FAİLİ MEÇHUL VE KIYAT İTİRAFI!
Bilir misiniz;?
Türkiye'nin karanlık arşivine kaç faili meçhul cinayet işlendi!
Bilinir mi?
Korku tüneli gibi!
Farklı rakamlar telaffuz edilmiyor değil. Ediliyor.
Kimi 17 bin, kimi 5 bin diyor.
Doğrusu!
Gerek İHD ve gerekse diğer sivil kuruluşların raporları.
Ve Meclis Soruşturma komisyonundaki tutanaklar..
Velhasıl toplumdaki genel kanı; "korkunç" infazların sayısının on binin hayli üzerinde olmasıdır!
Karanlık dönemin "vahşi" yüzü; bu faili meçhul cinayetler hepsinin de; "odak" noktası ve işlenme adresi Güneydoğu!
***
Her ne kadar; Kürt aydınlar ve İşadamlarının "kaçırılarak" infaz edilmesi "Sapanca" kavşağı ise de.
Ekseriyet; Diyarbakır, Şırnak, Batman, Mardin, Hakkari ve Siirt.
Elazığ, Şanlıurfa ve Van.
Yani; cinayetlerin yüzde 80'i bu bölgelerde işlendi.
Yılların "karanlık tüneline" baktığınızda dehşetin yaygınlığı; 1991'de başlıyor.
Evveliyatı varsa da; "azgınlığı" 1991 ila 2000'li yılların başına kadar sürdü.
Bakınız sadece; 1993 ila 1997 yılları içerisindeki "faili meçhul" cinayetlere.
İnsan Hakları Derneği'nin araştırmasına göre bu yıllar içerisinde kayıtlara geçen "cinayet" sayısı şöyle:
1993- 510 kişi
1994 – 292 kişi
1995 – 321 kişi
1996 – 78 kişi
1997 – 109 kişi
***
Peki; Kim bu cinayetleri "işleyen" mekanizma.
Doğrusu;
"Tetiği" çekme noktasında farklı oluşumlar hâsıl ise de; "komuta" merkezi yaygın olarak "derin devlet" gösteriliyor.
Ki burada; "JİTEM" ağırlıklı!
Her ne kadar "yıllardır" varlığı inkâr ediliyorsa da.
Resmi belgelere "kendi" itirafçılarının itiraflarına rağmen "kabulü" ikrar edilmiyorsa da; varlığı kesinlik kazanan JİTEM'dir "iş bitirici".
Dedik ya; On binin hayli üzerinde işlenmiş cinayetle alakalı açılmış dava ne kadar?
Trajikomik!
Çünkü bugün sadece; 2 dava açılmış.
Davaların "kapsadığı" cinayet sayısı ise bir kaç.
Suçlananlar kim?
JİTEM'e çalışan itirafçılar.
Köy korucuları.
Ve dönemin JİTEM yöneticileri.
***
Evet!
Bu "azgın ve vahşi" dönemin gerçekleştirdiği "kıyam" üzerinden yıllar geçti?
Sonuç;
Ne yazık ki "zaman" içerisinde "sırlar" âlemini çözme noktasında hamleler icra edildiyse de.
Enteresan bir şekilde "ucundan" tutulan gerçekler bile bir dönem sonra "karanlığa" mahkûm edildi.
Çünkü; "bir çok" kişi. Yani cinayetlerin sorumlusu olarak gösterilenler "faili meçhul" cinayetler gibi yok oldular.
Şöyle bir hatırlayın; 17 Asker'le ilgili davayı.
Zanlılar için; yıllarca "darbe yasalarının" hükmüyle Genelkurmay'dan izin çıkmadı.
Cinayetlerin aydınlanması, faillerin yargılanması için.
Bu "karanlık" tünelin bir kolu.
Diğer kolu ise; bu kişilerin "ölümleri".
1993 ila 1997 yılların komutanları;
Jandarma Asayiş Kolordu komutanları Korg. İsmail Selen.
Korg. Hulusi Sayın. Cinayete kurban gittiler.
Cem Ersever JİTEM Grup Komutanlığı’ndan ayrıldıktan sonra Ankara yakınlarında ölü bulundu.
Tuğg. İsmet Yediyıldız şüpheli bir trafik kazasında öldü.
Yüzbaşı İsmail Öztoprak nöbetçi bir er tarafından sözde kaza kurşunuyla öldürüldü.
Son olarak da JİTEM Grup Komutanlığı yapmış olan Albay Abdülkerim Kırca.
O da "intihar" etti. Ki ölümü üzerinde halan "sırlar" var.
Ergenekon'dan tutuklu bulunan rütbeliler de ayrı.
***
İşte böylesi bir süreç yaşadı; Güneydoğu!
Ve "Kürtlere" yönelik icra edilen "kıyam".
Bildiğiniz gibi;
Daha önce de.
Ki Güneydoğu'da hiçbir zaman gündemden düşmeyen faili meçhul cinayetler pek çok kez "ülke" gündemine geldi.
Özellikle de; Bingöl'de 33 askerin şehit edilmesi olayıyla.
Ama her seferinde "suya yazı yazma" misali; konuşulup gitti.
Ancak;
Artık elle tutulur, gözle görülür, belge ve dokümanların yanısıra "ikrar da" var.
Yani; "itiraf" söz konusu.
Ki bu itirafı yapanlar da sıradan değil.
Atilla Kıyat!
Uzun yıllar Güneydoğu'da görev yapmış; "generalliğe" kadar yükselmiş bir isim.
Bugün "itiraf" ediyor.
"Üstüne basarak vurgulaya vurgulaya faili meçhullerin devlet politikası olduğuna inanıyorum" diyor.
***
Şimdi sıkı durun!
"Devlet politikası" dediği faili meçhul cinayetlerin "azgın" bir şekilde işlendiği döneme bi bakın.
Kimler "devleti" yönetip politikasını icra ediyordu.
Köşk'teki isim;
Süleyman Demirel.
Hükümette;
Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Necmettin Erbakan!
Genelkurmay Başkanları;
Doğan Güreş ve İsmail Karadayı.
İçişleri Bakanları;
İsmet Sezgin, Teoman Ünüsan, Mehmet Ağar!
Ve tabi ki;
O dönemde Güneydoğu'da görev yapan "apoletli" Generaller ve albaylar!
Yine bi hatırlayın; "devlet zevatı" o dönem için ne diyordu.
Yani faili meçhul cinayetlerle alakalı "değerlendirmeleri" neydi?
Demirel! "Dün dündü bugün bugündür" zevat.
"Devlet, devlet politikası olarak adam öldürür, diğeri cinayettir".
Çiller;
"Kurşun atan da, yiyen de".
***
Kıyat Paşa'nın "ikrarı" bu çerçevede önemli bir itiraf.
Çünkü "devlet politikası" dediği faili meçhul cinayetler için de; tepkisi vardı.
"Şimdi ben de diyorum ki, lütfen 94’ün, 95’in, 93’ün, 96’nın, 97’nin Başbakanları, Cumhurbaşkanları, Genelkurmay başkanları, OHAL valileri... Yatağınızda nasıl rahat uyursunuz!
Lütfen çıkıp açıklayın, bu yıllarda işlenen faili meçhuller terörle mücadele için devlet politikası mıydı ve bu çocuklar devlet politikası mı uyguladılar? ‘Hayır, böyle bir devlet politikası yok’ diyorsanız, söyleyin.
Hayır söylemiyorlar.
Ben o zaman devlet politikası olduğunu düşünüyorum. O zaman maalesef ülkeyi idare edenler, faili meçhulleri de terörizme önlem olarak gördüklerini düşünüyorum.
Çünkü bir üsteğmen, ’Ben Hasan’la Mehmet’i bir halledeyim de bu terörizmi bitireyim’ diyemez. Birileri emir verdi."
Evet!
Kıyat'ın bu çağrısına karşılık şuana kadar; "cesaret gösterip konuşan yok".
Ama Kıyat için soruşturma var.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı "soruşturma" başlattı.
Faili meçhul cinayetleri soruşturan özel yetkili savcılar Kıyat'ın ifadesinin alınması için harekete geçti.
Hafta sonu;
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına "talimatla" ifadesinin alınması yönünde yazı gönderildi.
Önemli bir gelişme de;
Albay Cemal Temizöz'ün yargılandığı faili meçhul cinayetler davasında Kıyat için "tanık" olarak dinlenilmesi istenmişti.
***
Bakalım;
Kıyat TV’deki "cesaretli" konuşmasını sürdürüp Savcılara "o karanlık" dönemi aydınlatacak bilgileri verecek mi?
Yoksa
"Sözlerim yanlış anlaşıldı" deyip "ikrarını" geri mi çekecek!
Veya birileri;
"Sus konuşma" diyerek ketum mu bırakacak.
Doğrusu; "kuşku" hâkim!
Şöyle ki; Türkiye! Halen "karanlık" dönemlerin icrası için çaba gösterip, iştah kabartanlar var.
Bence;
Kıyat koruma altına alınmalı.
Çünkü
Bu ülkede Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis gibi generaller görevdeyken "faili meçhul" suikasta kurban edildi.
17 Asker'le ilgili "JİTEM" davası ve JİTEM kadrosunun "deşifresiyle" işlenen cinayetler; esrarengiz intiharlar malum.
O nedenle; "Uyanık" olmak lazım.
***
Gelelim;
"İpin" ucunu yakalama ayrıntısına.
Eğer;
Yargı mekanizması "faili meçhul" cinayetlerle ilgili soruşturmalarını "dokunamam" korkusunu yaşamadan icra ederse.
İnanıyorum ki;
1991 ila 2000 yılları arasındaki "karanlık tünelin" içerisinde yaşanan ve yaşatılanlar "deşifre" olur.
Ve hesap sorulur.
Burda Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Osman Can'ın şu ifadesi aklıma geldi.
Faili meçhul cinayetlerle alakalı.
Değerlendirmesi şöyle;
"HSYK olmasaydı, 17 bin faili meçhul cinayet olmazdı?"
Nedenini de şöyle açıklıyor;
"Birinci, ikinci ve üçüncü faili meçhul işlendiğinde Adliye aktörleri harekete geçse bu sayı 17 bin olmaz, 5 veya 6'da kalırdı.
Çünkü tavır koyardı. Hayır der "dokunmama" davranışını göstermezdi".
Bugün "dokunulur" bir görüntü ve güven var.
Ama velakin; "önemli" olan sonucun; "vicdanları" tatmin etmesi.
***
Çünkü halen vicdanlarda "asılı vaziyette" duran bir çok dava mevcut.
Mesela; Susurluk. Şemdinli. Ve Altındağ katliamı.
17 bin faili meçhul cinayetin "seri" dosyası.
Beklentimiz; "boş" umut olmasın!