Çözüm Newroz’u!

Yarın 21 Mart!

Yani, Newroz Bayramı.

Evet, Newroz!

Newroz-Nevruz.

Yer küresinde farklı anlam ve değerlerle kutlanan bir bayram!

Mazisi asırlara dayanan bir gelenek.

Coğrafyamızda ise Newroz’un içerik anlamı hayli yüklü.

***

Yeni bir gün.

Baharın müjdeleyicisi.

Tabi ki;

Halklar adına bir de “özgürlük” simgesi Newroz!

Özellikle;

Biz Kürtler açısından, “tarihsel” bir anlam ve önemi var!

***

Newroz;

Demirci Kava’nın efsanesindeki gibi,

O günden, bu yıllara kadar Kürtlerin özelinde “baskıya ve zulme başkaldırıyı” simgeliyor.

Hele ki; son yıllarda yani Cumhuriyet’le gelişen “inkar” politikaları.

“Bu simge” bir bütünlük içerisinde, “tek” sembol haline geldi.

***

Kürtler’e yönelik asimilasyon.

İnkâr ve “yok sayma” gayretkeşliği.

30 yıldan buyana süre gelen çatışma...

Şiddet, terör ve baskılar.

Bir bütünlük içerisinde; Newroz politik içeriğe uygunluk arzıyla Kürtler için “bu alanda” sembolleşti.

Adalet ve özgürlük diye!

***

İnkâr edilmeden.

Kimlik.

Dil.

Ve kültürel değerlerin özgür atmosferinde yaşamak!

Bundaki kararlılık!

Ancak ne var ki;

Komplike bir hal-i bağnazlıkla Newroz yıllar yılıdır bu “özünü” yaşayamadı.

Yaşatılmadı.

Hep; “hizip” bir anlayışla “boğmak” istenildi.

***

Ki daha iki yıl öncesine kadar!

Newroz denildiğinde.

Ya da; “w” harfi kullanıldığında.

Hele ki miting meydanlarındaki, organizasyonlar.

Öncesi ve sonrası.

Toplumsal düzeyde “kâbus ve korku” zaman dilimini icra ediyordu.

Davalar.

Gözaltı ve tutuklamalar.

Şiddet ve ölümler.

***

Bir tarafta “yasaklar”.

Diğer tarafta “yasaklara” karşı asilik.

Beri yanda dumanlı havayı seven “kurtların” hal-i vaziyete olup-bitene iştah kabartan vesayetçi zihniyet.

Çatıştır da çatıştır.

Bugün bilânço bu uğurda, “kimlik” gözetilmeksizin, 50 bin ölümüz var.

Askeri.

Polisi.

Koruyucusu.

Sivili.

Ve eline silah alıp dağa çıkan, Kürt gençleri.

***

Türk’ü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Alevisi-sunisi.

Velhasıl; Türkiye coğrafyasında yaşayan herkes; bu “acıdan” payını aldı.

Kayıplar. Faili meçhuller.

Cezaevinde ömür çürütenler.

Yerinden, yurdundan edilenler.

Ülke dışına kaçanlar.

Aynı zamanda Türkiye’nin bin yıllık “geçmişini” körükleme provokatörlüğü!

***

Peki, açmaz ve çıkmazımız neydi?

O da tarafların yani çatışanların “ellerindeki” silahta ısrarcı olmaları.

Deve kuşu misali “hakikatlere” karşı kafalar kuma gömülerek.

Yaşanan; meseleye “çözüm” için “illaki” silah görüldü.

“Silahla, çatışmayla, can almayla” hak kazanırım ısrarı.

Ve aynı meyanda;

Güvenlik “politikasıyla” bu meseleyi çözerim zihniyetinin tahakkümü!

Zıt kutuplar.

***

Ne demokrasiye,

Ne adalet ve hukuka,

Ne de insanı taleplere “kapılar” açık değildi.

Zaten iki yanlış bir doğru etmez hakikatiyle ezilen hep halklar oldu.

Travmalar geçirildi-geçiriliyor.

Türkiye, 30 yılını.

Ki evveliyatı da var.

Nerdeyse;

100 yılı bulan; “bu yanlıştaki” ısrarla tüketti ekonomisini, insanını ve zamanını, geleceğini.

Bu yüzden; “çözümsüzlük” hep ikmal edildi.

***

Ama bugün.

Yanlışların,

Körüklemenin,

Farklı misyonların “oyunu”.

Velhasıl;

Kürtler ve talepler, Güneydoğu insanı.

Kürt silahlı mücadele gurubu.

Pek tabi ki;

Siyasal iktidar, (muhalefet görmüyorsa da) halk “gerçeklerin” farkına vardı; “yanlıştan” dönülmeli...

***

Çözüm!

Ve doğru yol;

Daha fazla demokraside,

Daha fazla, adalet ve hukukta,

Daha fazla, “kimliklerin” eşitliğinde,

Daha fazla, “özgürlüklerde.”

En babayiğit;

Hamleyle bu sorunlar “diyalog ve müzakereyle” çözülebilinir, olabileceğine inanmak.

İnanıldı.

***

 

Bugün gelinen noktaya bakıyoruz!

Ankara.

İmralı.

Kandil ve Avrupa.

Öcalan üzerinden, yürütülen “çözüm ve barış” görüşmeleri.

Yani çözüme “bir adım” kadar artık yakınız.

Bu hamlelerin yarattığı havaya bakalım.

“Sevgi... Barış. Huzur. Ve Kardeşlik”

***

İşte;

Bu atmosferin rüzgârı esiyor gönülleri hoş ederek.

Toplumun tüm kesiminde bir inanmışlık var; silahlar sussun, kan akmasın.

“Kardeşlik eşitliği” sağlanılsın...

***

Her ne kadar;

“Etle-tırnak” polemiğinde bulunan var ise.

Bu hakikati, “inkar” ediyorsa da.

Ne mümkün.

Bin yıllık; birlikteliğin yarattığı “kaynaşmayla” etle-tırnağın ötesine geçilmiştir.

Türk-Kürt!

***

Evet, Newroz!

Yeni bir başlangıç, yeni bir gün...

Özgürlük ve eşitlik dileğiyle.

Yarın;

Diyarbakır büyük bir coşku ve beklentiyle Newroz’a “ev sahipliği” yapacak.

Provokasyonlara gelmeden.

Kırmadan dökmeden.

Yakmadan yıkmadan, “Newroz’u” özüne uygun, kutlayacak.

Tıpkı bir haftadan buyana, ülke genelinde “barış içerisinde” icra edilen kutlamalar gibi.

***

Sonuç itibariyle.

Herkeste bir ümit ve beklenti var.

O da yarın ki Newroz’un;

30 yıldan buyana süre gelen “silahlı mücadeleye” veda günü olacağı.

Özellikle PKK!

Öcalan’ın sürece ilişkin “niha-i çözüm” mesajında birinci hamlesi bu olacak; “silahlar susacak, bırakılacak-eylemsizlik” dönemine girilecek.

 

***

Çözüm için!

Siyasetin, misyon ve konuşabilmesi için.

İktidarın.

Muhalefetin.

Yani parlamentonun, “çözüm” icrasında bulunabilmesi için; “Silahlar susmalı ki”, siyaset konuşabilsin.

***

Anlayacağınız; olağanüstü bir dönemdeyiz.

Toplum olarak.

Kimlik gözetilmeksiniz.

Sürecin,

Başarıyla son bulabilmesi için “bazı şeyleri” içimize sindirmek mecburiyetindeyiz.

Hassasiyetle ve sorumlulukla.

Çünkü şuan masaya konulmak istenilen “çözüm vazosu” .

Şayet bu vazo kırılırsa.

Doğrusu;

Onarımı ve yenisinin “ikmale” gelmesi zordur.

Maazallah diyorum.

Onun için, “Çözüm Newroz’una” çok ama çok sahip çıkmalıyız!