DİN EKSENİNDE KÜRT AÇILIMI

Yeni bir hafta, yeni bir gün! Aslında; diğer günlerden farklı bir durum hasıl değil.
Hasıl olan; takvimin değişikliği ve ömürden tüketilen zaman! Neyse!
Biz yeni gün 'dediğimiz' için; isterseniz bu 'yenilik' üzerine odaklanalım.
Ve yeni bir bakışla; 'yazımıza' konu kurgusu geliştirelim? Malum; 'Demokratik' açılım.
Kimine göre 'Kürt', Kimine göre de, Milli Birlik açılımı!

***

İsimlendirmeye 'karşı' bir antipatimin olduğunu köşenin müdavimleri bilirler.
Zaten yıllardır da, bizleri ve ülkenin yarınlarını 'çıkmaza' sokan da; 'tanımlamaların' ekseninde; fikir üretmemizdir.
Takılıp kalıyoruz! Şu veya bu mu 'isim' diye! Onun için diyorum ki; 'her ne adla' anılırsa anılsın; 'yarınlar' için iyi şeydir.
Çünkü 'seyri' ve bu seyir içerisindeki 'kıpırtıları' ülke insanı için 'hayırlar' ve beklentilere cevap niteliğinde.
Fazla da bu alanda 'laf' üretmeye gerek yok! Asıl mecramıza dönersek!

***

Uzun süredir 'Açılımla' alakalı fikirler üretildi. Farklı konseptler geliştirildi. Pozitif-negatif düşüncelerle; 'etrafında' gezinti yapıldı.
Ama dikkat ettim de; 'düne' kadar 'İnanç' yani 'Dini' noktada; bir bakış görmedim.
İşte dün 'bu bakışı' tartışmaya açan; Başbakan Erdoğan oldu.
Partisinin 14. istişare toplantısını yaptığı Kızılcahamam'daki konuşmasında; Başbakan Dersim'den yola çıkarak 'ciddi' saplantılarda bulundu.
Ve bir ölçüde; 'geçmişin' karanlığa gömültülen hadiselerinden neden hesap sorulmadığını da; ima ederek ifade etti.

***

Şöyle ki; Kahramanmaraş, Gazi olayları. Sivas, Başbağlar ve Çorum! Ezber bozan tarihi tespitlerin 'iç dünyasında' bir de sorguluyordu?
'Bu katliamların' perde arkasında hangi güçlerin; yer aldığını.
Ve pür dikkat diyerek; 'asıl güçlerle' hesaplaşmak yerine; kimi noktada 'Milli Görüş'e kimi noktada 'Laiklik karşıtı' söylemlere odaklanıldı.
Küçük ama bir o kadar da ucuz bir yaklaşımla; Sivas'ı, Başbağlar'ı, Kahramanmaraş'ı 'Dini' motifli bir elbiseyle; tanıtıldı.
Hatırlayalım! O dönemdeki 'iddiaları' ve gazetelerin manşet haberlerini.

***

Bir önceki yazımda; Onur Öymen'in 'şuursuzca' dillendirdiği ve kamuoyunda da tepkisel anlamda yankı bulduğu 'Dersim' hadisesinde; bir hayır oluştu.
Yani her şerde bir hayır vardır diye! İşte bu hadisedeki hayır noktası da; Dersim'in 'gerçek' faillerinin bilinmesine rağmen; 'örtülmesi'!
Ve bu eksende olayın mağduru durumunda olanların halen; 'farklı' kulvarda müsebbip aramaları.
Bu karmaşık ve bulantılı durumun bir ölçüde; netleşmesini sağladı. Ve kafalardaki 'kuşkular' silindi.
Zaten bugün ve daha önceki günlerde ülkeye yaşatılan ve yaşatılmak istenilen 'hadiselerin' özünde hep aynı manevra söz konusudur.

***

Gerçek failler ulu orta yerde iken, farklı noktada ucuz hesapların işleviyle 'belli kesim' suçlanmıştır.
Evet! Türkiye'nin şu son 'Kürt Açılımı' ekseninde geliştirdiği süreç; gerçekten 'öz benliğine' dönme noktasında 'milat'!
Üstadın dediği gibi; 'her sorunun çözümünde' Din öncüdür. Çünkü din faktörü; toplumun yegâne 'bütünleştirici' çimentosudur.
Ve her oluşumda ve kulvarda 'taraftar' bulabilir.
Şöyle ülkenin 'tarihsel' sürecini filim şeridi gibi gözümüzün önüne getirelim.
Yaşanan 'ihtilaller' ve yaşatılan 'isyanlar'.

***

Kısacası; 'kardeşliği' bölücü noktaya taşıyan ve bu nokta üzerinde 'zihniyetler' inşa edenler.
Hangisi 'Din' ekseninde; fikriyat ve yol haritası almıştır. Hiçbiri!
Bilakis 'kılıflar' ve bahaneler üretilerek; olmayan ve güdülmeyen zihniyetleri 'bu alanın' öcüleri yapmıştır.
Ama şer noktasında; ülke menfaatlerinin bütünlüğünde; 'Cumhuriyet'in ilanından.
Kurtuluş savaşına kadar. O gün de bugün de; 'Milli Mutabakat' hep Dini değerde aktif olmuştur.

***

Değişim! Veya var olan sorunun 'çözümü'! Ya da; 'barış'! Kısacası; talepler her ne ise; 'ekseninde' din mutlaka vardır.
İşte dün Diyarbakır'da 'Üç aile' arasında 'barış' sağlandı. Çağın yüz karası olan 'Kan davası' batağına lanet getirip; 'barışı' seçtiler.
Dikkat edin; 'Barışın' etkinliğinde; Kur'an-ı Kerim ve Dualar hasıldı. Demek ki; doğrudan olmazsa da dolaylı bağı vardır Dinin.
Müslümanlar! 'Din' ve İnancına yönelik 'dini' anlamda müdahale ve inkârcılık söz konusu olmadığı sürece; 'şiddeti' yeğlemez.
Karşısındakine 'reva' görmez, mübah kabul etmez!
Hele; Devletine ve ülkesine karşı 'sergilediği' bir direniş vaki değil.

***

Şimdi diyorum ki; sözde demokrat ve sözde liberal ve sözde modern bir kültürle var olduğuna dem vuran zihniyet;
'Demokrat olabilirsin, ama dindar asla'!
Sözündeki saplantınız; neden bugün farklı bir konsepte.
Şuanda 'Kürt Açılımına' ilişkin yürütülen süreçteki demokratik açılımları hayata geçiren sizin tabirinizle 'Dindar' kesim değil mi?
28 Şubat'ın 'andıçladığı', 'irticacı' diye lanse edip, üzerinde tepindiği görüş ve kişiler değil midir ki; bugün 'demokrasi' diyen!

***

'Demokratlığına' toz kondurmayan demokratlara ve bu isimle siyaset icra edenler! Haydi gelin.
Türkiye'nin 'kangrenleşen' ve yılların 'ötelenmesiyle' devasa haline gelen; 'insani' isteklerin ifade ettiği;
'Kürtlerin' taleplerine ve sorunlarına 'demokratik' duruş sergileyerek; katkı sunun.
Ki biz de size 'sözde demokrat' demeyelim.. Bilemiyorum; belki bizim size 'sözdenden' çok ta ötesinde; bir tanım geliştirmemiz gerekir ki.
Kafanız daha bir 'karmaşık' hal alsın.

***

Evet! Her ne kadar; 'belli' tavırlar ölçeğinde kuşku geliştiren resimler vuku buluyorsa da; Başbakan bu yolda kararlı.
Ki Kızılcahamam'daki kampın son günündeki varış konuşması; bu 'kararlılığı' bir kez daha güven noktasında; hissettirdi.
"Biz korkularla, vehimlerle hareket etmiyoruz. Hiç bir tehdit, hiç bir kirli senaryo, hiçbir hukuk dışı örgütlenme bu ülkenin kutlu yürüyüşünü durduramaz, durduramayacaktır.
Bu millet ilerleme azmini kırmak isteyenlere, büyüme heyecanını kırmak isteyenlere, kendisini dar kalıplara sokmaya çalışanlara, ufkunu karartmak isteyenlere, kendisini kafeslere hapsetmek isteyenlere, her zaman yanıtını vermiştir.
Bundan sonra da hiç şüpheniz olmasın, yine verecektir. Hep birlikte başaracağız.
Zira biz birlikte Türkiye'yiz, biz birlikte güçlüyüz, birlikte kuvvetliyiz, biz büyük bir ülkenin mensuplarıyız.
Her türlü etnik kökenin, her türlü inancın, mezhebin, her rengin, her nefesin aynı sınırlar içinde aynı bayrak, aynı devlet altında toplandığı, aynı ruhla, aynı kaderle, aynı ideallerle kenetlendiği bir tek milletiz.''

***

Öyle ya! Kim ne düşünürse düşünsün; hangi bakışta buluşursa buluşsun.
Şu bir gerçektir; Türkiye 'dünden' daha kötü bir noktada değil.
Ki bu 'gelişim', Kürtlerin varlık noktasında çok daha 'iyi' bir resim vermektedir.
Sonuç itibariyle; 'Açılım' birçok kapıyı açmıştır! Daha da açacak kapı vardır.
Yeter ki; 'sabır' ve güven tesis edilsin; 'provokasyona' dayalı icraatlara da meyil verilmesin.
Güzel bir hafta dileğiyle.