BU ZEMİNİ ETKİSİZLEŞTİRMEYİN?
Dün,
Soru mahiyetli şu ifadeyi yazıya başlık olarak kullanmıştım.
“Çözümün aktörleri kim mi?” diye!
Cevabı da,
AK Parti ve Erdoğan gerçeğiyle bütünleştirip,
Aynı meyanda,
Abdullah Öcalan ve tabi ki, Güneydoğu insanı diyerek, noktalamıştım.
Çözümün de,
Çözümsüzlüğün de “ekseni” bu mevcudiyetle ikmal olabilir.
Onun ötesi; “iklim boşluğu”.
***
Evet,
Her şer de bir hayır vardır sözüyle.
Önceki gün ve dünle gelişen siyasi mesajlar “uzlaşı” atmosferine yeniden “hayat” kazandırılmaya çalışıldığını ifade edebilirim.
Şuan için, tartışılmaz ‘ılıman’ bir hava var.
Kalınan yerden;
Kürt sorunu ve Kandil meselesinin çözümünde “müzakerelere” devam etmek için “işte şans”.
Onun için bu metot ve oluşan iklim, “demokrasi” açısından aktiflik kazanabilir.
Pek tabi ki,
Tarafların “makul” ve hakikaten çözümün tarafı oldukları gerçeklerini “çek” ederek.
Yani samimiyet ve hakkaniyetlerini gözden geçirmeleri lazım.
***
Çünkü;
Geçmişteki etkisizleştirme ve ayak oyunları herkesin malumu.
Onların bir daha yaşamaması ve yaşatılmaması gerekir.
Ana prensip şu olmalıdır.
Asıl olan nedir; hayattır, insan yaşamıdır.
İnsanı yaşat ki, sen yaşayasın.
İnsanı özgürleştir ki, sen özgür olabilesin.
Halklar ve hakların, “değer” bütünlüğüdür.
Yoksa egemenler sınıfında kalınır.
O de demektir ki;
Her daim kan ve gözyaşının batağında, debelenip durmaktır.
***
Şöyle ülkenin tarihine bir bakarsak;
Uzun yıllardır bu mantıksızlığın dehlizinde, neler yaşayıp-kaybetmedik?
İnsan mı, on binlercesini,
Zaman mı on yıllarcasını,
Maddiyat mı, katrilyonlarca,
Toplumsal dengesizlik mi, “enva-i” mevzulu travma.
Onun içindir ki;
Yükselen tek bir ses var toplumda; bıçak kemiğe dayandı misali “ed-i bese” deniliyor.
***
Gelelim, siyasi havaya!
Adalet Bakanı Sadullah Ergin.
Dün kameralar karşısında; “mevzuuyla” alakalı, beyanat verdi.
Malumunuz üzre;
Açlık grevinin “sonlandırılması”.
Ve tabi ki,
BDP, İmralı, Erdoğan ve Köşk ile STK’lar arasında; “mekik” dokuyan tek isim di.
Süreci de iyi koordine etti diyebilirim.
Dün kendisine herkesin merak ettiği şu soru soruldu.
Ki ben dünkü yazımda dile getirmiştim.
Son 10 günlük zaman dili içerisinde; “Öcalan’la üç kez görüşüldü” diye.
Bakan’ın cevabı şu oldu.
“İhtiyaç duyulduğu zeminde bunlar yapılmıştır, bundan sonra da yapılacaktır.”
***
Aynı soru;
Demokratik Açılımın Koordinatörü Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’a da soruldu.
Onun da cevabı şu oldu;
"İmralı ile görüşmeler çok boyutlu devam ediyor"
Sözlerine bir de şu cümleyi ekledi.
Dikkat çeken bir ifade.
“Yani Türkiye'nin bu sorunlardan kökten kurtulması için çok boyutlu çalışmalarımızı sürdüreceğiz."
***
Cumhurbaşkanı Gül’e gelirsek.
Onun da net bir mesajı var.
Şöyle ki;
'Kesinlikle şiddete karışmadan halledilecek konulardır bunlar.
Ne çok şiddet, silah, terör, kan olursa bu meselelerin çözümü de zorlaşır.
Böyle bir ortam varken başka yollar kesinlikle meşru değildir.
O bakımdan daha çok konuşarak, bir araya gelerek, açık, kapalı bu şekilde problemlerimizi halledeceğimize inanıyorum''
***
Hükümet kanadının,
Cumhur’un başının ifadeleri böyle.
MHP.
Ve CHP’nin mevzuuyla bakışı, ne yazık ki “siyasi” beklentiye dayalı.
Üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek.
Tarafları, meselede nasıl “etkisizleştirip” siyasi güç kaybına uğratabilirim, mantığı var.
O nedenle; “iklim” atıkları, konumundalar.
BDP’ye bakıyoruz.
Aysel Tuğluk şöyle diyor;
“Öcalan’ın rolü çok tarihidir. Bunun görülmesi gerekiyor”
Demirtaş ise,
Çözüm “dilde ve üslupta” başlar diyerek, “siyaset dilinin” insanı olmasını istiyor.
***
Şimdi,
Tüm bu hal-i atmosferin yarattığı “iyi iklim” ne getirmeli sorusuna gelirsek?
Yani bundan sonra ne olmalı?
Evet,
Bundan sonrası aktörlerin “rollerini” makul bir şekilde oynamalarıdır.
Şuan birçok düşünür, yazar-çizer ve siyasetçi, iktidar-muhalefet fark etmiyor.
Hepsinde; şu kaygı var.
Ya bu iklim de; “sabote” edilirse!
Demokratik Açılım süreciyle gelişen;
Habur ve tabi ki Oslo trafiğinde “çözüm” gidişatı taktir edersiniz ki “hadım” edildi.
Şiddet, çatışma ve ölümler, “pik” yaptırılarak, savaşçıl ortam yaratıldı.
Kim kimden daha fazla ne kadar öldürdü hesabına döndü.
“Her şey” etkisizleşti.
Rol üstlenen aktörler de, “figüran” konumuna düştü.
***
Önceki gün,
Açlık grevinin “sonlandırılmasına” ilişkin İmralı mesaj verdi.
“Grev hemen bitsin”
Öyle de oldu, tek bir mesajla “riayet” edildi.
Ama ne var ki;
Kaygıları haklı çıkan bir vaka aynı günün sabahı yaşandı.
Şemdinli’de çatışma!
Bilânço;
5 Asker, 12 Kürt genci’nin ölüm haberi.
Savaş uçakları bomba yağdırıyor.
PKK pusu ve çatışmaya giriyor.
İşte böylesi bir hal-i çelişki.
***
Öyle tahmin ediyorum ki,
Bugünkü gazetelerde,
Köşelerde buna hayli “dikkat” çekileceği gibi.
Çözümsüzlüğe,
Kürek sallayan ciddi manada malzeme yapacaklar.
Onun için uzlaşı bozucu böylesi çatışma hadiseleri; “tekerrür” etmemeli.
Her taraf için.
***
Evet, açlık greviyle oluşan metot devam etmeli.
Özelliklen de,
Abdullah Öcalan şuan ki tavrıyla, kamuoyunda “ciddi” bir etki yarattı.
Ölümler, kaotik ortam yaşanmadan duruma “müdahalede” bulundu.
İşte bunu sürdürmeli.
En önemlisi de, silahların susması,
Şiddet, çatışma, kan ve gözyaşı atmosferini sonlandırması gerekir.
Kandil üzerinde etkili rol alması şart.
Ki kendisine ilişkin; “değişim” rüzgârı destek görsün.
***
Batı’da.
Özellikle, Türkler cephesinde ciddi bir “imaj” algısı değişikliği yaşanır.
Demokratik sürecin aktivitesi,
Hükümet,
Muhalefet ve Meclis’in “rol” üstlenmesi gibi.
Ciddi bir süreç ikmal edilir ki; “çözüm” kendiliğinden gelir.
Deriz ya yeter ki; “niyet iyi niyet olsun.”
O zaman da, eski Mitçi Mahir Kaynağın ifadesiyle.
Er ya da geç; Öcalan’a “af” kaçınılmaz olur.
***
Velhasıl,
Taraflar bütünlük içerisinde kendilerini çek etmeli.
Ve şu empatiyle, çözümü istemeli.
Şiddet,
Terör ve silah yerine demokratik yollar.
Totalitarizm yerine de,
Güçlü demokrasiyi hayata geçirmek.
Ne demişler; asıl olan “samimiyettir”