DEĞİŞMEYEN ZİHNİYET!
Yazıma bir soruyla başlamak istiyorum! Daha doğrusu gayem; saptamada bulunmak.
Empati geliştirip; 'soru' ekseninde cevap bulalım. Tabi bunu yaparken, sizler de 'yol haritasına' dâhilsiniz.
Şöyle ki! Sizce ülkemizde demokrasi özgür mü? Ya da soruyu şöyle sorayım; Türkiye demokrasiyi özgür kılıyor mu?
Ne yazık ki; ekseriyetinizin düşüncesiyle olumlu noktada 'iyimser' bir cevap vermek hayli zor.
Zor olduğu gibi; 'çıkmaz' bir sokak misali. Çünkü 'öylesine' dejenere etmişiz ki demokrasiyi; 'her yüze' bir maske olmuş!
***
Hangisi 'gerçek' hangisi sanal bilemiyorsunuz! Hatırlarsanız! Bir kaç yazı önce; 'insanın yüzündeki' maske diye bir düşünceyi sizinle tartışmıştım.
Yüzler 'bukalemun' gibi; sürekli güne, ışığa ve zamana, olayların seyrine ve icraatına göre 'değişim' gösterir demiştim.
Ne hazindir ki; bugün 'demokrasi' denilen nimet sayılabilecek 'toplumsal kıstas da' ciddi manada DNA'sını kaybetmiştir.
Ve her geçen gün daha bir olumsuzluk arz ederek; 'değer' kaybına uğramaktadır. Tabi bunun baş müsebbipleri de bizler olduğumuz gibi.
Ülkenin ve milletin 'iradesini' elinde tutan siyasal anlayıştır.
***
Takdir edersiniz ki; 'demokrasi' bir toplumsal kriterdir? Yani; kültürdür, yaşam şeklidir. Bir anlamda 'medeniyettir'!
Peki; şuan tükettiğimiz zaman dilimi ve muhatap olduğumuz olaylar, soluduğumuz hava 'medeni mi?'!
Ülkenin ve ahalinin, günlük hayat koşulları, sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel düzeyde; 'doğru' mecrada mı?
En önemlisi 'kurumsal' anlamda, devletin bekasını teşkil eden Yasama, Yürütme ve Yargı 'erkinde' toplumsal bir mutabakat var mı?
Bu 'hayat' zincirini teşkil eden 'damarların' doğru istikamette kan pompaladığını söylemek; mümkün mü?
***
Değil! Çünkü 'demokrasinin' ırzına geçilerek ülke ve millet 'taru-mar' vaziyette! Dağınık ve karışık.
Güvensizlik, itibarsızlık! Sorumsuzluğun da 'katkısıyla'; derin bir muamma hâkimiyetiyle; seyrediyoruz.
Bakınız 'hayatımıza' son yıllarda vaki olan 'telekulak' ajanlığı son bir haftadır yeniden 'demokrasiye' kimya değiştiriyor.
Bir taraftan 'Yargı' çığlık atıyor; 'biz dinleniyoruz' yasadışı diye!
Diğer yandan 'Yaşama' yıllarca 'dillendim' diye bu nasıl 'Yargı ve Hukuk' anlayışı deyip; isyan ediyor.
***
Ve dikkat edin; tarafların dillendirdiği cümle 'Dinlenme siyasidir'! Yargı da, siyasal iktidar da 'aynı şeyi' söylüyor.
Düşünebiliyor musunuz? Siz bir ülkenin 'başbakanı' olacaksınız. Sizin emrinizdeki memur denilebilecek düzeydeki 'kişi'!
İster savcı, ister polis, ister asker, ister telekomünikasyondaki görevli. Hiç bir yasal dayanak ve hukuki karar olmadan; dinliyor'!
Aylarca hatta yıllarca!
Düşünebiliyor musunuz? Siz bir ülkenin yargı noktasındaki en tepedeki kişisiniz ve 'dinleniyorsunuz?'!
Teknik takip altında!
***
Güven 'duygunuz' ne kadar sağlam olabilir ki; 'hayatın' paronayak oluşundan başka. Nitekim ülke olarak şuan için bu duygulardayız.
Yasama da, Yürütme de Yargı da!
Aslında sözün özü; bireysel ve toplumsal olduğu gibi 'kurumsal' ölçekte de; ciddi ve vahim bir güvensizlik hasıl.
Kim kimi 'yakalarsa', kimin gücü kime yeterse!
İşte bu 'karanlık ve kör' ortamı bertaraf edebilecek tek 'panzehir' var; demokrasi! Ne hazindir ki; 'onu da' kendimize benzettiğimiz için;
Bugün iş görmüyor.
***
Görmediği için de; 'adil' ve özgür bir süreç işlemiyor. Hep çifte standart bir uygulama.
Şöyle ki! Güneydoğu'da henüz reşit olmayan, 13–16 yaşlarında çocuklar.
Toplumsal olaylar esnasında 'polise taş attıkları' hemen demir parmaklıkların arkasına atılıyor.
Ve her birine 'katliam' yapmış gibi; 'yaşlarının' iki katı kadar hapis cezası veriliyor.
Diğer yandan; 'ülkede' düzen ve rejim değişikliğine yönelik 'ıslak imzalı' eylem planı organize eden var.
Ülke ve millet 'duruma' ayaklanıyor; uygulanan '24 saat' içerisinde salıverilme. Bu kadar basit ve asit!
***
Sonuç itibariyle; 'kural, kaide ve kriteri' olmayan, olgunluğa vaki olmamış bir düzende 'demokrasiyi' işletmek mümkün olabilir mi?
Bireysel, toplumsal, kurumsal anlamda; yasalar ve yasaların dışında 'nezakete, adaba' uygun bir anlayış vaki mi?
Savaş, çıkar çatışmaları, ideolojik ayrılıklara dayalı körüklenmeler, şiddet, terör. Ve toplumsal kutuplaşmalar yaşanmıyor mu?
Ne hazindir ki; 'birebir' yaşanıyor ve yaşatılıyor, üstüne üstlük de 'övünülerek' icra ediliyor.
Onun için diyorum ki; 'kuralsız' bir düzende demokrasiyi işletmek mümkün olmadığı gibi; 'özgür de' olamaz?
Çünkü ülke olarak onun özgür olabilmesi noktasında 'imkân' vermiyoruz.
***
Üstadın dediği gibi; 'bizim' yapmamız gereken ilk iş; 'zihniyet' değişikliği, kural nizamıdır.
Bunun üç saç ayağı da; Yasama, Yürütme ve Yargı 'mekanizmalarını'; sivil temele oturmaktır.
Aksi taktirde; her geçen gün 'uğranılan' kan kaybı; bizim aleyhimize ve ülke aleyhinedir.
Tabi ki pusuda bekleyen 'kan emicilerin de' lehinedir. Bunu çok iyi görüp, ona göre hadiseleri okumak lazım.