ÇÖZÜM ŞİDDETTE DEĞİL, UZLAŞIDA

Ne olacak halimiz?

Bu soru "herkesin" ağzında.

Ve cevap arayan bir "ruh" haline sahip.

Çünkü ülke ve millet olarak "sıkıntılı" bir tüneldeyiz.

Çok zor ve kritik günler geçiriyoruz.

Sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel alanda.

Özellikle de "Etnik" kimlik alanında.

Ciddi bir çatışma içerisinde; "Kürt-Türk" hesabı.

Kısacası yaşamın her saniyesinde depresyondayız.

Tansiyon yüksek.

Gerginlik ise had safhada.

Kırılgan bir zeminde "ilerliyoruz"!

Bundan dolayı da ahalinin tüm kesimi yarın için; cevabını aradığı tek bir soru.

O da; "Ne olacak halimiz?".

***

Aslında "işleyen" zaman dilimi; "değişimin de" lokomotifi.

Hani derler ye, "her şer'de bir hayır vardır" diye.

İşte böylesine bir "atmosferde" yok değil. Vardır.

Yeter ki; "olup bitene" karşı itidal ve temkinli olabilelim.

Tahriklerden uzak, sağduyuyu elden bırakmamak.

Var olan 'şer'e yeni 'şer'ler katmamak için.

Şunu ifade edeyim; Demokratik tepki güzeldir.

Çünkü "demokrasinin" hayatıdır, demokratik tepki.

Yaşanan veya yaşatılana karşı, "haksızlık" var ise; tepki koymak en büyük haktır.

İster birey düzeyinde, ister toplum düzeyinde.

Önemli olan "hakkın ve hukukun" nizam-i ölçüsüdür.

Ve o ölçüde "hareket" etmektir.

***

Tabi ki bu hak; "demokratik" çerçeveler içerisinde olmalı.

Ki; "haklı" olabilesin.

Ya da; "haklı olduğunu" söyleyebilesin.

Ama bu tepkide "sapla-samanı" karıştırmamak gerekir.

Şayet karıştırırsanız, olmaz. Var olan birlikteliği de yıkmış olursunuz.

İşin "ucu" kaçar.

İki taraf için de "kayıptır".

Hem de çok büyük kayıp.

İşte bu oluşum ortaya "çok farklı" provakatif eylemler geliştirmeye başlar.

Öyle ise, "mantıklı ve rasyonel" düşünmek gerekir.

***

Çekinmeden, korkmadan, eğilmeden.

Ama "mantıklı".

Ama "rasyonel".

Ama "itidal".

Ama "sağduyulu".

Ama "kardeşlik"

Ama; Hak ve Hukuk nizamında.

Ama; Eşitlik ve Özgürlük normunda.

Tabi tüm bunları birleştiren; "yasal" çerçeve.

Bunlar; "demokratik" tepkinin "kurallarıdır".

Ne "ezilmeye", ne de "hezimete" teamülü yoktur.

***

Ama teamülü olmadığı bir karşıt tablo da vardır.

O da; "şiddeti körükleyen",

Kardeşlikleri "ötekileştiren".

Mantığı ve rasyonel düşünceyi "kabul" etmeyen.

Hakkı, hukuku ve nizami "şahsi" emellerine "alet eden".

Yasaları "kabul" etmeyen düşünceleri de; "demokratik" görmeyen.

İşte bu zihniyetler; "bölünmenin körükleyicileridir".

Buna çekinmeden, korkmadan, eğilmeden "tepki" vermek lazım.

Onun için ahali olarak, şu gerçeği iyi idrak etmemiz gerekir.

"Tehlikeli bir galeyan kardeşliği" oluşturmak, en büyük tehlikedir.

Çünkü "özünde", ötekileşme vardır.

Takdir edersiniz ki; ötekileştirilme, en büyük bölünmedir.

***

Sonuç itibariyle;

Gerginliği tırmandırmak, sürekli düşmanlık duygusunu körüklemek kimsenin yararına olan bir davranış değildir.

Çağımız öfke ve kin çağı değil.

Dostluk, sevgi, anlayış, işbirliği ve kardeşlik çağıdır.

Öfke, intikam çağları artık geride kalmıştır.

Bugün yapılması gereken geçmişi bırakıp geleceğe bakmaktır.

Sürekli geçmişte neler olduğunu konuşmak yerine gelecekte neler yapılabileceğini,

Bölgede ekonomik koşulların nasıl geliştirilebileceğini,

Kültürel bir atılımın nasıl yapılabileceğini,

İstikrarın nasıl sağlanabileceğini,

Anlaşmazlıkların nasıl tamamen ortadan kaldırılabileceğini konuşmak gerekir.

***

Üstünde durulması gereken budur.

Geçmişi bugüne taşıyarak, gerginlik ortamı meydana getirmenin kimseye faydası yoktur.

Şiddet, gerginlik ve aşırılık hiçbir topluma yarar sağlamaz.

Her türlü şiddetten kaçınmak.

Aşırılık yerine ılımlılığı tercih etmek.

İtidalli davranmak, hoşgörülü ve sabırlı olmak.

Gündeme gelebilecek tüm sorunları uzlaşıyla çözüme kavuşturmak.

İşte bize "doğru" yolu gösterecek.

Çözümleri geliştirebilecek.

Yarınları aydınlık edecek "en akılcı ve mantıklı" yol bu yoldur.

***

Bakınız Erbil'de Abant Platformu toplandı.

"Kürt sorunu ve çözüm çabasına" yönelik beyin fırtınası geliştiriyor.

Birçok aydın, yazarçizer ve bilim adamı hazır.

Bugün de; sonuç bildirgesini "açıklayacaklar"!

Orada da ana fikir ve ortak görüş şu;

"Hatalardan ders alınmalı, geçmişe odaklanıp, kalınmamalı".

Prof. Dr. Mümtazer Türköne soruyor;

''Bir büyük Kürdistan haritası var. Bu, kimilerinin rüyası, kimilerinin kabusu"

Ve söylüyor: ''herkesin gerçeklerle yüzleşmesi'' gerektiğini.

Ziya Gökalp'in "Türkleri sevmeyen bir Kürt Kürt değildir, Kürtleri sevmeyen bir Türk de Türk değildir" sözünü hatırlatan Türköne, en fazla Kürt'ün Diyarbakır ve Erbil'de değil, İstanbul'da yaşadığına da vurgu yapması..

Demek ki; hayallar "şiddete" değil, uzlaşıya yönelik olursa gerçekleşir..

Çünkü; "kabuslar", rüyada da korku salar. Hayatın kendisinde de.

Demek ki; Çözüm şiddette değil, uzlaşı da.