EN BÜYÜK DÜŞMANIMIZ KİM?

Evet! Mübarek Ramazan-ı Şerif'in yarısını geride bıraktık. İki hafta rüzgâr gibi gelip geçti.
Cuma gününden itibaren de kısmet ise tek rakamlı sayıdayız. Artık geri sayım başlayacak.
Ve ardından da Ramazan Bayramı gelecek. Bu Mukaddes zamanı tüketmenin mükâfatına nail olunacak.
Yani bir Ramazan-ı daha geride bırakmış olacağız. Tabi ömürden de bir yıl tüketmiş oluyoruz.
Ramazan ayının feyzi insanoğlu için 'sorgulayıcı' olduğu gibi, nefsi muhasebedir.

***

Bu Mukaddes zaman diliminde en önemli etken, dayanışma, yardımlaşma ve hoşgörüdür.
İbadetlerin öne çıktığı, hayırların arttığı, fakir ile zenginin birbirine dayanışma gösterdiği.
İyiliklerin, güzelliklerin, barışın, kardeşliğin, sevginin, duygusallaşmanın hayat bulduğu bir zaman dilimidir Ramazan ayı.
Akşamları verilen 'toplu' iftar yemekleri. Eş-dost, akraba 'davetleri ve ziyaretleriyle', doruğa çıkan, insani beşeriyet.
Allah-u Teala-ya 'daha yakın' olabilmek, onun 'saadetine' ulaşabilmek, bu ayda en büyük mücadele ve istek.

***

Aslında; özü itibariyle Ramazan-ı Şerif 'nefsin' hayır ve günah arasındaki 'farka' hayat vermesidir.
Onun için diyorum ki, size sorsalar! En Büyük düşmanınız kimdir? Ya da 'en tehlikeli, en gizli, en saklı'.
Ve de 'en canice' düşmanınız size göre kim? İnanıyorum ki, 'ortak akıl' noktasında sizden gelebilecek cevap şudur.
'İnsanın kendisi ve nefsidir'! Yani modern kelimenin icrasıyla 'EGO'sudur'. Ne var ki; birçok insan bu 'cevabın' bilincinde değil.
Ya da farkında değil. 'Nefsin' körüklediği yaşam kulvarına isterseniz, 'kelimeler' üzerinde değerlendirelim.

***

İster bireysel, ister toplumsal, isterseniz de aile içerisinde olsun. Karar vermede sorumlu kişinin; içerisinde bulunduğu duygu neyle alakalı.
Yani müsebbibi olduğu 'en büyük hatalar, yanılgılar, yenilgiler, ayıplar, kusurlar ve de suçlar'.
Dikkat ederseniz; hepsinin 'ana üreme kaynağı' o kişinin 'nefsi' düşüncesinden gelmektedir. Tabi burada; 'nefis', iki farklı düşünceye sahiptir.
İyi nefis, kötü nefis. İkisinin 'ortası' yok! Olmadığı için de; kötü ve iyi bir ölçüde hayır ve günahla 'mukayesedir'!
Kötü nefisin düşüncesine odaklanalım. Ki bu 'hayat' kulvarını benimseyen insan için 'düşman-i' vazifesini nasıl icra ediyor.

***

Mesela 'kötü' nefsin ilk hamlesi tembelliktir. İş görmez, beceri geliştirmez. Uğraş vermek, arayış içerisinde olmak aklından geçmez.
Uyumak ister, hazıra konmaya çalışır. Aynı zamanda da, pisboğazdır, açgözlüdür ve oburdur. Şımarıktır. Haram ile helâli ayırmaz.
Ve varsa üzerine çullanır. İnsaf, adalet, hak, hukuk, fedakârlık bilmez. Kendinden başkasını 'tanımaz ve görmez'! Ustadın dediği gibi;
"Rabbena, hep bana!' der. Uyum mu, sabır mı, hoşgörü mü 'o da ne der?'. Aşırı arzuların şehvetiyle; bencilliğe odaklanır.
Ulaşamadığını elde etmek için 'yalanı-dolanı' mübah görür, olmazsa 'tehditler' savurur. İftirayı 'sıradan' kabul görür.

***

Hele bir de 'aşağılık' noktasında nefsi şehvetle buluşturursa. Vay sen 'tutana'! Ne 'zinanın' günahından dem vurur?
Ne de 'yuva yıkan' uçkur bozgunculuğuna. Namus meselesi 'onun' için günlük 'kaçamağın', güzelliğidir. Kime ne?
Şeytanı 'şehvetine' yol arkadaşı olarak görür. Onun için, ne şart, ne farz, ne zaruri, ne zorunlu veya mecburiyet yok.
Kimi zaman daha da 'aşağılık' bir karakter yapısıyla, aileyi, dini, ahlakı hatta ve hatta Yüce Yaradan’ı 'tanımaz!'.
'İnkârı' bir özgürlük, 'insani' düşüncesizliği de kültürel bir hayat olarak algılar.

***

Evet! 'Kötü Nefsin' hâkimiyeti ve hayat bulduğu alanların 'nelerle' meşguliyet içerisinde olduğunu, sayfalar dolusu sıralayabiliriz.
Çünkü 'özünde' şeytan, beyninde ise 'fitne' mevcut olduğu için; 'yakıp-yıktığı' alanlar çok.
Peki, 'Hayırlı ve İyilik' benimseyen nefsin; hayat idamesi nasıl? Nefis 'tembelliği' değil, özüyle 'çalışmayı ve üretmeyi' emreder.
Çünkü hayatın ne kadar 'ciddi bir mücadeleye' gebe olduğunu bilir. Dışarıda 'acımasız' bir yaşam savaşı var. Onun için de devamlı uğraş vermeli, gaflete düşmeden ter dökmeli. Sıkı sıkıya çalışmalı. Bir ölçüde 'cihad' yapmalı ki, 'nefisin' farz kıldığı çalışmayla ve üretimle 'birileri' faydalanabilsin.

***

Nefsin 'tüketim' isteğine gelince; oburluğu kabul etmez. Burda 'ölçü' ister. Uyum, sabır 'istediği' gibi, hırs ve heveslere, bencilliğe de 'dizgin' ister.
Olup-bitene 'sınır' koyar, Fuzuliliği ve fahiş tüketime karşı çıkar. Şehveti hayatına gelince. Haramı düşman görür. Doğru yolu 'namus' meselesi kabul eder. İhaneti, zinayı ve de 'kötü şehveti' kabul etmez. Şeytanın 'nefis' köleliğine 'eyvallah' getirmediği gibi, can almaz, katil olmaz.
Bilir toplum düzeninde, ailenin 'Mukaddes' olduğunu, dinin ulvi değerler içerdiğini, ahlakın da 'hayat nizamı' olduğunu.
Ne para, ne pul, ne köşk ve saray, ne de dünyevi 'mücevherat' onun nefsi paydasında yoktur. Varsa paylaşımdır, varsa dürüstlüktür.

***

Velhasıl! Şuan için 'tükettiğimiz' zaman dilimi içerisinde muzdarip olduğumuz şiddet, terör, kan ve gözyaşı. Hırsızlık, üçkağıt, ahlaksızlık.
Yolsuzluklar, usulsüzlükler, rüşvet. Fitne ve fesatlık. Fuhuş, uyuşturucu, cinayet. Ve daha sayabileceğimiz 'binlerce' ahlaksızlık.
Bunların hepsi 'nefsin' toplumsal düzeyde yaydığı 'kötü virüstür'! Diktatörlerin 'varlık' göstermesi, savaşları topluma dayatması.
Ülkelerin 'ihtilallere' sürüklenmesi. 'Liderlik' koltuğuna oturmak için, toplu katliamların yapılması. Arazi için kardeş kardeşi öldürmesi.
Hatta!.. Şuan 'Kürt Açılımına' ilişkin atılan adımlara karşı konulan 'tepkiler' dahil olmak üzere.

***

Baykal'ın ve Bahçeli'nin 'sergilediği' tutum. Devletin 'içerisine' çöreklenmiş 'demokrasi düşmanı' kesilen çevreler.
Aynı zaman da 'mevzuunun' diğer tarafı. Dün akşam Siirt ve Hakkari'den gelen 'çatışma' haberinin musebipleri.
Ve baba yurduna düşen 'kör ateşi'.. Gözü yaşlı annelerin, babaların yavukluların 'çoğaltılmaya' çalışmasına ilişkin, şiddetin körüklenmesi.
Anlayacağınız 'yanan' ateşe su yerine benzinle gidenlerin sergilediği tutum. 'Kurtarıcılık' adı altında, 'düşmanlığı' körükleyen düşünce.
Evet!.. Bunlar tamamen 'nefsin' batağında üremektedir. Demek ki; 'kötü nefis te, iyi nefis te' ıslahtan ve terbiyeden geçmektedir.

***

O nedenle kurtuluşun reçetesi, bütünlüğün çimentosu, varlığın tek çaresi, huzurun, güvenin, istikrarın, kardeşliğin, uzlaşının, özgürlüğün, saadete ulaşmanın, iflah olabilmenin 'yol haritası' nefsin 'ıslahı', ego'ların da 'kontrolünden' geçmektedir. 
Zaten 'egolarımıza' yenilmezsek, hiç bir engele yenilmeyiz. Ama ne var ki; 'bizleri yakan da yıkanda' egolarımızdır.
Ustadın dediği gibi; 'nefsini terbiye eden, insan-ı kâmil olur, halkça matlup, Hakk'a mahbubub olur'!
İşte Ramazan-ı Şerif'te bu anlamda insanoğlu için 'nefsin' ıslahına bir ölçüde 'fırsat ve şans' imkânı yaratan zaman dilimidir.
İnşallah! Bu Mukaddes zaman dilimini biz insanlar olarak; 'heba' etmiş değiliz.