DEĞİŞİM VE TOPLUMSAL UZLAŞMA!

Dünkü;
Yazıma son noktayı bırakmadan önce şu cümleyle satırı bitirmiştim.
Artık herkes şunu iyi bilmelidir ki;
"Bugün 'dün' gibi değil."
Zaten olamaz da, olmamalı da.
Çünkü!
12 Eylül Referandumundan çıkan "evet" neticesi yeni bir süreç başlattı.
Hem ülke, hem de toplum nezdinde.
Artık "dâhil" olunan bir süreç var.
Ki o da; "değişimdir"
Boşuna sandığa giden seçmenlerin yüzde 58'i "evet" demedi.
Verdiği iradeyle; "vesayet rejimini" yıkma yetkisi verdi ve "değişim ve yenilik" istedi.
Öyle ki;
Cumhuriyet tarihinden bugüne kadar "derin varlık" gösteren, ülkedeki vuku bulan her "kaosa" sahip taşın altından fışkıran; "İttihat ve Terakki" zihniyetini atıl hale getirdi.

* * *

Evet!
Tartışılmaz bir gerçek Türkiye referandum sonucuyla "atılım" göstermiştir.
Ve "demokrasi" adına yeni bir sürecin startını vermiştir.
Tabi ki;
Bu değişim "devletin" değişimi değil.
Bu toplumun öncülük ettiği bir değişimdir.
Yani;
İnsan odaklı bir egemenliğin "icra" ettiği bir yapılanmadır; şu an havası solunan.
Onun içindir ki herkes hemfikir!
Sağcısı, solcusu, milliyetçisi, ırkçısı, liberali, demokratı.
Velhasıl herkesin "ortak" düşüncesi;
Türkiye "Liberal Demokrasinin" kapısını açtı noktasında.
Artık;
Bu kapıdan "geri" dönüş olmadığı gibi "eski" kapıların da yeniden açılması mümkün değil.
Bundan sonrası "vazgeçilmez" olan toplumsal mutabakata dayalı; "yeniliklerdir"
Çünkü "çok gerilerdeyiz"
Ve açığımız da çok büyük!
Mesafenin kapatılması için de;
Üstadın dediği gibi "çok koşmamız" gerekiyor.

* * *

Hepinizin malumudur;
Uzun yıllar vesayete dayalı zihniyetin baskıcı dokusuyla ülkenin boğuştuğu.
Ülkenin "milli" meselelerinden çok;
"İttihat ve Terakki" düşüncesinin kendisine özgü sergilediği "siyasi" mülahazalarla meşgul olduk.
İktidarlar.
Askerler.
Yargı.
Ve Kurumlar.
Uzlaşılmaz bir "iç çekişmeyle", sivilleşmenin önüne sürekli takoz olundu.
Kimi yerde; "kışla",
Kimi yerde; "cunta"
Kimi yerde, "irtica"
Herkes "belli" bir kutuplaşmanın efradı olarak lanse edildiği gibi; fişlendi.
Öyle bir zamana dahil olduk ki; "artık" ülke için "siyasal rejim" yönetimi kabul edilmez hal aldı.
Onun için de; 12 Eylül dayatıldı.
Ardından, 10 yılda bir icra edilen "gayri nizami" dayatmalar.
Kapandı; yüzler "değişime" ve yeniliğe.
Çöreklendiler; milletin üzerine statükocu anlayış!
Devlet içerisinde "devlet" olma gayesiyle varlık gösteren zihniyet.
Ergenekon "varlıklarının" noteri gibi.

* * *

Ve nihayet dâhil olunan şu an ki süreç.
Yeni bir zaman, yeni bir dönem, yeni bir anlayış.
Sandıktan yüzde 58 evet çıktı.
Yüzde 42'de hayır.
Güneydoğuda; "boykot" ekseriyet!
Doğrusu!
Genel bir mutabakat yüzde 58'le kabul görüyorsa da.
Benim açımdan; "neden daha" fazla mutabakat olmadı sorusu biraz kurcalanması gerekir.
Onun için diyorum ki;
Referandum sürecindeki "işleyiş" mecrasına yakışmadı.
Bu hal ciddi bir mutabakat kırılmasına neden oldu.
Çünkü süreç kötü yönetildi.
Amacından çok; "politik" düşüncelerin bindirilmesi söz konusuydu.
Olumsuz "siyasal" düşüncenin ayıplı hali de; bundan dolayı olsa gerek.

* * *

Ne diyelim!
Boşuna dememişler;
Her başlangıcın bir acemiliği var diye.
Bizde olup-biteni şu an için böyle kabul edelim.
Ve diyelim ki kim düşünebilirdi ki;
12 Eylül Askeri Darbenin "Komutanlarınca" kaleme alınan;
Referandumla halka dayatılarak kabul edilen "Anayasa" hükümlerinin değişeceğini?
Türkiye'de askeri vesayetin ve yargının ulaşılmaz hükmünün inşa ettiği tabular yıkılabilinir?
Ülke "Sivil" ve insan odaklı bir yönetim anlayışına doğru hamleler icra edebilir?
Mümkün mü?
Ama oldu.
Çünkü
Türkiye "artık" eski Türkiye değil.
Millet artık "eski" Millet ve zihniyette değil.
Korku tünelinden çıkmış.
Gerçeklerin de, kimliklerin de, zihniyetlerin "kapalı kapılarını" da.
Hatta "kozmik" odalardaki plan ve etütlerin de; bilgisine sahip.

* * *

Dünkü yazımda da ifade ettim.
Eğer;
Referandum sürecindeki "liderlerin" sergilediği politik mülahazalar olmazsa idi.
Paketin muhtevası "biraz daha" doyurucu olabilseydi.
Özellikle de;
Kürtler "açısından" bir pay sahibi edilebilinseydi.
Pek tabi ki; bunlar "daha" akılcı bir siyaset üslubuyla anlatılabilinseydi.
İnanın;
Sandıktan çıkan "değişime" evet oyu yüzde 58 değil.
Yüzde 90 oranında olurdu.
Ama olmadı!

* * *

Dedik ya;
"Liberal Demokrasinin" kapısı değişime verilen "evetle" açıldı.
Önemli olan bundan sonrası!
İşte bundan sonrası; "koşudur".
Hep birlikte; "geçmişin" ders-i ibretiyle, ortaya çıkan sonucun da "hikmetiyle" hareket etmeliyiz.
Yani;
Toplumsal bir uzlaşma şart!
Burda en büyük "hamilik" Siyasal iktidara düşmektedir.
Pek tabi ki;
CHP'ye de, MHP'ye de ve BDP'ye de.
Sonuçları;
Hem kendilerine" zafer olarak görmeli.
Hem de birer hezimet olarak okumalılar.
Ki; "eksilerle-artıları" birbiriyle buluşturup daha toplumsal katılım sağlayan "siyasi" aktiviteler icra etsin.
Yani "şapkalarını çıkarıp" önlerine koymaları lazım.

* * *

Dün;
Osman Baydemir'in "kardeşleşme" çağrısı şu duygu herkese yaymalı.
Bu ülke bizim.
Bu devlet bizim.
Bu topraklar bizim.
Bu millet bizim.
Gelin "dostlar" bir olalım, "kardeş kavgasına" son verelim.
Çünkü
Bizi biz yapan değerlerimizdir.
Değerlerimizi de yaşatan; "Liberal Demokrasimizdir".
Bırakalım;
"izim ve izimlerin" cümlelerin sonuna getirdiği "hizipleşmeyi".
Eğer;
Sandığa "milli irade" diyorsak. Ve ona saygı duyuyorsak.
O zaman;
Sandıktan çıkan "uzlaşın ve değişin" mesajına hepimizin uyması gerekir.
Devletin değil,
Toplumun öncülük ettiği bir değişim bu!