DUYGUSAL İTTİFAKLA BARIŞ MÜMKÜN?
Ülke olarak.
Devlet nizamı.
Tabi ki "beşer"de.
Garipleştik.
Hem de, "ruh" dengesizliğiyle.
Ciddiyetsizlik.
Aldırmazlık.
Öfke, şiddet ve kin.
Körüklenen Hasımane bir duygu seli.
Akıl kilitlenmesi.
***
Anlayacağınız!
Akla, hayale, mantığa sığmayan.
Beşeri.
Tabiri caizse "tar-ü mar" edip, dağıtan.
Kısacası; "Zihni" bunalım içerisinde giderek kötüleşiyoruz.
***
Soralım;
Ne olacak, hali vaziyet?
Evet.
Akademisyenler.
Bilim adamlar.
Velhasıl, "insanın" psikolojini inceleyenler.
Siyasiler.
Hatta mürekkep yutmuş bizim gibiler.
Veyahut.
Birebir "hadiselerin" içerisinde olanlar dâhil...
Biliyorum ki;
Olup-bitene "farklı gerekçe ve yorumlar" inşa edecekler.
***
Tek pencereden değil.
Çok pencereden bakılmalı.
Empati geliştirerek.
Batı.
Ya da Güneydoğu için, ayrı tezler de ortaya konulmalı.
Aslında özü itibariyle;
Bu ruhsal tahribatın membası "şiddet" sarmalıdır.
***
O da.
Çeyrek asrı aşan zaman dilimi içerisinde Güneydoğu'da yaşananlar.
Ve bir asırlık, mesele olan Kürt'lere yönelik asimilasyon ve inkar politikası.
Yani.
Çıkış noktası burası.
Genele sirayeti "Kürdistan'a…" ilişkin icra edilenlerdir.
Sebep bu.
***
Dün.
Güneydoğu'da JİTEM vardı.
Özel harekât.
Polis ve Jandarma, "şehir ve kırsal" gözetilmeksiniz.
Olağanüstü hal.
Tabi ki;
İtirafçılar, geçici Köy korucuları.
Aynı zamanda; PKK.
Ve onun gölgesinde varlık gösteren diğer oluşumlar.
***
Arap saçı misali.
Bölgede;
Kaotik, fulü bir hayat mahkûmiyeti vardı.
Toplu katliamlar.
Faili meçhul cinayetler.
Şiddet.
İşkence.
Kan, gözyaşı, enva-i "insanlık dışı" muameleler.
***
Toplu mezarlar.
Kaybedilen, binlerce insan.
Yerinden, yurdundan edilen, köyü yakılan milyonlarca insan.
Öyle ki.
50 bin insanın "hayatına" mal oldu.
Yüz binlerin, sakat kalması,
Milyonların, göç etmesi.
Ki hala da etkisini sürdürüyor.
Ve milyar dolarlarca kaybettirilen milli servet.
***
Batı.
Hele ki, Kürtler dışındaki diğer "kimlikler".
Olup-bitene; "seyirciydi".
Yorumu da; "bir kaç silahlı çete" idi.
Devlet adına; "yapılan" hukuk dışılıkları.
Hele ki,
JİTEM'in,
İtirafçıların,
Köy korucuların bölge insanlarına yönelik "zulmü" görmezden gelindi.
***
Varsa yoksa PKK üzerine!
Elbette, PKK'nın yaptıkları "görmezden" gelinmez.
Ama velâkin, bu bölgede "devlet" adına çok ama çok "devlet terörü" yaşatıldı.
Buna ikmalde;
Bir de Kürt düşmanlığı,
Türk düşmanlığı enjekte edilmeye başlandı.
***
Ve bugüne gelindi.
Deriz ya ne zaman ki;
Güneydoğu'da yaşananların benzeri, yani "şiddet sarmalı" batı'ya sıçradı.
İnkârı,
Asimilasyonu,
Şiddeti,
Baskı ve işkenceyi, ölümleri, kapısında silahlı güçleri görünce.
***
İnfazları.
Faili meçhul ölümleri.
Molotofları.
Bombaları.
İnsan hayatının birileri için "önemsizleştirildiğini" görünce "eyvah" demeye başladı.
Hani bir söz var.
Sürece sloganlaşan bir ifadeydi bu söz!
Susurluk'a özgü.
"Susma, sustukça, sıra sana gelecek".
İşte durum bu.
***
Düne kadar.
Kürtlere yönelik yapılan-edileni "kala" almayan.
Onları "kart-kurt" olarak kaleme alan.
İnkâr’a.
Zihniyle "asimilasyonu" dayatan, kör taassup sahipleri, habitatı görmeye başladı.
Ve itiraflarıyla; "biz gerçeklere, gözlerimizi yıllardır kapatmıştık."
Evet.
Batı yıllarca "Kürtler'e yönelik" gözlerini kapattı.
Açtığı, yorumladığı, değerlendirdiği; "yaygın medyanın, zihni bulandıran 'şiddet ve öfke" körükleyen, kareler" oldu.
***
Derler ya;
Hal-i vaziyet çığlıkla dedi ki "Kral çıplak" diye.
Öyle.
Şimdi.
Batı illerindeki toplumsal olaylara ve eylemlere bakın.
Molotof.
Polisin orantısız güç kullanımı.
Sokakların "savaş" alanını andıran hal-i durumu.
***
Her ne kadar.
Ana gaye hadiselerde, "ülkeyi" kaosa sürükleyen.
Vesayetçi, "rejim" gayretkeşlerine zemin hazırlamak ise de.
Sonuçta hakikati gördüler.
Şimdi.
Diyorlar ki, bir devletin yapmaması gereken işler yapılıyor.
***
Gösteride, "polisin" kurşunuyla çocuk öldürülüyor.
Ya da O gösteride, farklı düşünce sahipleri birbirine bıçak saplıyor.
Yani kısacası; "kimin gücü kime yetiyorsa".
Ama velâkin.
Devlet insanı değil, kendini "kutsayan" zihinle hakikatler ne yazık ki hala da gözünü kapatıyor.
***
Hani bir dönem Tansu Çiller derdi ki.
"Kurşun atan da, bizin için kurşun yiyen de, bizim için Kahramandır!" diye.
Şimdi, devran döndü demiyorum.
Ama zeminler ve mekânlar değişti diyerek, meramımı ifade edeyim.
Aynı söylem, bugün de söyleniyor.
***
Hep derim.
Bir kez daha ifade ediyorum.
Belki, klişeleşen bir söz oldu.
Ama hakikat bu.
Evet.
Kürt'ün, Türk'ten,
Türk'ün de, Kürt’ten başka dostu yoktur.
Çünkü kabul edilse de edilmezse de bin yıllık bir Kardeşi bağı var.
Bu bağ koparılmaz.
Üç milyon Kürt ve Türk'ün "evliliği" aile birlikteliği söz konusu.
***
Onun için.
El birliği, güç birliği, gönül işbirliği bu zaman diliminde daha bir şart.
Ki, nesli.
Ve bir sonraki nesil’i, "kaotik" ortama mahkûm etmemek için.
Bizlerin "yaşadıklarını" onların yaşamaması için.
Barışı, huzuru en önemlisi "insan" olma vasfına sahip olunması için.
***
Öncelikle;
Aldırmazlığı,
Ciddiyetsizliği,
Gerginliği,
Öfke hâkimiyetini,
Reaksiyonları "ber taraf" etme mücadelesini sergilemeliyiz.
O da, yekvücut bir halle çözümü ikmale getirmemizle mümkündür.
***
Bu nedenle;
Sokağı germek yerine,
Şiddete prim kazandırmak yerine,
Vesayetçi zihniyetlere yem olmak yerine,
Samimiyeti.
Sağduyuyu "el birliğiyle" ikmal edip, hadiselere demokratik tavır koyalım.
***
İşte.
Çözüm süreci diyoruz.
"Kardeşlik" kucaklaşması diyoruz.
Çözüme yönelik atılan adımlarda artık; tereddütleri yaşatmayalım.
Bakınız, söz'ün bugün sür manşetinde, bir haber var.
Diyarbakır ahalisinin, "Demokratikleşe Paketine"
Ve "çözüm sürecine" ilişkin duygularını aktarıyor.
Duygusal bir bütünlük var.
Çözüm'den umutlu.
Âmâsıyla, "endişesi de" yok değil.
***
Demek oluyor ki;
Yeter artık,
Eldeki keseri tek taraflı yontmaya.
Ve ha bire ayağımıza vurma yeter artık.
Bu garipliği terk edelim.
Biraz ciddiyet ve samimiyet hâsıl olsun.
Çünkü "demokrasi" huzurla filizlenip, dal budak salar.
Aksi takdirde; "çorak" olunur.