ÇANAKKALE RUHU!

 

Yazıya dâhil olmadan önce…

Bugün, Çanakkale Zaferi'nin 101. yıl dönümü.

Yani bir asrı geride bıraktık…

Öncelikle… Bu toprakları bize bırakmak için…

İşgal altındaki ülkeyi "özgürleştirmek" için…

Neslin vatansız kalmaması için… Canını, cananını fedan eden…

Tüm... Ama tüm Çanakkale şehitlerini, "rahmetle, şükranla" anıyorum…

Anıyoruz… Ruhları şad olsun…

***

Çanakkale bir zafer kadar destandır..

Kürdün, Türküyle. Sünni’si, Alevi’siyle…

Omuz omuza vererek, "vatan ve millet" uğruna, şehit olabilmenin "iman" kudretidir…

Birliğin, bütünlüğün, birlikteliğin ülke sathındaki "çimentosuna" sahiptir Çanakkale!

O günün ruhu… O günün bıraktığı kutsal emaneti…

Ne yazık ki, bugün birilerinin nam-ı hesabına tarumar ediyoruz…

Dağıtıyoruz…Kendi kendimizin üzerine "benzin döküp" ateşe veriyoruz!

***

O gün… Şer güçlere… Kan emici küresel emperyal yapılara…

Haçlılara… İslam'a karşı suikastlar düzenleyenlere…

Nasıl "omuz omuza" verilerek, karşı çıkıldıysa…

Canla başla, azimle "ülke sathındaki" kara bulutlarla mücadele edilmişse…

Kardeşlik "şiarı ve şuuruyla" bu toprakların bağımsızlığı için destanlar yazılmışsa…

Bugün bizlerin de, "belirsizliğin, şiddetin, terörün, fitnenin, kaosun" üreticiliğine…

Hayata geçirenlerine…

İçten içe bizi "çatıştıran" yapılara karşı, "iç dayanışma" göstererek, mücadele etmeliyiz..

 

***

DİYARBAKIR'IN SAHİPSİZLİĞİ!?

 

Ah ki ah… Diyarbekir'im..

Taşı gibi.. Bahtı da "kapkara…"

Şanssız.. Bahtsız.. Ve kimsesiz… Enva-i hile ve desiseyle; "tarumar" ediliyor..

Kim kime?… Bir taraftan; şiddet ve terör; Yakıyor.. Yıkıyor… Göç'e zorluyor.. Ev, bark terk-i diyor ediliyor.

Yani, yaşamı "zindan" ediyor… Barikat-hendek… Ne diye?

"Kürtler'e özgürlük" diye.

***

Ama hakikat! Hiç de, ama hiç de öyle değil..

Bir vekalet.. Bir vesayet üretme savaşıyla "Kürtlere" bedel ödetiyor…

Biri diyebilir mi ki, "aylardır" süren iç savaşın Kürtlere "zerre-i miskal" katkısı var diye?

Yok… Dün, Sur'du.. Bugün Bağlar.. Yarın neresi olur meçhul?

Peki, kırsaldan kaçıp Sur'a yerleşenler.. Varoşlarında, "aç bir perişan" yaşamlarını sürdürenler..

Yaşananlarla göç etti.. Sığındı kendi imkânlarıyla yine varoş Bağlar'ına…

***

Şimdi… Aynı tufan, aynı zulüm.. Aynı ceberut anlayış, orda da zikretti.

İşte 4'üncü gün… Bağlar boşalmış durumda.. Bu insanlar, "şimdi nereye" gidecekler?

Köylerine mi, Yoksa Batı illerine mi? Ya da şehrin bir başka semtine mi?

Merhum Cem Karaca'nın dediği gibi.. "Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete"

İşte hal-i vaziyetin özeti… "Ateş'e su döken yok, bilakis körükleniyor"

Öyle görünüyor ki… Yarını evet yarını çok ama çok, arayacağız…

Bahtsız bir şehir…

***

Evet, Kanın, gözyaşının, ölümün… Yıkımın, aşsızlığın, biçareliğin, yaşadığı bir şehirde…

Peki ya, idari ve kamu yönetimi? Ne yazık ki, "aynı minval" üzerinde seyrediyor.

Çünkü "kimin eli kimin cebinde" belli değil…

Ciddi… Vahim.. Bir o kadar da, "neler oluyor" dedirten hadiseler yaşanıyor…

Sanki Diyarbakır'ın seçilmişleri yok…

Sanki Diyarbakır'da idarecilik yapacak kimse yok..

Sanki Diyarbakır "geçici" bir şehir, yönetimi de geçici..

***

Bakınız! Geçenlerde, DSİ 1. Bölge Müdürlüğünü yazmıştım…

Atamanın "şekliyle" alakalı… Bir bölge müdürü…

Diyarbakır'a atanıyor, ama Diyarbakır'ın "inisiyatifini" elinde tutanlar..

Seçilmişler… Siyasi teşkilat dahil olmak üzere "kimse haberdar" değil.

Bihaber…

Karayollarında, üç müdür yardımcısı değişti.. Basın İlan Kurumu müdürü değişti…

Ve daha birçok kurumdaki idari değişiklik…

Neden, nasıl? Kim niye bu kadar "operasyonel" faaliyet içinde, meçhul?

Oynak bir zeminde yürüyen kurumlar..

***

Ne hikmetse! Bu kurumlardaki, "akçeli" mevzular..

Usulsüzlük.. Yolsuzluk.. Suiistimaller de, "hiç ama hiç" eksilmiyor..

İşler derseniz, "kaplumbağa" hızında… Neden diye soran yok?..

Karayolları için, geçtiğimiz hafta müteahhitler "isyan" bayrağı çekmişti..

"İş yapamıyoruz" diye…

Projeler geciktiriliyor.. Ödenekler sağlanmıyor.. Kontrollerde, ihmal ve hakkaniyet çelişkisi yaşanıyor..

Ey Devlet-i Âliye kimse yok mu, "sorgulasın"?

***

MİLLİ EĞİTİMDE MÜDÜR DEĞİŞTİ..

Bakınız, önceki gün ilginç bir atama yaşandı…

Diyarbakır Milli Eğitim Müdürü değişti…

Adnan Hürata…

Malum, uzun süreden beri "vekaleten" görevi yürütüyordu…

Ki hep eleştiriyordum.. Vekaleten atanan kişi; "iş yapmaktan" korkar…

İşine… Yapacaklarına hep "geçici" anlayışla bakar…

Aklında, hep şu olur.. "Nasıl olsa, alınacağım" der, suya sabuna da dokunmaz!

Ve tez elden, "asaleten" atama yapılsın derdim…

Ne yazık ki, "uzun zaman" böylesi bir bocalama evresi geçirildi…

***

Tabi; terör ve şiddetin de etkisiyle… Eğitim ve Öğretim…

Diyarbakır'da tıpkı, Sur'un ve Bağlar'daki "yakıp yıkma" gibi, Eğitim'de büyük darbeler aldı…

Öğrenciler ders görmedi… Öğretmenler, eğitim vermedi..

Ki, Diyarbakır AK Parti iktidarı döneminde…

Derslik alanında, Öğretmen sayısı noktasında, Araç gereç bakımında, "en üst seviyede" destek gördü.

Ama hantal işleyiş yüzünden, maalesef "başarı sıralamasında", 81 il içerisinde, son sırada kaldı.

***

Evet, Hürata alındı… Eski görevine döndü, Müdür yardımcısı olarak…

20-25 yıldır, Diyarbakır'da…

Ki Diyarbakır'daki "eğitimin" tüm kılcal damarlarını bilen biri…

İnanıyorum ki… Eğer "asaleti" verilseydi… Ve kendi kadrosunu kurmuş olsaydı…

"Eğitim'de devrim" yaratabilirdi… Ama, "geçici görevlendirme" olduğu için..

Tabiri caizse davul boynunda, tokmak başkasının elinde..

***

Hürata'nın yerine gelen Batman'dan..

Hasan Aslan. 6 ay önce, Batman'a atanmış. Balıkesirli..

Dün bazı gazeteci arkadaşlarla görüştüm.  Batman Eğitimi ve Aslan'ın faaliyetiyle alakalı…

Doğrusu; kısa sürede hayli "olumlu" bir intiba bırakmış…

Hırslı.. Ve işin ehli diye.

Tabi Aslan'ın, Diyarbakır'a görevlendirilmesi… Vekaleten atanması  kendisi içinde "sürpriz" olmuş..

Çünkü, daha eşini-çocuklarını Batman'a bile getirmemiş.

Ki getirme hazırlığı içerisinde iken, bu "görevlendirme" kararı alınmış.

Önümüzdeki hafta göreve başlayacak..

Hayırlısı diyelim.

***

Ama şimdiden kaygımı ifade etmek istiyorum…

Ki bunu, Hürata için de ifade etmiştim.. "Taşıma suyla değirmen dönmez" diye…

Aslan… İsmin anlamı noktasındaki vasfın en üst seviyesinde bile olsa…

Yani tuttuğunu koparan.. Söylediğinden geri adım atmayan biri olsa bile…

"Geçici görevlendirmeyle" alacağı mesafe pek uzun olmaz.. Kısa kalır…

Çünkü mahiyetindekiler kendisine, "nasıl olsa gidecek" diye bakarlar…

O'nun için, operasyonel bir fikriyat için "asil" olmalı…

Ne diyelim; Aslan'ın "işi zor" olacak..

Dileğimiz, Hürata akıbetine uğramasın..

Hayırlı Cumalar…