DİYARBAKIR'IN TURİZM'DEKİ YERİ(2)
Dünden devam diyoruz!
"Diyarbakır'ın Turizmdeki yeri" neresi?
Şehrin…
Kısmi olarak, "hayat" dramını, dün aktardık…
Okudunuz!
Ümit ediyorum ki, "sorumluluk" noktasında…
Ki özellikle, "ilgili" mekanizmanın dişlileri; kendi eksenlerinde sorgulamışlardır "sorumluluğumuzu" yerine getirmiş miyiz?
Nedenler.
Niçinler…
Nasıllar diyerek; "Kadim şehir" layık olduğu noktada olmadığına ilişkin kafa yormuştur?
Dedim ya!
Bu kenti "ayağa" kaldıracak.
Üzerindeki "ölü" toprağını atacak…
Değerlerine.
Zenginliklerine.
Temel varlıklarına "dikkati" çektirecek olan; "kendi öz ruhudur."
Yani "kent milliyetçiliğidir."
Sorumluluktur…
Kentine sahip çıkmaktır.
Kendini sevmektir.
Karşısına ilgi gösterip, sevgiyi büyütmektir…
Değer vermektir…
***
Bakınız!
Hafta sonu, Diyarbakır'da önemli bir organizasyon yapıldı…
Kentin; "turizm" arenasında, yer edinmesi için…
Bizler de manşetlerimizde duyurduk.
Olması gerektiği gibi.
Tür operatörleri.
Acenteler…
İl Valiliği,
Ticaret Borsası,
Ticaret ve Sanayi Odası,
Karacadağ Kalkınma Ajansı işbirliğiyle; Diyarbakır'a davet edildi…
İki gün süreyle ağırlandılar.
Turizm çalıştayı yapıldı…
Konuşmalar edildi.
Fikirler, düşünceler "öneri" babında, sunuma dönüştü...
Geziler düzenlendi…
Tarih ve kültür zenginliklerimiz; "kendilerine" tanıtıldı…
Ama en önemlisi.
Şehrin, huzur, güven ve istikrar "açısındaki" güvenlikli hali hissedildi...
Yani kendimizi tanıttık…
Ve dedik ki; "turlarınıza Diyarbakır'ı da" ekleyin!
***
Kulak verelim…
TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy'a…
İfadeleri…
Hakikatten bizi, "duygu kervanında" sorguluyor…
Tabi ki, anlayan için.
Ulusoy…
Diyor ki.
Diyarbakır bir "moda" kenti değil…
Bir "marka" kent…
10 bin yıllık "tarihi" kimliğe sahip…
Kentin "asıl" çığlığını, Ulusoy şu ifadeyle aktarması, önemliydi.
Diyarbakır…
Diyor ki…
"Ben tarih kokuyorum, beni yalnız bırakmayın."
Bu ifadeye karşı Ulusoy…
"Ben de diyorum ki, Diyarbakır'a gidin…
Çünkü tarihiyle, kültürüyle, folkloruyla, mutfağıyla yaşayan bir kent."
Sözlerini…
"Bizi biz yapan değerlerimizdir" diyerek devam ediyor Ulusoy.
Eğer ki diyerek…
"Huzur, barış, ekmek varsa, orada kavga yoktur.
Bu toprakların bize ihtiyacı var.
Şimdi borcumuzu ödemek mecburiyetindeyiz."
Bölgedeki "şiddet ve terörün" ana dokusuna da vurgu yaparken, şöyle dedi.
"Biz buraya aş, ekmek getirdiğimiz takdirde sokaktaki, caddedeki, bayırdaki, dağdakini kurtarmış olacağız!".
Ulusoy bir de "Laz" sözü verdi.
İlk tur, Rize'den, Trabzon'dan, Diyarbakır'a gelecek...
Düşünüyorum.
Elin adamı bunu söylüyorsa.
Sahi.
Biz bu kentin "yaşayanları" olarak, neden sahiplenmiyoruz…
Zenginliğimizi.
Kültürümüzü.
Tarihimizi.
Mabetlerimizi "göz bebeğimiz" gibi koruyup-kollamıyoruz.
Onu kendimize; "kazanç" olarak, sağlamıyoruz.
Arıza bizde.
***
İl Valisi Aksoy'a kulak verirsek…
Aksoy…
Hep ifade etmişimdir, Diyarbakır için bir şans.
Ama şansızlık…
Ki kendisi açısından, Diyarbakır açısından da…
Zaman nokta-i nazarında.
FETÖ gibi; "sinsi" urun varlığı.
Yerel yönetimlerin "uzak" mesafesi…
Ve peş peşe gelişen hadiseler; "birçok hedefe" odaklanmaktan arızalaştırdı; uzaklaştırdı.
Yakından tanıyan, bilen biri olarak.
Ki pür dikkat kesildiğim, bir idareci…
Zaman zaman; "teşkili mesai" yaptığımızda, aldığım izlenim de!
Görev ahlakı…
Düzen sağlayıcı…
İlkeli.
Disiplinci.
İlerici.
Ve inanmışlık üzerine odaklı; "fikirlere" açık biri…
Saygıyı da.
Sevgiyi de.
Muhabbeti de, "samimiyet" karinesinde, kucaklayandır…
Eğer ki, bu "şansızlıklar" vaki olmasaydı…
Zaman. Ve efor…
Yaşanan; "süreç" heba edilmemiş olunsaydı.
Ve bu terör, şiddet, siyasi çekişme yaşanmamış olunsaydı.
İnanın ki.
Diyarbakır halk deyimiyle; "uçardı, uçardı."
"Kim tutar seni" diye şarkı tüterdik…
***
Ne diyor Aksoy?
Diyarbakır...
33 medeniyete ev sahipliği yapmış, farklı kültür ve inanca sahip insanların bir arada hoş görü içerisinde yaşadığı bir kent.
Bin 260 tescilli tarihi eserimiz var.
Surlar.
Hevsel Bahçeleri, 2015 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine alındı…
Artık kent…
Dünya literatüründe konuşuluyor…
10 yılda 100 milyon lira harcandı…
Kültürel eserlerin korunması ve buraların turizme kazandırılması için.
Sur'daki tahribat gideriliyor…
Tarihi eserlerin korunması.
Yeniden ihyası, dört koldan yürütülüyor.
4 bin yataklı 27 Turizm işletme belgeli otelimiz var.
Ne kara ulaşımı.
Ne hava ulaşımında sıkıntı yok…"
***
Aksoy…
Çalıştayda uzun uzadıya, Diyarbakır'ı tanıtırken…
Farklı bir noktaya da vurgu yaptı.
Tarihin.
İnancın.
Kültürün.
Doğanın yansıra, "Diyarbakır "Kongre Turizminde de" önemli bir alt yapıya sahip."
Diyarbakır'daki imkânlar "hiç bir ilde" yok diyebilirim…
D.Ü'de, 4 salon…
Bin 500 kişilikten, 225 kişiliğe kadar…
Kategoriye uygun.
Büyükşehir Belediyesi
Cahit Sıtkı Tarancı…
Karacadağ Kongre Merkezi…
***
Özetlersek…
İnanç turizmi.
Kültür turizmi…
Termal turizmi…
Doğa turizmi…
Sağlık turizmi...
Kongre turizmi.
Bir dostun ifadesiyle Dicle nehri ıslah edilirse Diyarbakır'ın "turizm" paketlerine, "Deniz Turizmi de" eklenebilinir.
Yani yok yok.
Peki, tüm bunlar vaki iken gelen "turizm var mı?"
Maalesef…
Yok, ama yok denilecek kadar…
Geçen yılkı rakama göre; 60 bin bile değil.
Ki bir kaç yıl öncesine kadar "günü birlik" tur vardı, şimdi "Diyarbakır tur'ların" içinde bile yok.
***
Ne diyor, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Ahmet Sayar…
"Diyarbakır'da ülkemizin diğer şehirleri gibi güvenli bir şehirdir.
Rahatlıkla, Diyarbakır'a gelebilirsiniz…"
Ticaret Borsası Başkanı Engin Yeşil…
Diyarbakır'dan söz ederken…
Bilin ki; 12 bin yıllık yaşam serüveninden bahsediyoruz."
***
Sonuç itibariyle!
İki günlük bir program.
Hiç kuşkusuz ki Diyarbakır için çok farklı anlamlar içermektedir.
Ama velâkin;
Temel açmazımız, "kent ahalisi" olarak, yekvücut olamayışımızdır…
Vaziyete sahip çıkmamız gerekir…
Bakınız ana kriter.
Kent turizminin gelişmesi açısından 5 koşula bağlı…
BİR; Hükümet, kamu ve özel sektör ortaklaşa bir karar alıp turizm destinasyonu olmak için çaba sarf etmeli.
Bu nedenle de yerel halkın turizme istekli olması, fırsatlarını tanımalı bunu sağlamayan kentler başarılı olamaz.
İKİ; Entegre, ortak bir strateji geliştirilmeli.
Ortak ürünler yaratılmalı.
Kentlerin birden fazla kere ziyaret edilebilecek zenginlikleri olmalı.
ÜÇ; Kent alanlarını doğru düzenlemeliyiz.
Ulaşım, yeşil alanlar doğru tasarlanmalı.
DÖRT; Dil, bağlantı ve erişim.
BEŞ; İyi bir yönetişim sistemi.
***
Hiçbir kamu organizasyonu 21’inci yüzyılda turizmin getireceği tüm sorunlarla baş edemez.
Esnek bir yapıya ihtiyaç vardır.”
Ancak ana kural; "sorumluluk…"
Ve bu sorumluluk ilkesinde; "değerlerimizi tanımalıyız!"
En önemlisi de; tez elden "Kent milliyetçiliği" ruhunu diriltmemiz lazım…
Her şey.
İyi Pazarlamaktır…
Turisti iyi anlamaktır…
Ve turist dilini ve ruhsal dengesini iyi bilmektir…
Velhasıl…
İcra edilen bu oluşum; "ilk harç…"
Emeği geçene, teşekkürler…
Tabi kolları sıvalayalım.
Daha çok mesafe kat etmemiz gerekir.
Çünkü yeni bir sayfayla; "sil baştan" kentimizi tanıtacağız.
İşte o zaman…
Diyarbakır "gerçek kimliğine" kavuşmuş olacak.
Batının.
Birilerinin…
Ürettiği "kara" algıya şu tanım getirilecektir; "de hadi işinize!"
İŞTE KADIM KENT ROTASI!
Bakınız.
Cüneyt Sadıç Diyarbakır'ı kaleme almış…
Dünkü yazısı.
Milliyette yazıyor.
Bilinen. Ama tanınmayan kadim şehir; Diyarbakır…
Ve gezi için.
Gelebilecek turistler için; "bir rota" çiziyor…
Nerelerin gezilmesi.
Nerelerin görülmesi.
Nerelerde konaklanması, "bir rehber" gibi, dizelemiş Kadim Şehir Diyarbakır'ı…
Göz atalım.
Bizi bizden daha iyi "anlatan" dostun kalemine…
Yazı uzun.
Özetle aktarıyorum.
Ne diyor Sadiç…
Kadim Diyarbakır, hak ettiği ilgiyi göremeyen, eskiyle yeninin bir arada olduğu, mutlaka gezilmesi gereken bir şehir.
Önyargılarınızı evde bırakın ve Diyarbakır’ı keşfe çıkın!
Pişman olmayacaksınız...
İşte size adım adım bir Diyarbakır programı:
1. Rota:
Artuklu Kemeri ve Sarayı, Hz. Süleyman Camii, Aslanlı Çeşme,
St. George Kilisesi, Atatürk Müzesi, Eski Kolordu, Jandarma, Defterdarlık ve Evkaf Müdürlüğü binaları hepsi İçkale’de.
***
2. Rota:
İçkale’den sonra, sıra Sur’un kuzey bölümünde.
Sırasıyla ziyaret edilecek yerler; Nebi Camii, İskender Paşa Camii ve Konağı, Cahit Sıtkı Tarancı Evi, Ahmed Arif Müzesi, Ziya Gökalp Müzesi, Ulucami, Hasanpaşa Hanı, Sülüklü Han, Mar Petun Keldani Kilisesi, Surp Giragos Ermeni Kilisesi, Nasuh Paşa Camii, Latifiye Medresesi, Hüsrev Paşa Hanı, Camii ve Medresesi olacaktır.
***
3. Rota:
Bu kez Sur’un güneyindeyiz.
Yedi Kardeş Burcu, Ali Paşa Camii ve Medresesi, Ulu Beden Burcu, Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi, Urfa Kapı, Sarı Saltuk Türbesi, Melik Ahmet Paşa Camii ve Hamamı, Parlı Safa Camii, Behram Paşa Camii, Dengbej Evi, Cemil Paşa Konağı, Deva Hamamı, Aşefçiler ve Peynirciler Çarşısı sırasıyla bu rotada gezilmesi gereken yerler.
Bir de On Gözlü Köprü, Gazi, Erdebil, Ağuludere Köşkleri ve Hevsel Bahçeleri gibi sur dışındakiler var.
“Buralara kadar geldik yok mu yakınlarda görülecek başka yerler?” diyenlerdenseniz, Malabadi Köprüsü Silvan’da sizi bekliyor.
Ya da Eğil’de Asur Kalesi ve Kaya Mezarları, Ergani’de Çayönü Höyüğü…
***
33 medeniyetin izleri Diyarbakır’ın her köşesinde meraklı gözlerin hasretini çekiyor…
***
Zerzevan Kalesi
Ama mutlaka görülmesi gereken bir yer var ki, o da Roma’nın sınır garnizonu, Zerzevan Kalesi.
Kazı başkanlığını Yrd. Doç. Dr. Aytaç Coşkun’un yaptığı, 60 dönüme yayılan bu inanılmaz güzellikteki antik yerleşimde, geçtiğimiz günlerde bir de bin 700 yıllık bir Mithras Tapınağı bulundu.
Bu ülkemizdeki dördüncü, Roma’nın doğu sınırındaki tek Mithras Tapınağı.
Nerede kalalım?
İki yıldızdan beş yıldıza kadar seçenekler mevcut.
Ne yiyelim?
Diyarbakır, kahvaltılarıyla ünlü.
Çeşitli peynirler, zeytinler ve reçellerin yanında, murtuğası, mahlepli çöreği, kavurmalı yumurtası, yoğurt ve meyvesiyle sabahları tam bir ziyafet.
Ve bir türkü… Suzan Sizi…
BERAT KANDİLİNİZ!
Bu akşam Berat Kandili…
Hiç kuşkusuz ki…
Kurtuluş vesilesine ve yeniden diriliş vaktine eriştiren Yüce Rabbimize, bizleri "Berat gecesiyle" buluşturduğu için; sonsuz hamd-ü senalar olsun.
Kandili idrak ederken, onun heyecan ve mutluluğunu gönlümüzün en derinliklerinde yaşamalıyız…
Pek çok güzelliğin yaşandığı…
Rahmet ve bağışlanmanın, bereketin, bolluk ve hasenatın mevsimi olan Ramazan-ı şerifin habercisidir, Beraat Kandili.
İslam âleminin; o mukaddes zamana bir adım daha yaklaştığını müjdeliyor.
Berat gecesi…
Rabbimizin affediciliğini…
Ona sığınmamız gerektiğini…
Kendimize, ailemize, kardeşlerimize ve tüm kâinata karşı onarıcı ve bağışlayıcı olmayı; "öğreten" bir zamandır…
Zira Berat kendi ruhunda; "affedicidir."
Kırılan kalpleri onarmaktır…
Dargınlık duvarlarını yıkmaktır…
Kin, nefret ve intikam duygularını aşabilmektir…
Yaradan’ın affına erebilmek için yaratılanı affetme günüdür Berat Kandili…
Eğer ki…
Tüm bunlara riayet eder isek…
Berat Kandili…
Yüce Rabbimiz nezdinde beratımıza ulaşacağımız kutlu bir gece olacağı hiç tartışılmazdır.
Mevlâmızın affı olmadan, arınmak…
Hele ki merhameti olmadan kurtuluşa ermek hiçte mümkün değildir.
Onun için…
Rabbimizin şu ayetine kulak vermemiz gerekir…
Sonsuz merhametine ve affına sığınarak, "tövbe edelim, af dileyelim…
Bakınız En'am süresi ne diyor...
“Sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder, kendini düzeltirse (bilmiş olun ki) O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
Duamız odur ki…
Bu mübarek gecenin feyziyle,
Gönüllerimizin birleşmesi,
Kardeşliğimizin pekişmesi,
Kin, nefret ve öfke ve dünyevileşme gibi bizi "garabete" sokan engellerin yok edilmesi…
Bizi. Bizleri.
Birbirini seven, sayan, saygı gösteren…
Kardeşlik içinde.
Birlik, beraberlik ve barış, huzur, güven ve istikrarlı ortama kavuşmasını.
Herkesin eşit.
Herkesin adil bir hayat nizami içerisinde, "var olmasına" vesile olması dileğiyle…
Berat Kandiliniz;
Mübarek olsun…