Çözümün rüzgârına destek!

Kürtlerin talepleri. Ve tabi ki, Aynı eksende vücuda gelen PKK’nın silahlı yapısı! 30 yıldan buyana, Süre gelen kanlı bir o kadar da kirli olan savaşın hal-i vaziyetiyle. Diyorum ki, Çözüm ve beklentilere cevap olma noktasında son gelişmeler gösteriyor ki artık “ok yaydan” çıkmıştır. Evet, Önceki gün itibariyle çok farklı bir sürece dâhil olduk! *** Çünkü; İlk kez Devlet, PKK üzerinden, BDP katkılı “görüşme” başlattı. Bu diyalog, her ne kadar Oslo ve tabi ki, İmralı ile daha önce “icra” edilmişse de. Önceki günkü, görüşme ciddi, önem arz edici ve gizli-saklı değil, aleni olması önemli. 30 yıldan buyana yaşanan çatışma, Kaybedilen 50 bine yakın canlar, Yok, edilen hayaller, 17 bin faili meçhul cinayet kurbanı, Kayıplar, Tar-ü mar edilen köyler, mezralar, Yerinden, yurdundan olan yüz binlerce insan. Ve tabi ki, Milli servet olan 400 milyon doların heba olması! *** Yani, Kirli savaşın yarattığı tahribata artık “dur” demek! Beklenti ve haklı taleplere cevap vermek. Silahları susturmak. Tetiğe basılı duran parmakları, kaldırma noktasında “milat” diyebileceğim bir süreç, şuan ki başlangıç adımı! Onun için de, “pür dikkate” değer olduğu gibi, “kritik ve hassasiyet” içeren bir süreç, artık işliyor! *** Ahmet Türk ve Ayla Akat! Öcalan’la, Devlet izni ve istemi üzerine gerçekleştirdikleri görüşme, “önemsenilmesi” gereken bir hamledir. Özelliklen de, Geçmişten alınan ders-i ibretle, mesele akılcı bir yol haritasıyla yürütüldüğünü söylemek gerekir. Aslında, 2013’ün böylesi bir “diyalogu” geliştireceğini. Ve Türkiye’nin, özellikle Başbakan Erdoğan’ın “soruna” köklü çözüm bulma gayretkeşliği içerisinde olacağına ilişkin sinyaller önceden, verilmişti. Yani, Perşembenin gelişi, Çarşambadan belliydi diyebilirim! *** Önceki gün de vurgulamıştım. Bir kez daha, hatırlatmak istiyorum. Ülkenin, milletin ve tabi ki bölgenin “bu sürece” geleceğine ilişkin, ön bilgileri 4 ay önce aktarmıştım. Hatırlarsanız, 4 ay önce Ankara’da Diyarbakır Tanıtım Günleri toplantısı vardı. Bende ordaydım. O esnada bu köşede seri şekilde yazdığım üç yazıda Kürt sorununda çözüm için yakında bazı önemli “gelişmeler olacağını dile getirmiştim. *** O tarihte; Ankara kulislerinde bu yönde konuşulanlar vardı. Hatırlarsanız. Önce, TOBB’un önderliğinde iş adamı heyetleri bölgeye geldi. Ardından STK’lardan oluşan heyet cumhurbaşkanı, başbakan ve siyasi parti liderleriyle görüşerek diyalog çağrısı yaptı. İşin bir de örgüt tarafını bir hissedin! PKK, 2012’yi final yılı ilan etmişti; ama öyle olmadı. Devrimci Halk Savaşı politikası tutmadı. Özellikle, “Arap Baharı” beklentisinin, “Kürt Baharı’yla” gelişebileceği; Olmadı. Nede derseniz? Çünkü Türkiye’nin yapısı farklı. *** Burada yüzyıllardır bir arada yaşayan dili ve ırkı farklı ama kader birliği olan halklar var. Etle-tırnak misali. Birbirinden, kız almış, kız vermiş, bir toplum! Üç milyon kişi bu vesileyle; “birbiriyle hayat bağı var”. O nedenle; Kürtler üzerinden “Arap baharı” hayalini icra etmek hayli zor! Zamanla olmaz mıydı deseniz! Olabilir di. Ancak çok daha zaman ve ayrıştırıcı rüzgârın esmesi gerekir. Tabi bu, PKK için bir ders ve hakikat! *** Gelelim, Devlet mekanizmasına ve hükümetlere! Onlar da şu hakikati anladılar ki; öldürmekle, operasyonlarla, gözaltılarla, bombalarla. Hele ki, Kürtleri inkârla, asimilasyona tabi tutmakla! Ağzına bal çaldıran, yaldızlı sözlerle. Ne ikna edebileceğini, Ne de sorunun bu yönde çözümlenebileceğini! *** En önemlisi de, Kozmik odalara bağlı kalınarak, Muhataplar ve aktörleri, Kapalı kapılar, Gizli localar, Karanlık zeminlerde muteber tutma gayretindeki “mayanın” tutmayacağını da anladılar. Özelliklen de, Toplumdan gizli-saklı hamlelerin geri tepeceği gerçeğiyle yüzleşildi! Hepsinin bir bütünlüğüyle şu akıl ikmal oldu; her şey ancak “aleni ve toplum” nabzıyla, muktedir olabilir *** Onun için de, Son günlerde önce Başbakan konuştu! “İmralı ile görüşüyoruz”. Sonra, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın iki gün süreyle, İmralı’da kaldığı beyan edildi. Ve önceki gün, Ahmet Türk ve Ayla Akat, “devlet” gözetiminde, bu görüşmelere “pik” yaptırdı. Alt zemini hazırlayan hiç kuşkusuz ki, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu oldu! Kürt kökenli AK Parti’li milletvekilleri. Beri yanda, Kuzey Irak. ABD ve Avrupa Birliği, Avrupa’daki PKK sözcüleri. Ve BDP’nin bizzat-i kendisi! *** Evet, Malumunuz önce “silahların” susması gerekir! Her ne kadar, AK Parti sözcüsü Hüseyin Çelik, “silahların susması değil, bırakılmasını amaçlıyoruz” dediyse de. İlk etapta silahlar susmalı ki; diyalog iradesi, güçlü bir hâkimiyet elde edebilsin. Bunun için de güven ortamı oluşmalı. İki taraflı çatışmanın son bulması gerek. Zira herhangi bir tarafın karşı “tahrik” gerçekleştirmeye yönelmesi, adımların sonuçsuz kalmasına neden olur. Ki geçmişte yaşadık! *** Özellikle. Ama özellikle, Tarafların teslim olmak, Taviz koparmak, Üstünlük, Yermek gibi argüman ve heveslerden uzak durması lazım! Ve şu iyi bilinmeli, kollanmalı; Türkiye’nin gelişmesini istemeyen ve son oyun olarak gördükleri PKK kartını kaybetmek istemeyen güçler sürece çomak sokabilir. En hassasiyet isteyen de, Her iki tarafın “ulusalcılarının” işi bozmak adına fitneye dayalı atacakları adımlara karşı, “itidal” sahibi olunmalı. *** Sonuç itibariyle; Önemli olan bedeli ne olursa olsun süreci devam ettirmektir. Hükümetin de, BDP’nin de ve tabi sivil irade sahiplerinin de çok önemli misyonu var. Çözüm noktasında “birbirlerinin” elini güçlendirmeli, destek olmalı. Yani herkes birbirine; “samimi bir köprü” olması lazım. Bu noktada artık oy hesabı yapılmamalı. Kaygılara kapılmalı. Bireysel hesaplara girilmemeli. *** Şunu herkesin iyi bilmesi gerekir. Bu defa oyunbozanlık yapan bilmelidir ki ne Türk, ne de Kürt halkı affetmeyecektir. İnşallah. Bu defa barışmayı, kucaklaşmayı, akan kanı, durdurmada başarılı oluruz. Bu başarı, Bilmeliyiz ki otuz yıl içerisinde “kaybettiklerimizden” sonra, geleceğimiz ve çocuklarımızın, yarınlarına “kardeşlik” çınarını kazandırmak adına önemli bir, “hakikatin” ikmali olacak. Velhasıl, Ülkemiz için, bölgemiz için “güzel şeyler” olmaya başlıyor. Haydi hayırlısı!