DOĞU ÇALIŞMA GRUBU!

28 Şubat.

Yani, Post Modern Darbe!

Öncesi.

Ve sonrasında vücuda getirilen hadiseler zinciriyle, "demokrasiye" vurulan bir darbedir; 28 Şubat.

Evet,

28 Şubat "kimlik" olarak, Demokrasimizde kara bir leke.

Silinemez!

Süreç.

Ve süreç içerisindeki "yaşanan ve yaşatılanlar bugün 15'inci yılını geride bırakıyorsa da "ter-ü taze.

Halen hafızalarda canlı.

Yarattığı tahribat ve icra ettiği yıkıcı hal-i vaziyet, derindir.

Silinmesi de mümkün değildir!

O nedenle unutulamaz.

Ki unutulmamalıdır.

***

Hiç kuşkusuz ki;

Bu sürecin "önemli" aktörleri ve işbirlikçileri oldu!

Kimler derseniz?

Kitaplar dolusu, sayfalar yetmez, onları tek, tek sıralamaya.

Ama genel itibariyle ifade eder isek!

Başı çekenler;

Vesayetçi zihniyet,

Takiyeci siyasetçiler.

Postal yalakacıları.

Ve "ideolojik" sapık ruhla, "makam ve mevki" işgalcileri.

"İhanet" ittifakıyla;

Toplumsal hayatı, Siyasal yönetimi, Ekonomik ve kültürel kazanımları; "kendi" rantlarına, meze yaptılar.

***

O dönemin;

Aktör ve işbirlikçilerinin "tek bir sarmaşık" dalı vardı.

O da; "İrtica" idi(!).

Her türlü tehlikenin "önünde" gideni olarak, algı oluşturuldu.

Ama hiç bir zaman öyle değil, maskeydi.

Sayın Mehmet Ali Altındağ'ın zaman zaman ifade ettiği şekliyle;

"İrtica değil", "irtişa'dır" bütün gayeleri.

Aynen de öyle.

"İrtica bahane, hırsızlık, soygun ve cebi doldurma şahane!"

***

Hükümetleri. 

Siyasi liderleri.

Ve milletvekilleri ile bakanlıkları, göz önüne getirin.

Neler yaşanmadı o dönemin sürecinde?

Aslında,

28 Şubat 1997 diye görünüyorsa.

Bilinmesi gereken;

Süreç 1991'den itibaren başladı, ta 2008'e kadar sürdü.

Bankaların soygunu.

Dolardaki, yükseliş vurgunu.

Bir gecede;

Milyar dolarların, "hortumlanması".

Dayı yeğen, kazanımları.

***

Terör mü?

Faili meçhul cinayetler mi?

Köy katliamları mı?

Dağa-taşa, bomba yağdırma mı?

Örtülü ödenek mi?

Fişlemeler mi?

Hayali suçlamalar mı?

Yargısız infazlar mı?

Hepsi, misli bu ülke insanına dayatılarak icra edildi, birilerine "hayat hakkı" tanınsın diye!

Al gülüm-ver gülüm misali.

***

Eee.

Zemini hazırlayan "vesayetçi" zihniyet pusudaydı.

Hal- vaziyet onu ikmalle, vücuda getirdi.

Tıpkı;

12 Eylül askeri müdahaledeki, süreç gibi!

"Kurtarıcı" gerekli denildi!

Asker de; "hop" dedi.

Bahane de hazırdı; "irtica".

İktidar da;

Takiyeci siyasiler olunca,

Politize olmuş siyasi beyinler de düşünceyi icra edince; korku imparatorluğu kolay gelişti.

Asker öne çıktı.

Devletin "bekası(!)" adıyla.

Pastal yalayıcılar da, "manşetler" atıp, "Ordu göreve" deyince, iştah daha bir kabardı.

Boşuna;

Denilmiş bir söz değildir, "Kurt dumanlı" havayı sever diye!

İşte bu havadan;

Birçok makam ve mevki işgalcisi yararlandı.

***

Bakınız;

Birçok konu var; örneklenebilecek bu süreçle alakalı.

Ama bir ikisini aktarmak istiyorum.

Şu son;

Bir kaç gündür, medya da hayli, telaffuz edilerek, tartışılıyor.

Önce bir ihanetin belgesi diyelim!

Her ne kadar;

Belgededeki "hedef" farklı ise, Diyarbakır'a ve bölge halkına getirdiği tanımlama açısından, "tüyleri diken" ediyor.

Bu kadar mı; "kindar olunur?"

Aslında;

Diyarbakır Söz olarak birçok kez buradan gündeme getirip, tartışma açmıştık; bu fişlemeyi.

"Andıçlara".

Diğer bir ifadeyle; "fişleme".

Aslan Değirmenci'nin;

"Belgeleriyle 28 Şubat'ın Çözülen Kodları" isimli kitabında bu "ihanet belgesi" bir kez daha yer aldı.

***

Peki, belgeyi hazırlayan kim?

Tanıdık bir isim.

Hazırlayan şuan faili meçhul cinayetlerden yargılanan, Albay Cemal Temizöz!

Dönemin,

4 Nolu DGM Başkanı Hâkim Ali Çağan hakkındaki bir 'andıçı".

Fişlemenin giriş bölümüne bakın.

Şöyle diyor;

"Diyarbakır, 1800'lü yıllardan itibaren Kürt isyanları, 1970'li yıllarda Kürtçülük hareketleri, 1980'li yıllardan itibaren de artarak devam eden Bölücü, Kürtçü ve İrticai terör olaylarının yaşandığı, stratejik konumu nedeni ile terör örgütlerinin vazgeçemediği, terör örgütlerinin beyin takımlarının yetiştiği kısacası "Devletin ve Ülkenin bütünlüğüne ve Cumhuriyete" yönelik işlenen suç ve suçluların adeta toplanma noktası haline getirilmiş bir ilimizdir."

***

Diyarbakır'ı,

Böyle tanımladıktan sonra, "kendi görev" yapılarına övgü getirip, sözü, "Hâkim Ali Çağan'a getiriyor.

Her zaman ki, taktikle.

"İmam Hatip Lisesi mezunu".

Fişlemenin başlığını böyle koyduktan sonra, sıralamaya başlıyor "İslami" kimliğine.

Sanki;

İmam Hatipli Olmak.

İslam’a inanmak.

Dünyanın en büyük sucu imiş gibi; "öcü" gösteriliyor.

Tabi;

Araya o dönemde, "kendilerine" biat etmeyenleri de, isimlendirerek not düşüyor.

***

Öyle ki,

Diyarbakır Söz'ü de, Mehmet Ali Altındağ'ı da, "fişlemeye" ekleyip, alınan haklı beraat kararına gölge düşürme gayretinde.

Dün, bu belgeyle alakalı uzun uzadıya, "Uzay Tv’deki, Pazar Sohbeti programımda, tartıştık.

Türkiye;

Karanlık geçmişinden sıyrılmak istiyorsa.

Ve bir daha benzer, kâbuslar görmek, yaşamak istemiyorsa, "nasıl ki" Batı Çalışma grubunun üzerine gitti.

Tez.

Ve zaman kaybetmeden, bu grubun bir kolu olan, Doğu ve Güneydoğu Çalışma Grubunu da, mercek altına alması gerekir.

Aksi takdirde;

Demokrasi yolundaki mücadele, "güdük" kalır?

***

İkinci,

Belge ise; "Genelkurmay Harekât Başkanlığı Psikolojik Harekât Dairesi Faaliyetleri" başlıklı belge!

Tabi,

Buradaki aktörler, "postal yalakacısı" denilen, medyadaki uzantı.

Ki, amiral geminin o günkü kaptanı Ertuğrul Özkök!-

Bir hayli, "iştah" sahibiydi, postalları yalamada.

Bakınız;

28 Şubat’ın 15. sene-i devriyesi münasebetiyle katıldığı bir televizyon programında o günlere ilişkin bir anısını anlatıyor.

Daha doğrusu itirafname gibi.

İzlemedim.

Ama alınan notları okuyup, buraya alıyorum.

Şöyle demiş:

“Çevik Bir’i ziyaret ettik. Emin Çölaşan’da vardı.

Emin, Paşa’ya 'Paşam siz onu bırakın da, darbe yapacak mısınız, yapmayacak mısınız?' diye sordu.

Çevik Bir’de 'Siz ne diyorsunuz Emin Bey' dedi."

***

Özkök böyle günah çıkarırken.

Çölaşan Sözcü’deki köşesinden cevap vermiş.

Tabi, veriştirmiş Özkök'e.

Öyle ki;

Eski patronu diyebileceğimiz Özkök'e "ne rüzgar güllüğünü bırakmış ne yalakalığını".

Demiş de demiş.

Bilirsiniz,

Çölaşan'ı ve onun bab-i ali'deki unvanını dile getiren, duayenlerin kendisine hitabını.

Tabi bir de; fikr-i analizlerinin kime hizmet ettiği.

Çölaşan, ben öyle demedim, şöyle dedim:

"Paşam, alınan bu 28 Şubat kararlarına direniş olursa, gerektiğinde silah kullanır mısınız?"

O da "Gerekirse kullanırız" dedi.

Derler ya; özrü kabahatinden büyük!

Sanki askerler darbe için silah kullanmayı, "hedef talimi" olarak, yapacakmış.

Yazık.

 

***

Velhasıl,

Yargıdaki yüzlerce darbe klasörü arasında, 28 Şubat aktörleri ve işbirlikçileri, dahil edilmeli.

Batı Çalışma Grubu.

Doğu.

Ve Güneydoğu Çalışma Gurubu.

Tabi.

Salt askerler değil.

Takiyeci siyasetçiler. Politize olmuş, milletvekilleri.

En önemlisi; Yargıdaki "uzantı ve o dönemin" biat edenleri.

Üniversiteler, rektörler.

***

Pek tabi ki;

Özkök, Çölaşan ve onun gibi daha nice "emredersin komutanım" diyen, pastal yalayıcısı, kalem isimler.

Üstadın;

İfadesiyle hepsi ama hepsi "behemehal", yargılanmalı, hesap vermeli.

Çünkü

Onların manşetleriyle.

Onların, ortaya attığı iddialarla,

Binlerce,

Onbinlerce insan, sürecin mağduru olarak, "acı faturalar" ödedi.

Kimi;

Maddi, kimi manevi, kimi de hayatıyla, ödedi bu faturaları.