DERS ' İ İBRET!
Pazar'dan Cumartesi'ye ötelenen ""pazar yazısı""!
Aslında ""çok konu"" vardı, beyni yormak istemedim.
Şöyle; ""zamana"" fikri yayma anlamında; bu kez düşünelim dedim. Hem de; iç dünyamızı ""sorgulayarak"".
Hele mübarek üç ayların yaklaştığı şu günlerde.. Evet.. ""ağaç"" yaş iken eğilir. Büyüdükten sonra, dal-budak saldıktan sonra ""eğilmesi"" zordur..
Onun için de; ""hayatın"" yaşam ahlakı, küçükken başlar..
İnsanoğlu için en önemli etken ""yaşam"" ahlakıdır..
Fazla söze gerek yok;
Şöyle diyelim ve ""ders-i ibret"" mevzuya kulak verelim.
Bakalım; hayat insana neleri öğretiyor.
Bir öğrenci, bir öğretmeni ""iç dünyasına"" alıp; ""hayat dersi"" verebilir mi.. Ya da; bir padişah kendi ""şaşaalı hayatı"" için, ahalisine ""zulüm"" etmeyi, keyif sayar mı? Okuyalım, ona göre de ""hayat"" ahlakımızı kendi iç dünyamızda sorgulayalım.. Biz nerdeyiz? Ya da nerde olmalıyız? diye.. Buyrun..
***
Evet. Günün son dersinin sonuna gelinmişti.
Artık zil çalıp, öğrenciler eve doğru koşacaktı.
Öğrenciler sabırsızdı. Son hazırlıklar yapılıyordu.
Defter ve kitaplarını çantalarına koydular.
Zil çalar çalmaz, dışarı çıkmak için...
Yalnız, Ali hazırlanmamıştı.
Gecikmek için de elinden geleni yapıyordu.
Nihayet zil çaldı.
Öğrenciler bir anda kapıya yöneldi.
Ali, yerinden kalkmadı.
Ağır ağır eşyasını topladı.
Bir yandan göz ucuyla öğretmenine bakıyor.
Bir yandan da arkadaşlarının gitmesini bekliyordu.
***
Öğretmeni, onun bu hâlini fark etti:
— Hayrola Ali, dedi. Eve gitmeyecek misin?
Ali, son arkadaşının da çıktığını görünce cevap verdi:
— Sizinle konuşmak istiyordum öğretmenim.
— Peki, dedi öğretmeni. Ne söyleyeceksin bakalım?
— Ahmet arkadaşımız var ya...
— Evet, ne olmuş Ahmet'e?
— Durumları pekiyi değil galiba. Annesi, beslenme çantasına pekiyi şeyler koymuyor.
— Ee?
— Ona yardım etmek istiyorum. Ama benim yardım ettiğimi bilirse üzülür.
Günde bir simit parası biriktirip her hafta size versem, siz de ona verseniz? Cebinden bir avuç bozuk para çıkarıp öğretmenin masasının üzerine koydu.
***
Nurhan Öğretmen, paraya dokunmadı.
Sandalyesine oturup düşündü.
Ali hakkındaki bilgilerini yokladı.
Bildiği kadarıyla ailesinin durumu pekiyi değildi.
Bu çalışkan ve sevimli öğrencisi, ne kadar da iyi niyetli ve düşünceliydi. Zengin bir ailenin çocuğu değildi.
Buna rağmen yardım etmek istiyordu.
Üstelik yardım ettiğinin bilinmesini istemiyordu.
***
Nurhan Öğretmen:
— Dur bakalım Ali, dedi. Bildiğim kadarıyla sizin de maddî durumunuz pekiyi değil. Yanlış mı biliyorum?
— Doğru biliyorsunuz öğretmenim. Babam gündelikçi. Çoğu zaman iş bulamıyor. Ama ben de çalışıyor, para kazanıyorum.
— Nerede çalışıyorsun?
— Simit satıyorum.
Nurhan Öğretmen yine durup düşündü.
İyiliğin bu kadarına ne demeliydi şimdi.
Bunun gerçekleşmesi zordu.
Onu, bundan vazgeçirmek için bir çare bulmalıydı.
Bunu yaparken, sevimli öğrencisini de kırmamalıydı.
Onunla biraz daha konuşursa, belki bir yolunu bulurdu.
***
Nurhan Öğretmen, Ali'ye döndü:
— Büyüyünce ne olmak istiyorsun, diye sordu.
— Çok zengin bir işadamı...
— Niçin?
— İnsanlara daha çok yardım etmek için...
— Güzel, dedi Nurhan Öğretmen. Bak şimdi Ali, Ahmet'in ailesinin durumu pekiyi değil; bu doğru. Ama sizinki de bundan pek farklı değil. İstersen acele etme; çok zengin olduğun zaman insanlara yardım edersin. Olmaz mı?
— Olmaz, dedi Ali. Şimdi yapmalıyım.
— Neden olmaz?
— Üç sebepten dolayı olmaz.
Birincisi: Bu para zaten benim değil. İyilik ettiğim için Allah, beni insanlara sevimli gösteriyor. İnsanlar da bundan etkileniyor, daha çok simit alıyorlar. Bu sayede gün boyu çalışanlardan bile fazla simit satıyorum. Hele mahallede Hasan Amca var, her gün iki simit alıp güvercinlere veriyor.
İkincisi: ""Ağaç yaş iken eğilir."" deniliyor. Şimdiden iyilik yapmayı öğrenmezsem büyüdüğümde hiç yapamam.
Üçüncüsü ise daha önemli: Büyüdüğüm zaman çok zengin bir işadamı olmak istiyorum. Zamanında yatırım yapmayanlar büyük işadamı olamazlar.
***
Nurhan Öğretmen, karşısında büyük biri varmış gibi dinliyordu:
— Bu sonuncusunu pekiyi anlayamadım, dedi. Biraz açıklar mısın?
— Açıklayayım öğretmenim, dedi Ali.
Şimdi, çok zengin olmadığım için, ancak günde bir simit parası kadar yardım edebiliyorum. Bundan fazlasını veremem. Allah, Cennet'i gücü kadar iyilik edene veriyor. Şimdi gücüm bu olduğuna göre Cennet'in fiyatı birkaç simit parası kadardır. Eğer zengin olmadan ölürsem birkaç simit parasıyla Cennet'e girebilirim. Bundan daha kârlı bir yatırım olur mu?
Nurhan Öğretmen'in gözleri dolmuştu.
Başını ""Evet"" anlamında sallarken masanın üzerindeki paraları bir bir topladı.
Evet. Ders-i ibret bir mevzuu.
Acaba biz; kendi ""iç dünyamızda"" sorgulayan mıyız?.
Hiç böyle bir düşünceyi ""aklımızdan"" geçirdik mi?
***
PADİŞAHIM ÇOK YAŞA
Bir de bu hikâyeye bakalım.
Ders çıkarabilir miyiz?
Zamanın birinde padişahın biri bir gün bir bakmış ki hazine tamtakır. Hareme para yetişmiyor...
Para olmazsa şaşaalı hayatından vazgeçecek. Toplamış vezirlerini ulemalarını anlatmış durumu.
Buna bir hal çaresi düşünün demiş. Düşünmüş devlet erkânı. Ve günler sonra biri bir çare bulduğunu söylemiş.
Aman demiş padişah hemen söyle.
Vezir bulduğu formülü açıklamış:
— Hünkârım şehrin iki yakasını birleştiren nehre bir köprü yapalım geçenden para alalım...
Padişah düşünmüş taşınmış aman demiş ""halk tepki göstermesin, ben korkarım halkın tepkisinden""
— Hiç bir şey olmaz demiş vezir ve kararı hemen uygulamaya koymuşlar. Aradan dört ay kadar zaman geçmiş padişah bakmış yine hazine boş bu formülde tutmamış yeniden toplamış devlet erkânını. Aman demiş bir formül bulun.
Yine düşünmüşler. Aynı zeki ve akıllı vezir yine bulmuş formülü.
— Devletlûm demiş köprünün çıkışında bir adam koyalım çıkandan da alsın parayı.
— Aman demiş padişah halk tepki gösterir sonra.
— Göstermez demiş vezir. Ve hemen koymuşlar uygulamaya. Gel zaman git zaman. Bir kaç ay geçmiş aradan yine bakmış padişah küplerin içi boş. Toplamış yine devlet erkânını. Aman demiş acele bir çare.
***
— Yine bizim akıllı vezir bulmuş formülü.
Padişahım ortaya da bir adam koyalım giren parayı versin ortaya gelsin ortadaki adam onu düdüklesin. Çıkarken de yine parasını ödesin.
— Olmaz demiş padişah buna tepki gösterirler. Göstermezler efendim alışırlar demiş vezir. Uygulamaya koymuşlar hemen. Aradan aylar geçmiş. Padişah inanamamış halktan tepki gelmediğine. Toplayın ahaliyi demiş konuşacağım. Toplamışlar ahaliyi meydana. Padişah çıkmış yüksekçe bir yere. Halk başlamış alkışlamaya.
— Padişahım çok yaşa. Padişahım çok yaşa.
— Padişah memnun sormuş ahaliye memnun musunuz hizmetlerimden diye.
Yine başlamış tezahürat ahaliden.
— Padişahım çok yaşa. Padişahım çok yaşa.
—Peki memnun musunuz köprüden demiş. Yine aynı tezahürat.
— Padişahım çok yaşa.
Bu arada halkın arasından yaşlıca bir adam öne çıkmış bir maruzatım var diyerek.
Hah demiş padişah işte bak tepki gösterecek. Gel hemşerim çekinme söyle demiş derdini.
— Hünkârım demiş adam. Bu köprü çok iyi oldu olmasına da.
Ortada çok yığılma oluyor düdükçülerin sayısını artırsanız...