EKSEN KAYMASI MI?

Öyle ya!
Herkesin ağzında. Konuşmayan, dillendirmeyen kalmadı.
Özellikle; "fikir" üretme babında.
Tabi bizden başka.
O nedenle bugün de biz dâhil oluyoruz.
Şu akla ziyan diyebileceğim son günlerin popüler mevzusuna.
"Eksen kayması."
Sahi;
Türkiye Cumhuriyeti Devleti "siyasal" bir manevra içerisinde;
"Eksen kayması mı" yaşıyor?
Doğrusu bu ciddiyet hâsıl eden mesele bakışa göre değişir.
Çünkü hassasiyet ister.

* * *

Düşüncenin kaygılar üzerine değil gerçekler üzerine ifade edilmesi gerekir.
Onun için de; "bakış" önemli diyorum.
Şöyle ki;
Siyasal şizofreni bir bakış ortaya konulursa.
Ki bu noktada bakış son dönemlerde bir hayli "tarafgirliğini" ortaya koymaktadır.
Eğer bu "gözlükle" bakılırsa; ciddi manada bir eksen kaymasından bahsedilebilinir.
Özellikle de; "geçmişi" idrak etmeyenler anlamında bu hâsıldır
Ama yok; gerçeklerin ve mantığın "icrasıyla" bakılırsa.
At gözlüğünü atıp; dünü, bugünü ve yarını da göz önüne alırsak.
İşte o zaman; düşünce netleşir.
Ve deriz ki bilakis "eksen" kayması değil, eksenin yerli yerine oturmaya başlamış olduğudur.
Paranoyak olmamak lazım.

* * *

Evet!
Şahsi ve aleni fikrim ülke "eksen değiştirme" trendinde olmadığıdır.
Ve bu yönde "havanda su dövenlerin de" taraftarı değilim.
Sadece; "mantıklı" olmak ve "ideolojik" bir saplantıyla hadiselere bakmamak lazım.
Çünkü "ülkeler" küresel düşünür.
Peki, bu "eksen kaymasının" hikmeti mucibesi nedir?
Türkiye'nin Batı'dan uzaklaşıp, Doğuya yönelmesi mi?
Ya da; Batı'nın "gerçek" yüzüne vakıf olması mı?
Asıl olması gereken "komşularıyla" dost olabilme gayreti mi?
Bence eksenler "kısır" çekişmeye odaklı bir kargaşa geliştiriliyor.

* * *

Vatandaşın da "beyninde" uğultular oluşturma özelliğiyle geliştirilen şizofreni atmosferdir.
Şu herkesçe iyi algılanmalı.
Ülke çıkarları hiçbir zaman "sabit" fikirlerin ekseninde olmaz.
Tam aksi noktada; "evrensel" gelişmelere orantılıdır.
Olumlu ve olumsuz her hareket. Özellikle "dış" etkili akım; bu minvalde görülür.
Ve ona göre strateji ortaya konulur.
İkinci önemli hadise de; bu evrensel "stratejik" siyaset.
Hiçbir zaman "iç siyasetin" malzemesi olmamalı.
Olduğuna "hüküm" verilmemelidir.

* * *

Bakınız!
İran'la "Uranyum" takası noktasındaki; "müzakere".
Brezilya"yla üçlü imza atılması.
Ardından;
İsrail'in Mavi Marmara gemisine yönelik "insanlık" dışı saldırısı.
9 İnsanımızın şehit edilmesi.
Buna karşı; Türkiye'nin göstermiş olduğu haklı "siyasi" tepki.
Aslında bu verilere;
Türkiye'nin son dönemlerde "Komşu ülkelerle" olan siyasi ve ticari anlamdaki "serbestiyet".
Vizelerin kaldırılması.
Bunları da geride bırakın;
Türkiye'nin Ortadoğu coğrafyasında "Lider ülke" konumuna gelmesi.
Son günlerde; İstanbul'da ardı ardına gelişen "Ülkeler" platformu.

* * *

Düşünüyorum; acaba Türkiye İsrail'e rest çekmeseydi.
AB ve ABD'ye 'efendim' diye kapı kolu olsaydı.
Ölen 9 insanımıza "Şehit" değil, bi kaza oldu deseydi.
İran'da ABD ve AB ile BM'nin "vahşetinde" gösterilen tavrı!
İran'a olası yaptırım ve diğer savaş dahil etkilerde; "helal" size..
Türkiye de yanınızda deseydi.
Suriye'ye "kapıları" kapatsaydı.
Irak'a, Kuzey Irak'a karşı "düşman var-i" düşünceler üretseydi.
Ağzına "AB'ye ne olur bizi alın" diye sakız yapsaydı.
Derin devlete, siyonist localara da "boyun" eğseydi.
Bugün!
Türkiye "eksen değişiyor" gibi düşük düşünceler figan edermiydi?
Sanmıyorum!

* * *

Siyasal iktidarla "kapalı kapılarda" alay eder.
MGK'larda "Kırmızı kaplı" kitap fırlatılır.
ABD'nin Beyaz Sarayı önünde "esas duruşta" çağrılmayı beklerdi.
Ve tabi ki; "İsrail"in ağlama duvarı önünde "gidenin-gelenin" haddi hesabı olmazdı..
Sonuç itibariyle; Türkiye gerçek kimliğine kavuşuyor.
O nedenle!
Diyorum ki anlayacağınız; "Eksenin" kaydığı falan yok.
Türkiye "Batıdan" da kopmuyor, Doğunun da kucağına oturmuşluk söz konusu değil.

* * *

Sadece ve sadece;
Türkiye "mirasına" sahip olduğu atalarının "Kudretli" gücünün farkına varıyor.
Biliyor ki;
Bölgesindeki "huzur, güven, istikrar ve adalet" kendisi için de "var olması" gerektiğidir.
Sorgulayandır.
Ülkeler düzeyinde hatırlayalım.
Devlet büyükleri dış ülkelerle diyalogda "ne kadar" becerikli oldukları(!).
Ayakta bekleme.
Kapıda durdurma.
Ve "siyasi dayatma" hükümleri.
"Ben ne dersem o olur?"
Ama artık öyle değil diyorum!

* * *

Sakın!
Bu "eksen kayma" karşıtı oluşum mevcut siyasi iktidarın "sözcüsü" anlamına da gelmesin.
Şöyle ki; "Yiğidi öldür, ama hakkını da ver".
Evet! Hükümet "dış icraatlarıyla" bir eksen kayması içerisinde değil, "eksenini" oturtuyor.
Ve gücünün de farkına varıyor.
Ama gel gör ki; iç dinamiklerinde ciddi bir "uzlaşmazlık" var.
Ki o da; Kürt sorununa "çözümdeki" zafiyet.
Ülke gerçeklerine karşı "ketum" hali.
Farklı icraatların; "bencillik" ağında yer alması.
Gazze'de 9 şehit verdik. Bu şehitlerin 7'si Güneydoğu'dan.
Yani Kürt kökenli!
Gazze'deki "çocuklar da" bizden!
Çünkü "Din kardeşimiz" ve mazlum.
Ama Güneydoğu'daki çocuklar da bizim çocuklarımız.
Onlar da; "din kardeşimiz ve canımız".
Ve bizim toprağımızın insanı.
Hassasiyet; burda zayi olmamalı.

* * *

 

Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan'ın aynı çizgide derin anlam içerin şu ifadeleri vardı
"Eksen kaymasıyla" alakalı.
"Karanlık siyasi güçler ve dış güçlerin piyonlarının güçleri kayıyor".
Yani "Siyonist" zihniyetin; "eksen kayma" figanı "gücünü" kaybetmesine bağlı.
Velhasıl;
Bizden de "Eksen kaymasına" yönelik düşünce bu.
Birilerinin bu ülkede ve yaşadığımız coğrafyada güç kayıpları noktasında;
"ciddi manada" felekleri şaşmış durumda.
Onların ekseni kaydığı müddetçe ülkenin "küresel güç ekseni" yerine oturuyor.