yok edici düzeyde, onarımının yapıldığı belirtilmişti.
Bunun için de; "yeniden" bir yol haritasının çizilmesi istenilmişti.
***
Şimdi; bir gediği kapatırken.
Yeni bir gedik açılmak isteniyor.
Neyin nesi; "mechulliyet" içerisinde.
Özetlersek!
İş tamamen; "Baltayı ayağa" vurmaktan öteye değil.
***
Sonuç itibariyle!
Bu karar, hal-i hazırdaki anlatım ve beyanlarla "yanlışın da ötesinde" delalettir!
Onun için de.
Yol yekinden; "yanlıştan, garabetten" dönülsün.
Surlar da, Burçlar da, Hevsel Bahçeleri de; "bırakın" hal-i vaziyetiyle "tarihi kokusu" kaybolmasın!
Aksi takdirde; vebali ağır olur.
Herkes altında ezilir.
Elbette ki "iki elimiz" yakalarında olur.
Ki müsamaha da göstermeyiz!
Özür dileyebilmek!
Ama nerde?
Çünkü maddi-manevi birçok değerimizi kaybettik.
Ki, insanî değerlerimizi bu yolda yitirdik.
Tatlı dille, güler yüze "hasret" olduk.
Bir teşekkür, bir özür dileme/dileyebilme nezaketi ve inceliğini bile gösteremez olduk.
Hep tartışıyoruz, hep kavga ediyoruz.
***
Kur'an-ı Kerim.
Birçok hadis,
Menkıbe,
Dâhil kıssadan hisse, hikâyeler dâhil, kalp kırmanın zararının ve özür dilemenin faydalarını anlatır.
Ama nedense bir türlü bunları kendimize yol gösterici olarak almıyoruz!
Tatlı dil, güler yüzlü olmamız gerekirken;
Vahim bir bozuk ruh haliyle hep asık surat, çatık kaş, selâmsız, sabahsız!
***
Özür dileme kültüründen uzak.
Teşekkürsüz, kibirli.
Şükür etmesini bilmeyen bir hayat yaşıyoruz.
Hal bu ki özür de, teşekkür de bir fazilettir, bir azizliktir.
Üstadın ifadesiyle; "özür dileyebilsek, özümüze dönebilsek" bizim aşamayacak hiç bir hadisemiz olmaz.
Ama nerdeeee?
Hayırlı cumalar.