Çözüm şart; ölümler olmasın!
Evet,
İlk günden itibaren buradan deklare ettim.
Ki herkes de,
Siyasetçisi,
Sivil Toplum Örgütü,
Aydını,
Yazarı çizeri. Velhasıl, mürekkep yutmuş herkes.
Ölümlerin,
Gençlerin.
Evlatların bedenleri üzerinde;
Hayat ikmalleriyle alakalı “kendi emellerinin” hesabını yapmasın.
Hele ki;
Siyaset
Ve siyasi “istikbal” çıkarcılığına, düşmesin.
***
Cezaevlerinde;
Bugün itibariyle açlık grevi, 53’üncü gününü geride bırakmıştır.
Yani kritik,
Ve hayati “tehlike” arz edici zaman işliyor.
Aleyhte!
Son sayısal verilere göre;
PKK ve KCK’dan hükümlü Hacı Aslan ve Adam Yıldız “ölüm orucuna” yatmış.
Diğer tutuklu ve hükümlülerden 663 kişi de “süresiz, dönüşümsüz” açlık grevini sürdürüyor.
Sayı içerisinde; “çocuk” denilecek yaşta gençler var.
Ölüme “gün” saylıyor.
***
Gelirsek;
Cezaevlerinden yükselen “siyasi talepler” nedir sorusuna?
Üç talep var.
Tekrar ifade edersek;
Öcalan’a tecridin kaldırılması,
Anadilde Savunma
Ve Ana dilde eğitim hakkının tanınması.
Peki,
Bu taleplerin “yerine” getirilmesi zor mu?
Çözümsüz mü?
Değil.
***
Daha önce de buradan ifade ettim.
Ki Adalet Bakanı Sadullah Ergin.
Ve Diyarbakır ziyaretinde;
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “dillendirdi”, Anadilde savunma hakkının tanınması noktasında.
Karşılanmak üzere.
Çünkü hazırlanan Yeni Yargı Paketinde “mevcut”, yasal düzenleme yer alıyor.
CMK`nın 202’inci maddesinde “kısm-i değişikle” her şey çözülür.
Zaten,
KCK davalarında bugüne kadar “dayatılan” karşılıklı “inadım inat” çıkmazı da, anlam dışı.
Hiç bir yasa da;
Anadilde “savunmaya” engel teşkil edici “kesin, kesin” hüküm ve madde yok.
Var olan;
Tarafların “kalkanları” her daim havada tutması.
***
Gelelim;
Anadilde Eğitim hakkının verilmesi.
Ve “Anayasal” teminat altına alınması.
Hiç kuşkusuz ki,
Bu taleple alakalı da, “önemli” mesafe alınmış.
Kürtçenin seçmeli ders olarak okutulması.
Üniversiteler de,
Fakülte ve Enstitülerin, bölümlerin açılması.
Yol ciddi manada “yarılanmış”.
Ha yeterli mi?
Elbette ki değil.
Ama er ya da geç.
Bu yıl mı olur, bir kaç yıl sonra mı olur, onu zaman gösterecek?
Her halükarda; “Ana Dilde Eğitim” ikmal olacak.
Çünkü,
Eğer ki kamuda “Anadilde hizmet” hayata geçirilecekse.
Ki Yerel Yönetimler yasasında bu vakii.
O zaman; bu “talep” kaçınılmaz hayat bulacak.
***
Ne kaldı?
Abdullah Öcalan üzerindeki “tecridin” kaldırılması.
Bakan Ergin diyor ki; Ailesi isterse görüşebilir.
O halde;
Neden “icra” edilmiyor.
Tabi diyorlar ki,
Öcalan görüşmek istemiyor, son dönemlerdeki Kandil ve BDP ile Hükümet üçgenindeki “uzlaşılmaz” tutumdan dolayı.
Eyvallah.
Lakin,
Amaç “üzüm yemekse” Adalet bakanlığı şu hakikati, icra etsin.
Aile fertlerini de,
Avukatlarını da “ister feribot ister helikopterle”, Adaya götürsün.
“Buyrun tecrit yok” denilsin.
Ha.
Öcalan görüşür-görüşmez o ayrı mesele.
***
Şimdi;
Sorun karşısında çözüm bu kadar “mümkün” iken.
Siyasetin,
Mevzuuyla alakalı kullandığı “dil” ve karşılıklı “suçlama” doğrusu anlaşılır değil.
BDP’ye bakıyoruz!
Şiddetle,
Sertlikle,
Sokağı ve toplumu geren bir aksiyonla, meseleyi işliyor.
Ayı mayanda hükümete bakıyoruz.
Geri kalır yanı yok.
“Sorumluluğum” yok deyip, kapıları kapatıyor.
Muhalefet ki, maşallah.
Eller “ovuşturuluyor”, ölümler ne zaman olacak, “biz nasıl prim” elde edebileceğiz hesabında.
Yazıklar olsun.
***
Peki, ne olacak?
Bu hal-i çekişme devam mı edecek?
Göz göre göre; “ölüme yatanları” toprağa mı gömeceğiz?
Yoksa ağzımızdan düşürmediğimiz;
Barışın,
Kardeşliğin,
Birlikteliğin,
Halkların ve hakların özgürlüğü diyorsak,
Akan kanın,
Toprağa verilen bedenlerin,
Dökülen gözyaşının,
Körüklenen “kardeş” kavgasının sonlandırılmasını istiyorsak.
O zaman;
Engelleri ve engel teşkil eden yapıları “ortadan” kaldırmalıyız.
***
Bunun için de;
Siyasi akıl,
Siyasi makbul “fikri beyan” ve cesaretle meseleye eğilim gösterilmeli.
Bir asrı geride bırakıyoruz.
Kaybedilmiş bir güven,
Heba edilmiş bir zaman,
Toprağa verilmiş binlerce “can pare evlat”.
Bakın geriye;
Olup-bitenin kazananı-kaybedeni kim olmuştur.
Hiç tartışmasız;
Kaybeden her daim “ölümlerin üzerinde” istikbal hesabı yapanlar.
Kazananlar ise;
İnsanları “yaşatan ve var olduklarını” tanıyan olmuştur.
***
Onun için.
Hükümet “sorumluluktan”,
BDP sağduyu ve çözümden yana tavır koymaktan,
Muhalefette,
Siyasi misyonunun gereği olarak, “hayattan” yana durabilen bir aktiflikle; “bedenlerini ölüme” terk edenleri, caydırabilirler.
Aksi takdirde;
Ölümler engellenmezse vebali iktidarın, muhalefetin, medyanın ve hepimizin olacaktır.
Çünkü;
Her kim olursa olsun, renkli-ırkı, düşüncesi ne olursa olsun.
İnsan.
Ve insan hayatı “en yüce değerdir”
Ne demişler;
İnsanı yaşat ki, sen de yaşayabilesin.
Hayırlı Cumalar.