Davutoğlu ve Diyarbakır!

Güne erken başladık.
Eee.
Başbakan Davutoğlu geceden gelmişti Diyarbakır'a.
O nedenle.
İlk durak;
5. Harem-i Şerif olan Ulu Cami.
Yoğun bir güvenlik.
Kuş uçurtulmuyor.
Tabii ki, "güvenlik" rahatsızlık verici.
Mesleği icra eden bizler için de.
Halk için de.
Öyle hissettim ki, Başbakan'da "olağanüstü güvenlik" görüntüsünden rahatsız.
***
Sabah namazının edası…
Ve ardından;
Ulu Cami'deki tarihi, dokuyu inceleme.
Davutoğlu, Güneş saatinin önünde.
Resimliyor.
Ve saatin; "işleyişi" hakkında, detaylı bilgi aldı.
Sonra, Yazma Eserler kütüphanesini gezdi.
İlk soru ve Davutoğlu'ndan gelen yanıt.
"Ulu Camii beni eskiden beri etkileyen bir atmosfere sahip."
***
Ulu Cami'nin,
Kendine bir yönüyle Kudüs’ü,
Bir yönüyle de, Şam'ı hatırlattığını söyleyen Başbakan şu ifadesi huzur sağlayıcıydı.
"Sabahleyin burada bu kuş seslerini duymak, bana huzur veriyor."
Diyarbakır.
Kadim bir kent.
Lakin "Taşı gibi bahtı kara" diyebileceğimiz dönemler geçirdi.
Cami çıkışında şunu söyledi.
"Çok dinlendirici, ufuk açıcı ve tefekkürü teşvik edici bir ziyaret oldu”
***
Çıkışta, cemaat.
Ve kendisini bekleyen kalabalık bir topluluk…
Vatandaşlar.
Ayaküstü sohbet ediyor, Başbakan kendisine ilgi gösterenler.
Derken, yaşlı amca beklenen soruyu soruyor.
"Huzur ve barış istiyoruz hey Başbakan."
Davutoğlu'nun cevabı;
"Bunu, hala gelip burada silahı konuşanlara söyleyin de duysunlar…” 
***
Sohbet bu kez;
Çay ikramıyla, daha bir "sıcak ve samimi" ortam alıyor.
Bir taraftan çay…
Diğer taraftan, Diyarbakır'a özgü kürsünün keyfiyle, icra edilen sohbet…
Buradan; bu fasılla ayrılıyoruz.
İstikamet; geceyi geçirdiği otel…
Kahvaltı.
STK'lar, kanaat önderleri ve AK Parti adayları.
***
Biz de; davetliydik. 
Katıldık.
Burada da; "olağanüstü güvenlik" önlemleri, göze çarpıyor.
Öyle ki.
Otel'in bulunduğu bilmem kaç kilometrelik alan ulaşıma kapalı.
Neyse; içerdeyiz.
Salon'un dizaynı…
Davetlilerin "seçiciliği" bu kez, profesyonelceydi.
İl Başkanı Muhammed Dara Akar'ı bu noktada tebrik ediyorum.
Tabi kısa ve öz konuşması.
"Diyarbekir'in taşı kara olabilir, ama bahtı kara olmayacak?"
Bir gülle bahar olur mu?
***
Kahvaltılı toplantıda; bu kez "katılımcıların" fikri beyanı yoktu.
Tek arıza verici de buydu.
Ve eleştiri getirilen nokta idi; "belki bir kaç kelam biz de ederdik" diye.
Çünkü.
AK Parti "yeni Türkiye" sloganıyla, icra ettiği 7 Haziran'a hazırlık seçiminde.
Özellikle;
Diyarbakır ve tabi ki bölge açısından "havlu atar" bir siyaset benimsediğini, "dillendirecektik."
Birebir muhatabına.
***
AK Parti'yi "tekelinde" tutan.
Ağabeylik taslayıp zerre-i miskal "getirisi" olmayan.
Davaya inanmışlıktan uzak.
Küçük olsun benim olsun diyen "zihniyet" sahiplerinin, neden Güneydoğu'da.
Diyarbakır'da; AK Parti'ye" kan kaybettirdiklerini.
Kaybettirmek için; "enva-i" komplikasyonlar icra ettiklerini.
Son dakikada; "pozitifse" kendisine, negatifse başkasına yükleyenler.
"İş bitti" gidiyorum.
Ama bakın ben gittim "parti kan kaybetti" deyip "zeytinyağı gibi" su yüzüne çıkma hesabını yapanları, dillendirecektik.
Ama olmadı.
***
Neyse!
Zaten, biz de; buradan hep düşüncelerimizi hep ifade ediyoruz.
Bir kez daha ifade ederek…
Muhakkak ki, muhatap "bu fikri beyanımıza" vakıf olur/olacaktır.
Nitekim kahvaltı çıkışında "benim gibi düşünen" çok kişi ifade etti.
Tarihsel olarak.
AK Parti çok vahim derecede "yanlış yönlendirilmektedir?"
Özelliklen de, Parti'nin "üst kurmayları?"
Davaya inanmışlık yok.
Zaten, AK Parti için de; "en tehlikeli olanlar" bunlar.
***
Peki, Başbakan içerde ne konuştu?
Çok şey anlattı.
Tabi ki, birçok noktanın yazılmaması gerekir.
Ki buna riayet ederim.
Ama özü itibariyle şunu söyledi. 
7 Haziran;
Türkiye için, "yeni Türkiye için"
Kürt meselesinin çözümü için,
Ortadoğu'daki "halkların" geleceği için "kader" günüdür.
Böyle görmeli.
Böyle sahiplenip; "destek verilmeli."
***
Tabi bir sözü oldu.
O da;
8 Haziran sabahı sonrasında; "Çözüm sürecine" dair, muhatapları "gözden geçireceğiz" demesi!
Bu ne anlama geliyor derseniz!
Birçok fikir sahibine de sordum.
Cevap şu.
"Silahlar var… Masada tutulursa.
Kandil.
Süreç diyalogunda "devre" dışı bırakılabilinir."
Olur mu?
Olursa "Riski ve çatışması yüksek" bir durum olur.
Yoksa, yeni argümanlar mı, "dahil" edilecek?
Göreceğiz.
***
Konuşmasının; ekseriyeti HDP odaklıydı.
Türkiye için.
Üst akıl yapısı; "Irak modeli" uygulama gayretinde diye bir tanım yaptı.
Bunu söylerken.
MHP, CHP ve HDP'nin "siyasal saf" oluşturma düşüncesini de öne çıkardı.
Dedi ki;
"Güneydoğu Anadolu’nun sadece HDP’ye kalmasını istiyorlar. 
MHP de istiyor ki, İç Anadolu Bölgesi kendilerine kalsın. 
CHP de İzmir’in kendisinde kalmasını istiyor. 
Bu Irak modelidir. 
Biz bu oyunu bozuyoruz. 
Hepsi kendi mahallesini kurmaya çalışıyor. 
AK Parti kimlik değil, birlik siyaseti yapıyor. "
***
Davutoğlu.
Öğlen namazı için;
Bu kez Hazreti Süleyman Camii'nde…
Namazı kıldıktan sonra, sohbet faslında, yaşlı bir kadın…
Halime Oynak şöyle seslendi.
"“Artık bu kanı durdurun. 
Yazıktır, anaları, babaları ağlıyor” 
Oylak'a farklı bir cevap geleceğini düşünürken; Davutoğlu'ndan gelen cevap klişeleşmiş bir ifade oldu.
"Biz durdurduk da o çocukları dağa çıkaranlara söyle.”  
***
.Ve miting alanındayız!
Bildik.
"Güvenlik olağanüstülüğü" yine var.
Bırakın mitin bölgesini.
Kilometrelerce ötesindeki "yollar" bile trafiğe kapalı.
Gazetecilerin kameraları.
Fotoğraf makineleri bile detektör köpeklerle arandı. 
Nitekim.
Alandaki birçok kişiyle sohbet ettim. 
Hepsinin ortak şikâyeti?
Etki tepki yaratıcı bir durum; bundan arınılmalı.
***
Peki, alandaki yoğunluk…
Yani katılım nasıl derseniz…
Doğrusu.
AK Parti için; "sevindirici".
İşte, Diyarbakır'daki "gurur tablomuz"
Ve siyasi rakiplere; "sandık kâbusu" oluşturacak halk deyimiyle "ahım-şahım" bir katılım yoktu.
Düşük bir profildeydi.
***
Bunun nedeni!
Yukarıda özetle ifade ettim.
Birileri.
Ağabeylik taslayıp; Diyarbakır'ın büyümesine vurduğu pranga…
Aynı zamanda; AK Parti'nin de, "saha hâkimiyetine" çelme atıcı.
Teşkilatları.
Gücünün korkusuyla "pısırıklaştıran" eller.
Son dakikada; "arz-ı endam" edenlerin "hâkimiyeti" kalmadıkça.
"Elleri" çekilmedikçe.
Küçük olsun benim olsun mantığından kurtulmadıkça.
Ne yazık ki; AK Parti bölge sathında; "hangi devrimleri" yaparsa yapsın, "karşılık" bulmaz.
Ve sürekli; "kan" kaybına uğrar.
***
Nitekim miting meydanındaki "düşük" görüntü bunun bariz kanıtıdır.
Her ne kadar.
Bölgede "yaratılan bir korku" algısı söz konusu ise de, gelenler "korkular" aşıldı anlamı çıkarılsa da.
Bence, AK Parti'nin dünkü mitingi "geçmiş mitinglerin" en sönüğüdür.
Tabi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın mitingini ayrı tutarsak.
Çünkü Erdoğan Diyarbakır'dan "kızgın" ayrılmıştı.
O'nun için; bu hali vaziyet derinden derine sorgulanmalı.
***
Diyarbakırlıların; "siyasi felsefesi" şu ilke üzerine kuruludur.
Her kim olursan ol.
Fikrin ne olursa olsun.
Yeter ki; "samimi" ol. 
Samimi olduğun müddetçe "karşılık" bulur halk nezdinde kucaklanırsın.
Eğer bugün bir "kucaklama" var ise de, bu da "bölgedeki siyasilerin" suyu yüzü hürmetine değil.
Liderlerin, suyu hürmetinedir.
Sonuç itibariyle.
AK Parti kendi içinde; "suhulete ihtiyacı var"?
Gördüğüm bu!
Bilemiyorum.
AK Partili dostlar bu "analize" ne derler?
O'nu da, yazıya gelecek tepkilerde göreceğiz.