DOKSANLARI İSTEMİYORUZ?
Birileri.
Evet, O birileri. İşte bu birileri var ya.
Şimdiler de yeniden sahne alma gayretindedirler.
"Ateş" körüğü için. Körüklüyorlar da…
Ürkütücü ve yakıcı bir, uğraş içerisindeler.
Korku "yaratıcılar".
"Yeni bir çatışma" süreci başlatma gayreti var.
***
Evet.
PKK-Hizbullah! 1990'ları bilen bilir.
1998'lere kadar.
Bu dönem, Türkiye'nin "en karanlık" dönemi.
Faili meçhul cinayet ve suikastlar.
Seri vaziyette işlenen cinayetler.
Gün bir iki değil, 4–5 cinayetle biter di. Diyarbakır'da. Batman'da. İlçelerinde.
***
Kırsalın çatışması.
Köy baskınları.
Güvenlik güçleriyle çatışma.
Bunların dışında; şehir'deki "akan kanlar" dehşet verici.
PKK. Hizbullah. Ve JİTEM.
Pek tabi ki, diğer etkenler ve çıkar grupları.
İş dünyası.
Kan üzerinde "siyaset" yapan zihniyet.
Ve devlet gücü.
***
Hepsi. Ama hepsi. Bilaistisna.
Yekvücut vaziyette "kan akıtıyor, can alıyordu".
Kimler "bu çatışmaya" kurban gitmedi ki.
İmamı mı, doktoru mu, avukatı mı, iş adamı mı?
Gazeteci mi, öğrenci mi..
Siyasetçisi mi?
***
Ölüm.
Ölümler.
Öyle ki "gölge" gibi takip ediyordu.
Kim, neden, niye öldürüyor meçhuldü?
Var olan, "kan aksın."
Kimden akıyorsa aksın, önemli değil?
Çünkü o günkü devlet aklına ve hükümettin işine öyle geliyordu.
Bırakın birbirlerini "yesinler" diye.
***
PKK-Hizbullah.
Kürtlerdeki iki fraksiyon.
Çatışırsa çatışsın…
Birbirlerinden "adam öldürürse" öldürsün.
Devlet zihniyeti.
"Tohumuna para mı" verdim misali, göz yumuyordu.
Hatta bazen "koltuk" çıkmıyor değildi?
Uluslararası güçlerce de himaye edildiler.
***
Pek tabi ki.
Şu soru hep ifade edilir di?
Hizbullah-JİTEM ilişkisi.
Ve PKK ile Uluslararası Türkiye'ye karşı "hesabı" olan güçler ilişkisi.
Hatta PKK'dan bazı isimlerin JİTEM'le görüşmeleri.
Anlayacağınız O dönem, "kimin eli kimin cebinde".
Kim dost, kim düşman belli değildi.
Derin bir yapı!
***
Ve yıl, 2000'e gelince.
Operasyonlar.
Gözaltılar, ülke dışına kaçışlar.
28 Şubat sorgusu.
Kısacası, "kısm-i bir atakla" o karanlık dönem, sorguya alındı.
Hele ki, AK Parti'yle işlerliği büyüdü.
Hizbullah.
PKK. Ve JİTEM ekseninde.
***
Her ne kadar.
Tabiri caizse, "hükümetin" işine gelir yönüyle ilgilendiyse de.
Ekseriyetiyle dağıldı o, "korku" imparatorluğu!
Özellikle, 2012'de atılan adımlar.
Bire bir görüşme.
Hükümet-İmralı.
Devlet, BDP üzerinden Kandil.
Şimdi, "Çözüm" sürecindeyiz.
***
Pek tabi ki, Hizbullah.
O da, 2000 sonrasında alan değiştirdi.
Çekildi.
2006'dan sonra da, Mustazaf-Der'in çatısında toplanmaya başladı.
Şimdi, HÜDA-PAR'la siyasi alanda varlık arayışında.
Ama iki tarafta şu endişe üremeye başladı.
"Taban" kayması!
Ve buna karşı, son iki yıldır "çatışma" üretici bir görüntü ortaya konuluyor.
***
Tabanı "elde" tutma.
Hatta daha radikaller yaratıp, "alan" kazanmak!
Nitekim Üniversite'deki olaylar.
30 Mart öncesindeki "saldırılar".
Batman. Ve Hakkâri’deki cinayetler.
***
Ve son bir hafta içerisindeki; "gerilim".
Önce, Dicle Üniversitesinde "broşür" adıyla kavga edildi.
Öğrenciler çatıştı.
BDP'li ve HÜDA-PAR'lı.
Ki benzer olaylarda ilginç olan; "tarafların" siyasi sözcülerinin, kullandığı dil.
Ve sergiledikleri tutum.
Bir taraf susuyor, diğer taraf konuşuyor.
Sırayla.
***
Şimdi.
Lice'deki biri ağır üç yaralının durumu.
Saldırıya uğrayanlar HÜDA-PAR'lı.
Saldıranlar ise, iddiaya göre, PKK'lı.
Dün, Dağkapı meydanında "basın açıklaması" yapıldı. İfadeler sert.
"Kan davası" güder bir hal.
Lakin BDP ve PKK'dan da ses yok.
Yaptık veya yapmadık noktasında.
***
Sonuç olarak!
Her zaman ifade ettiğim gibi.
Yenileyerek diyorum ki.
Bölgede yeniden; PKK-Hizbullah çatışması ürerse.
Ölümler, öldürmeler başlarsa.
Bu durum; "kimin işine" yarar.
Kazançlı çıkan kim olur.
***
Şu bilinmelidir.
Böyle bir çatışma atmosferi, bu coğrafya da yaşayan hiç kimseye "yarar" getirmez.
Ne PKK'ya, Ne Hizbullah'a.
Ne de "Ben Kürdüm" diyen bir ferde, faydası olmaz.
Aksine.
En büyük zararı ve mağduriyeti "Kürtler" görür.
***
Kazançlı çıkacak olanlar.
1990'dakiler olur.
Çözüme.
Barış atmosferine "karşı" çıkanlar olur.
Boşuna söylenmiş bir söz değil.
"Kurt" dumanlı havayı sever.
Eğer ki, Türkiye "sahil-i selameti" istiyorsa.
PKK'da. Hizbullah'ta. BDP ve Hüda-Par'da.
***
Farklılık zenginliktir.
Demokrasi de bunun "üretkeni" diyorsa.
Ki demelidir.
O zaman, "aklıselim" davranmalı.
Olup-biteni "yeniden kan davasına" dönüştürmemeli.
Çünkü "elde edilen" kazanımlar kuş uçup gider.
***
Hükümet.
Hele ki, devlet mekanizması da.
Artık, "sağır sultan" kimliğinden çıkmalı.
Üniversitelerdeki olup-biten ne ise.
Lice'deki saldırı.
Silvan'daki öğrencilerin vurulması.
Gibi, "tarafları" çatıştıracak hadiseleri ivedi bir şekilde, sorgulamalı.
Karanlık tünelden çıkarmalı.
***
Süreç.
Ve gelişen olaylar.
İki yönlü olarak; "zafiyeti" kabul etmez.
Çünkü o zafiyet.
Ve zafiyetler zinciri.
Biliniyor ki, tamamen ama tamamen "geminin" batmasıdır.
Bunu böyle görmeliyiz.
***
Eee.
Ahali olarak bizde bu geminin yolcularıysak.
Batıp boğulmak istemiyorsak.
O zaman, sağduyuyla hareket etmeliyiz.
Yoksa küçük bir kıvılcım dönüşü olmayan yangınlara neden olur ki, maazallah?
Evet, doksanları istemiyoruz.
İsteyenin de, "karşısında" olacağız, her kim ve hangi düşünce olursa olsun.
"Yetki kan, fitne ve gözyaşı!!!"