DEDAŞ YİNE KARIŞTI!
Şehr-i,
Diyarbakır’dan söz edersek!
Ne var,
Ne yok, aleni olan ne, kapalı kapılar ardındaki hal-i vaziyet!
Doğrusu,
Ahval-i durum pek de, “iç” açıcı olmadığı gibi.
Mide bulandıran;
Politize oluşmuşluk, ne yazık ki “pik” vaziyette!
***
Bir kaç mevzuuyu,
Bugün hasb-i hal konusu yapmak istiyorum.
Kısadan, hisse misali.
***
Önce,
Şanına yakışan “politize” kimlik sahibi DEDAŞ!
Elektrik kesintileri.
Kaçak oranındaki rekor.
Ve Türkiye’de,
İlk kez “dönüşümlü enerji kesintisi” uygulamasıyla, nam yapan kurumdan söz edelim.
***
Mesele,
Mevcut yaşananlarla alakalı değil.
Bu kez ki karışıklık;
Siyasi müdahaleyle “koltuk” kaydırma gayretkeşliği.
Evet,
Söz’ün birinci sayfasında okumuşsunuzdur.
“DEDAŞ YİNE KARIŞTI”.
Aynen,
Politize kuruma yine “siyasi” müdahale var.
***
İl Müdürü Nihat Nurbaki.
Terfi etti.
DEDAŞ bünyesinde ısmarlama kurulan Şirket’e Bölge Müdür Yardımcı.
Dicle Elektrik Perakende Satış A.Ş’nin, artık Bölge Müdür Yardımcısı, Nihat Nurbaki.
Maşallah diyelim!
Peki, bu terfi “neye hikmet”.
Belki,
Bir üst makam, Nurbaki’ye “maddi” getirisi olabilir.
***
Ama Şahsi fikrim.
Siyasiler şunu anladı.
Nurbaki’yi “açığa” veya “görevden” alamayız.
Çünkü
İkiz kez görevden alındı, “mahkeme” kararıyla geri döndü.
Üçüncü kez, olursa “iş intikam” duygusuna biner.
En iyisi,
Terfi bahanesiyle “meydan” boşaltılır.
Öyle de oldu.
***
Tabi,
Kafamda şu kurgu da, oluşmadı değil.
DEDAŞ’a,
28 Milyon lira bu yıl “yatırım” için ödenek tahsis edildi.
Önümüzdeki,
Aylarda ciddi “ihaleler” olacak.
Bunları yapmakla “kim mükellef”.
İl Müdürlüğü ise,
O zaman Nurbaki’ye “terfi” ihaleleri adrese teslime binaen mi?
***
Kafamı kurcalayan diğer bir nokta ise.
Şu, Dicle Perakende Satış A.Ş’nin kuruluşu.
Çünkü bu şirket yeni kuruldu ve ilk görevlendirme.
Yani,
Kurum “kimliksel” düzeyde politize olduğundan dolayı, “durumdan” nem almamak elde değil.
Üstadın ifadesiyle;
“Zaman en büyük tefsirdir”.
Bekleyip göreceğiz;
DEDAŞ’taki “karışıklığın” asıl hikmet-i mücibesini.
***
Bu arada,
Nurbaki dışında, “müdür yardımcıları, şirket müdür yardımcıları da” değişti.
Yani yenileme kapsamlı.
Velhasıl,
Haydi, hayırlısı, terfiler de yeni atamalar da, başarılar diyelim.
***
HASTANE BERİBERDAN!
Gelelim,
Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin Sur ilçesindeki yerleşkesine.
Maşallahı var buranın.
Son dönemlerde;
Enva-i suç icra eden mekân haline geldi.
Tecavüz mü,
Firar mi,
Gece partileri mi,
Uyuşturucuların alanı mı, ne derseniz!
***
Bu da;
Kurumsal bazda ciddi bir yönetim zafiyeti ve istikrarsızlığın söz konusu olduğunu gösteriyor.
Ayın meyanda,
Sağlık hizmetlerinde de “aksama” ve idari boşluk var.
Şöyle ki,
Bir aydan buyana, Ultrasyon çekimleri yapılmıyor.
***
Gerekçe,
Hizmet alımı süresi bitmiş, kurum, kendisi artık “görevi” yürütecekmiş.
Ama her nedense;
Bir aydan buyana “kurum ne kendi elemanlarıyla, ne kendi cihazlarıyla” bu hizmeti bir türlü veremiyor.
Özellikle,
Acil hastalar için durum “bir çin işkencesi” haline gelmiş.
***
Hasta,
Ultrasyon için, 13 kilometre uzaktaki hastaneye gidiyor.
Burada çekimini yaptıktan sonra, tekrar Sur ilçesine geliyor.
Yani, “git-gel” Ultrasyon çekile.
Bir de,
Acil servisteki röntgen cihazı da, o da arızalı.
“Hizmet alımı”.
Yani Özel sektör “hizmet alımıyla” bu hizmeti veriyor.
Arıza.
Git, Elazığ yolu üzerindeki hastaneye.
Ne zaman arıza giderilecek belli değil.
***
Niye derseniz?
Dün haber merkezindeki arkadaşlar ilgili kurumun yetkililerine ulaşmaya çalıştı.
Vakalar doğrulandı.
Ancak kimse; “resmi bir açıklama” yapmadığı gibi, “ketumluğa” yattı.
Başhekim’den,
Yardımcısına kadar “açıklama yapma yetkimiz yok”.
Sahi,
Koca Hastanenin Başhekimi, yardımcısı “yetkili” değilse.
Kim yetkili.
Buradan, sesleniyorum.
“Kim yetkiliyle” o çıksın, beyanda bulunsun.
Yaşanan,
Bu hal-i perişanlığın “hikmeti mucibesi” nedir desin.
***
ARITÜRK MÜ, DİN DÜŞMANI?
Bir iki kelamda,
28 Şubat aksiyonundan diyelim!
Malum,
28 Şubat ve tabi ki aktör generaller.
Süreç ikmalinde,
Türkiye’nin “en kanlı ve kirli” vesayetçi zihniyetle, “darbe” planlamasıydı.
O dönemi,
Hele ki, müsebbipleri “maruz” görmek.
Ya da, “haklılık” yükleyen düşünce zafiyetinde bulunmak; “toplumsal ihanetle” eş değerdir!
***
Bölgemiz için.
Özellikle;
Kürtler için, “kabul” edilemez olduğu gibi, davanın ve soruşturmanın da “müdahilleri” olmalıyız!
Davacı,
Şikayetçi,
Ve hak arayıcı olmamız gerektiği gibi, “hesap” sormalıyız!
***
Ancak,
Ne var ki soruşturmanın seyr-i âlemine bakıyorum!
Özellikle,
Dicle Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Sedat Arıtürk’ün.
Meselede,
Sanık olarak gösterilmesi, soruşturmaya dâhil edilmesi.
Hatta,
“Hakkında Yakalama” kararı çıkarılması, gibi durum.
Bende,
Şu endişeyi yaratıyor, “dava sulandırılmıyor mu”..?
***
Çünkü
Cuntacı zihniyetin temel hedef ve gayesi şuydu.
‘Dindar,
Muhafazakar kesimi sindirmek. Refah Partisini “iktidardan” indirmekti.”
Ortaya çıkan resme de baktığımızda;
Ordu’dan atılandan tutun da,
Fişlenen,
Ordu evlerine alınmayan,
Yasaklamalara maruz bırakılan tek bir kesim var, “O da muhafazakâr” kesim.
***
Peki,
Arıtürk’e bakıyoruz.
Yani Diyarbakır’da,
İki dönem rektörlük yaptığı zaman içerisindeki icraatına.
Sadece iki örnek verirsek.
Birincisi;
Dicle Üniversitesi’nde İlahiyat Fakültesi’nin kurulmasını sağladı.
Dicle Üniversitesi Kampüsü içerisinde, inşa edilen 4 minareli “Fetih Camisinin” inşaatına izin veren, arazi tahsis eden kişi.
***
Yani, tezat bir durum vaki.
Bir de,
O tarihlerde Arıtürk emekli idi, muvazzaf değildi.
YÖK’te görevliydi.
Neyle suçlandığını bilmiyorum.
Ama tanıdığım kadarıyla.
Hele ki, Diyarbakır’da bulunduğu zaman dili içerisinde.
Ki Diyarbakırlı olması hesabıyla..
Bendeki kanı şu;
Balyoz,
Ergenekon davasına nasıl ki bazı yapılar “limon” sıkma gayretinde bulunarak, “meseleyi” itibarsızlaştırıyorlar..
Diyorum ki;
28 Şubat’ı da özellikle Arıtürk üzerinden “sulandırıp-bulamaç” yapıyorlar.