EYLEMSİZLİK, SİYASİ GÜCÜN ELİNİ GÜÇLENDİRİR Mİ?
Doğrusu;
Az sonraki sohbeti dün yapacaktık!
Ancak;
Kürtleri "Potansiyel" Devlet ve Ülke düşmanı olarak gösteren zihniyeti ifşa etmem gerektiği için; "rötar" yaptı.
Şayet cevap "geç" bir zamanda icra edilseydi "şahsın" icrası yanında kar kalırdı.
Ve biz de onu hep; "farklı" bir düşünceye sahip olarak düşünürdük.
Siz de, ben de "unutur" giderdik; gerçek düşüncelerini.
O da; "bildiğini" havanda dövmeye devam ederdi.
O nedenle; haftanın ilk günkü hasbi hali buna ayırdım.
Çünkü AK Partili Mazhar Bağlı'nın "Karşıt Görüş" programındaki "yakıştırması" hazmedilemezdi.
Özellikle biz Kürtler açısından yenilir-yutulur değildi.
Kabulü mümkün olmadığı gibi var sayımı bile düşünmek; abesle iştigal.
* * *
Zat'ın şöyle bir iddiası var.
Ona göre;
"Bugün Diyarbakır'da cafelerde Türkiye-Yunanistan maçı oynanırken, vatandaşınız Yunanistan'ı destekliyorsa bu konuda düşünmek lazım"
Akla ziyan benzetme!
Ve düşünme çağrısı.
Diyeceksiniz ki;
Bu "zihniyetin" savunucuları salt bu mu?
Maalesef.
Zaten onların düşünceleri yüzünden değil midir ki "barış ve kardeşlik" sürekli zafiyet içermektedir.
"Potansiyel" öteki görme?
Ne hazin ki; öyle!
* * *
Çağrı yapmıştım; analizinde "samimi misiniz?" diye!
Varsa bir fikri değişiminiz; anlatın da bilelim.
Söyledikleriniz bir gaf mı, yoksa "üstadın" dediği gibi;
"Kep düştü, kel göründü" mü?
Maalesef; ketum kaldı.
Ne "pozitif" ne de negatif bir yaklaşım yansımadı.
Bu da demektir ki; "samimiyeti" hâsıl değil.
Neyse!
Ona AK Parti'nin MYK üyeliği unvanı verenler.
Ve onu Diyarbakır!
Hatta Güneydoğu'yla alakalı "inisiyatif" üretmesine imkan verenler.
Parti sözcüsü olarak "konuşma" yetkisi verenler.
Sözde diyeceğim "siyasilerimiz" düşünsün.
Yani AK Parti "kurmayları" görsün.
Potansiyel kaybın nedenin; "neden" olduğunu?
* * *
Evet!
Gelelim "düne" özgü sohbet ve bugünle harmanlama mevzusuna.
Yani; 100'e yakın STK'nın oluşturduğu "Adalet ve Çözüm Girişimi"nin aktivitesine.
Üç günden buyana; "toplantı üzerine" toplantı icra edildi.
Amaç ve temel hedefe odaklı;
Son günlerde vuku bulan "çatışma" ortamını nasıl aşağı çekebiliriz?
Ve Kürt sorununun çözümü noktasında "nasıl" bir rota çizilmesi gerekir diye!
Ciddi manada bir merak hâkimdi.
Hem kamuoyu, hem siyasal iktidar.
Hem de, PKK!
Deklare edilecek "Bildirinin" mahiyeti ne olacak diye!
Kurgulanacak düşünce "ağırlıklı" kimi kast edecek.
* * *
Özellikle;
"Kime silah bırak" denilecek sorusuna yanıt gelebilecek mi?
Ya da; "kesin bir tavır" ortaya konularak süreci iyi motive edip "çatışma" ortamını minimize edebilme "cesareti" gösterilecek mi?
Bildirideki "ifadeler", kurgulanacak sözcüklerin "bileşgenlik" içeriği.
Velhasıl, bilumum.
Bir değil sıralanabilecek çok sayıda "olabilir mi, edebilir mi, içerir mi?" diye sonlanan sorular beyinleri kemiriyordu.
Ülkenin karanlık tüneline "ışık" umudu yakabilir mi minvalinden beklenti vardı...
Dün açıklandı.
Ne var ki; beklediğim gibi değildi.
Önceki bildiriler gibi "sıradan" bir üsluptan öteye gidilmedi.
Her zaman "ifade edilen, konuşulan, tartışılan" bir duygu hâkimdi.
"İçi boş" demiyorum.
Ama "kral çıplak'ta" denilmiyordu.
Tabi denilmesini bekliyordum desem yalan olur.
Ortamın "ince hassasiyeti" engel teşkil etmekte.
* * *
Bana sorarsanız sürecin anahtar sorusu ve çözüme ilişkin cevap şudur.
Daha doğrusu "kilidi" açacak anahtar!
"Kim silah bırakacak?".
Devletin silahlı güçleri mi; "silah" bırakmalı?
PKK'nın Kandil'deki silahlı gücü mü "silah" bırakmalı?
İşte bu soruya cevap "bildiride" net değil muğlâktı.
Cengiz Candar da iki gün önce aynı düşüncede; sormuştu?
"Bunu söyleyecek olan, Diyarbakır'daki STK'lardır".
* * *
Doğrusu;
Süreç için taraflar "kozları" kullanmaktan çok bir sonraki adımın ne getireceğini analiz etmeleri gerekir.
Ki bunun da birinci yolu şu;
Çözümden yana mısınız, yoksa çatışma ortamının alevlenmesinden yana mısınız?
Barışın, kardeşliğin, hakların ve isteklerin teminat altına alınmasından yana mısınız?
Yoksa tam aksi; "uzlaşmazlıktan" yana mısınız?
Önce bu fikir netleşmeli.
Bunun için de; "kozlar" değil.
Karşılıklı hamlelerle Başbakan Erdoğan'ın süreçle alakalı ifade ettiği gibi "kaos" ortamı minimize edilmeli.
Şiddeti minimize etmek.
* * *
O zaman;
PKK silahları "eylemsizlik" sürecine dâhil edip susturacak!
Demokratik siyasetin önünü "çatışmasız" ortamla açacak?
BDP bu sürece "siyasi" tezleri ortaya koyarak; "hayat" verecek.
Türkiye kendiliğinden "barışlık" bir sürece girer.
* * *
O zaman;
Operasyonlar da. Silahlı güçlerin müdahale alanı da; minimize" olur.
Ne çatışma alanı.
Ne şehit cenazeleri.
Ve ne de, ölümler.
Sivil inisiyatif, siyasi dinamiklerin "elleri" güçlenir.
Toplumun diğer dinamiklerinde.
Sokaktaki vatandaşın "sosyal" diyaloglarında.
Kürt, Türk, Laz, Çerkez.
"Bakışlar" ciddi manada, eskiye dönecek.
Ama yok öyle değilse!
Birilerinin "potansiyel" düşman zihniyetiyle ürettiği "Kürtler" Bağımsız devlet kurmak istiyor tezi düşünülüyorsa.
Ki sanmıyorum!
* * *
Bu duruma; "kimler konuşsa, kimler çağrı yaparsa yapsın" çözümü hasıl değil.
Yok; "hepimizin" yıllardır söylediği istek ve taleplerse!
Bunun yolu da; "Uzlaşıdır".
Ve tek istikamet; "Türkiye Büyük Millet Meclisi"dir.
Gelin; şu bir kaç gündür.
"Eylemsizlikle oluşan ortamda aldığımız "rahat nefesin" zamanını uzatalım ki;
"Sivil İnisiyatif" baskı unsuru olabilme gücünü kullanabilsin.
Şiddet çözüm değil. Çözümü kilitleyen kendisidir şiddet.
Tarihte "benzeri" zamanlar vuku bulmuştur.
Yeter ki; "Yumurta-tavuk" girdabına girmeyelim.
Ama yine de; 99 STK'nın bildirisi "dikkate" alınmalı.