DİCLE ÜNİVERSİTESİ'NDE MEZUNİYET
Yaz mevsimine girdik! Havalar da ülkenin kavurucu gündemi gibi.
İyice ısındı.
Diyarbakır’ın kendine özgü sıcağı da, şimdiden kavuruyor.
Eee! Doğal olarak da; yaz mevsimiyle birlikte yaz tatili de başladı.
Okullar da tatil dönemine girdi.
Nitekim geçtiğimiz hafta sonu; öğrenciler karnelerini aldı.
Mezun olanlar da; diplomalarını.
YGS, LYS sınavları da ayrı.
* * *
Evet!
Biliriz; "karnelerin" öğrenciler üzerindeki psikolojik halini.
Gergin ve kaygılı!
Acaba karnem zayıf mı, derslerimizde takıntı var mı?
Doğrusu; bu hal-i durum biraz güvensizlikten gelmektedir.
Şöyle ki;
Öğretim yılı içerisinde; "başarı ve başarısız" oran zaten belli.
Öğretmenin verdiği ödev yapılmışsa.
Derslerde istenilen bilgiyi kapa bilmişse.
Sorulan sorulara cevap verebiliyorsa.
Demek ki; başarılı. Değilse demek ki başarısız.
* * *
Ama yine de;
Geçtiğimiz hafta öğrencilerin yüzünde bu "psikolojik" durumu bir kez daha okudum.
Çünkü Eşref de mezun olmuştu.
Her ne kadar; bir çok okul karnelerini hafta sonu aldıysa.
ZGL dün Lise sonlara karnelerini verdi.
Gerekçe de; "E-Okul" şifresi kırılıp, notların yükseltilmesi rezaleti.
Anlayacağınız!
Meşakkatli bir sezonun, bitimi!
Tabi! Her eğitim ve öğretim yılı sonunda bir de; "mezuniyet" var.
İşte bu mezuniyettir; öğrencinin "hayat" koşusundaki ilk adım.
Özellikle de; Üniversiteliler için.
* * *
Nasıl ki;
İlköğretimin ilk basamağına anne ve babanın elini tutarak "Eğitim" hayatına atılıyor.
Üniversitenin mezuniyeti de;
Kendi ayakları üzerinde "gerçek hayata" atılmasıdır.
Dile kolay; 16 yıl. Kimi yerde bu 18 yılı.
Branşa ve mesleki tercihte; yıllar daha bir artabiliyor.
Ne demişler ustalar;
"Eğitimin yaşı yok, öğrenimin ise hiç yok".
Bugün defter-kitap, yarın gerçek hayatın defter-kitabı.
Eee! Yaşamın koşulu.
* * *
Dedik ya; Üniversitelerde "mezuniyet" coşkusu hâkim.
Dün Dicle Üniversitemizde de; bu duygu doruktaydı.
Her ne kadar; hafta içerisinde "Fakülteler" kendi bünyelerinde mezuniyet töreni düzenlediyse de.
Dünkü tören; "Toplu Mezuniyetti.
Her mezuniyette olduğu gibi bu mezuniyet törenine de davetliydik.
Sayın Mehmet Ali Altındağ'la birlikte gittik.
İzlenim. Öğrenci ve ailelerin psikolojik duyguları.
Üniversitenin bir yıllık performansının neyi ihtiva ettiği.
Ve yarınlar için "nelerin temenni edildiği".
Vakıf oldum; ihtiva edilenlere.
Öncelikle ifade etmek gerekirse; Dicle Üniversitesi genel yapısıyla "Kabuk" değiştiriyor.
* * *
Dile kolay;
5 bin 600 öğrenci mezun var.
Bir önceki yıl mezun edilen öğrenci sayısına bakıyorum; 3 bin 500.
Yani; 2 bin 100 öğrenci fazla.
Öğrenci sayısına gelince; Rektör Ayşegül Jale Saraç katlamış.
13 binlerden kısmetse bu yıl 23 binin üzerine çıkacak.
Kongre merkezindeki törene katılım, deyim yerindeyse "iğne atsan" yere düşmez misali, tıklım tıklım.
Kentin temsiliyeti noktasında katılım yüksekti.
Ama yadırgananlar da yok değil di.
Özellikle siyasiler. Ve yine özellikle AK Parti cenahı.
* * *
Davetli olmalarına rağmen;
Ne Tarım ve Köy İşleri Bakanı Mehdi Eker.
Ne de Milletvekilleri.
İl Teşkilatından da kimse yoktu.
Diğer siyasi partileri bilmem.
Belediyeleri deseniz; onu da sormadım.
Davetli olup olmadıklarına.
Ama AK Partililer ve Milletvekilleri ile Bakan "davetli" idi.
Ha bir de; Askeri Erkan yoktu.
Ne hikmetse!
Ama olsun! Yoklukları kendi eksiklikleri.
Bilmiyorum!
Bir önceki yıl yapılan mezuniyet töreni; özellikle bu cenahlar "hazır" idi.
Şimdi; ne oldu?
* * *
Bu fotoğraf objektife bir kare olarak yansısa da;
"Üniversiteyi" sahiplenme anlamında; gönüller ve coşkular yüksekti.
Çünkü Kongre Merkezinin 2 binin üzerindeki salonu doluydu.
Öğrenciler ve aileleri diğer salonlarda, hatta dışarıda bile "sine vizyon" aracılığıyla; etkinliği takip etti.
Hani derler ya; "Asıllar" varken, "vekillere" ne hacet.
Evet!
Dün bir bütünlük vardı.
Sevincin gözyaşları, coşkunun gurur vericiliği.
Verilen mesajlar da; "güven" tesis ediyordu.
Özellikle de; Rektör Saraç'ın ifadeleri.
"Üniversitede özgür düşünce ortamı yarattık".
* * *
En önemlisi;
"Sen, ben, siz, biz, onlar" kavgası yok!
Birilerinin "kaşımak" istediği "Zihniyet çatışması" o da yoktu.
Ne kılık-kıyafet kavgası.
Ne düşünce farklılığı.
Halk Müziği Bölümü öğrencilerinin faslında; bu görüldü.
Kürtçe, Türkçe şarkılar.
Bingöl'ün "Kartal" isimli halk oyunları.
Orta Anadolu’nun "Zeybek" oyunu.
Ve Diyarbakır'a has; "Halk" oyunları. Halay ve delillo.
* * *
İl Valisi Mustafa Toprak'ın, mezun öğrencilere yönelik tavsiyesi.
Deriz ya; "Vefa Borcu".
İşte o vefa borcunu; şöyle ödemelerini istedi.
Yurdun dört bir yanından gelip okudunuz, bugün mezun oldunuz.
Diyarbakır'ın suyunu içtiniz, ekmeğini yediniz, havasını soludunuz.
İnsanlarıyla kaynaştınız. Bunlar vefa demektir.
Artık geldiğiniz gibi; yurdun dört bir yanına dağılıp, gerçek hayata katılacaksınız.
Bu vefa borcunuzu da, Diyarbakır'ın birer gönül elçisi, turizm elçisi olarak ödeyin."
Haklı!
Ne yazık ki; Diyarbakır yaşanan ve yaşatılan hadiseler yüzünden.
Ve art niyetli kalemlerin döktürdükleri yüzünden; "hep" farklı bir düşünce resmine oturtulmuştur.
* * *
Evet!
Bir toplumu "aydınlık ve karanlık" eden en önemli faktör; eğitimdir.
Ki eğitimin ana mutfağı da; Üniversitelerdir.
Eğer mutfak temiz değilse.
Oradaki malzemeler hijyenik değilse.
Aşçılar da, acemi aşçılar ise.
Hazırlayacakları yemek; "şifa" ve doyurucu olmaz.
Bilakis zehirleyici olur.
Sonuç itibariyle şunu ifade etmek istiyorum.
Üniversiteler; ülkelerin ve toplumların teknik ve düşünsel anlamda motorları konumundadır.
Yeter ki; "düşünceleri" zayi olmasın.
* * *
Ne diyelim;
40 yılını geride bırakmış, 27 medeniyeti bağrında yaşatan Dicle'den ismini almış.
27 bin dönümlük yerleşke alanıyla ülkenin büyük arazi sahibi olan;
Dicle Üniversitesi.
İnanıyorum ki, 'daha çağdaş, daha rekabet edici ve daha toplumsal yaklaşımcı' bir kimlikle!
Gerçek vasfını; Diyarbakır'a ve Türkiye'ye "idrak" ettirecek.
Mezun olanlara; yeni hayatlarında başarılar.
Ailelerine de; gözleriniz aydın olsun.
Onları yetiştiren, akademisyen kadrolara.
Ve Rektörümüze buradan; teşekkür etmek istiyorum.
Çünkü "hayat" koşusuna yeni "aktörler" kazandırdılar.