FARKLILIĞA TAHAMMÜLSÜZLÜK PRİM ALMIYOR

'Kürt açılımı' ekseninde geliştirilen 'hamlelere' yönelik sergilenen 'negatif' tartışmaları sizler gibi ben de garip bir ruh haliyle izliyorum.
İnanıyorum ki; 'sizler de' benimle aynı duyguları paylaşmaktasınız. Ve olup-bitene 'anlam' çıkarmaya çalışıyorsunuz.
Tabi 'oluşan' ruh halinin müsebbibi anlamında 'dengesizliğin' nedeni nedir sorusunu da, sordurmuyor değil?
Nasıl bir kültürün evlatlarıyız ki 'böylesine' derin bir ayrışmanın tavırları içerisinde; 'inkâra' dayalı kendi kendimizi boğazlıyoruz.
Ve 'inkarı' benimseyen zihniyetimiz 'öylesine' paradigmalar geliştirmektedir ki; 'kendi' gerçeklerimizi görmüyoruz.

***

İzahı mümkün olmayan 'vicdan ve düşünce' küçümsemesiyle farklılıkları kabul etmediğimiz gibi var olanı da yok sayıyoruz.
Onun için de derin bir düşünce içerisinde sorguluyorum; 'yetiştiğimiz' kültür, geldiğimiz 'soy', var olan 'mirasımızla' örtüşmüyoruz.
Ters ve hafızasız bir bunaklıkla; 'hem kendimizi hem geldiğimiz kültürü ve torunları olduğumuz atalarımızı' inkâr ediyoruz.
Ne yazık ki; bu inkâra dayalı sergilediğimiz tavırla 'tarihteki medeniyet ve kültür ahlakımız' arasında öylesine bir fark geliştirmişiz ki;
'Uçurumlar' bile kelime anlamında kifayetsiz kalmaktadır. Değil 'Cudi ve Ağrı Dağı', Everest bile 'az' kalmakta.

***

Sanırım Söz'ün dünkü manşet haberi dikkatinizi çekip 'okumuşsunuzdur'; 'Kürtçe isimler 99 yıldır yasak!'.
Yani 1991 yılından itibaren; 'Kürt dili ve ismi' üzerinde yasak ve inkâr politikası geliştirilmiştir.
Ki bu düşünce 'Kurtuluş' savaşından sonra daha 'Agresif' bir hal aldı. Bu eksende inanılması güç bir performans geliştirildi.
Düşünebiliyor musunuz? Cephede 'omuz omuza' düşmana karşı 'çatışırken; Çanakkale’de 'dil ve kültür' farkı gözetilmedi.
'Yekvücut' bir şekilde haçlı zihniyetine karşı mücadele verdi. Ve Türkiye Cumhuriyeti 'devletinin' bağımsızlığını ilan etti.

***

Meclisi dahi birlikte kurdular. Türk mü, Kürt mü, Çerkez mi, Laz mı, Sünni mi, Alevi mi 'ayrışımı' ön plana çıkarmadan; 'kardeş kardeş'.
Ama ne var ki; 'tüm bu' birliktelik ve omuz omuza 'dayanışma' derinden geliştirilen bir 'ayrışma' politikasıyla 99 yıl önce atılan 'tohumla' bugünlere gelindi. Aynı dinin, kültürün ve toprağın 'mensupları' öyle bir çizgiye getirildi ki; 'kardeşlik te', birliktelik de 'haram' edildi.
Demirel'in itirafıyla şu 99 yıl içerisinde 'Kürtlerin' karşılaştıkları 'asimilasyona' karşı sergiledikleri tavrın yani 'isyanların' sayısı 29'un üzerinde.
Farklı dilleri 'bile' tahammül etmeyen, köy isimlerinin bile 'varlığına' karşı tavır koyan, zihniyet ve vicdanı hangi 'maskeyle' kapatabilirsiniz ki.

***

Tarihteki bu gerçeklerin 'izahı' mümkün değil. Şahsen 'Kürt Açılımı' ekseninde geliştirilen 'gündelik' siyaset ve laf salatalarını 'hafızasız' görmekteyim.
Ufku olmayan, içeriksiz, vicdani ve insani duyarlılığını yitirmiş, 'körlük' içerisinde; aydınlıktan korkmaktadırlar.
İşte bu zihniyetin 'rehberleri" artık 'prim' almamaktadır. Çünkü 'globalleşen' yer küresinde artık 'sınırlar' kalkmaktadır.
Özellikle de 'tek tip' insan yetiştiriciliği yer küresindeki hiç bir ülke ve millet 'kabul' etmediği gibi, durumu reddetmektedir.
Sonuç itibariyle demem o ki; 'inkârcı' anlayış ve 'despot' düşünce, 'tek tip' dayatmasına ilişkin 'siyasi mülahazalar' anlam içermiyor.

***

Çünkü 'Kürt açılımı' eksenindeki 'hamleler' artık geri dönüşü olmayan bir mecrada hızla ve umut verici bir 'yol haritasıyla' ilerlemektedir.
Devlet 'kurumları' dahi; 'değişimin' ve 'yeniden kardeşliğin' filizlenmesi, 'hakların' sahiplenilmesi noktasında 'hemfikir'.

***

SAĞLAM'IN TANIŞMA YEMEĞİ

Bakınız 'önceki akşam' Diyarbakır Polis evindeydik. İl Emniyet Müdürü Mustafa Sağlam'ın 'basınla tanışma' yemeği vardı.
Mesleğin 'duayenlerinin de' aralarında bulunduğu kalabalık bir katılım hazırdı. Mesleğimizi 'ifa' eden her kurumdan temsilci bulunuyordu.
'Ayrışma' yani öteki basın düşüncesi 'güdülmemişti'! Akredite 'bir durum' söz konusu değildi.
Kısacası; her görüşten basın mensubu ve kuruluş yetkilisi bulunuyordu. Yemeğin 'en dikkat' çeken görüntüsü de 'ayrışmanın' olmadığıydı.
Yemekte; Sağlam'ın atanmasıyla oluşan 'Yeni Yönetim' kadrosu da, Müdür Yardımcısı ve Şube Müdürleri 'noktasında da'  herkes hazırdı.

***

Hatta yemekte 'şube müdürlüklerine' atanan yeni amirler bu yemek vesilesiyle 'birbirlerini' tanıma fırsatı buldular.
Polis evinin bahçesinde açık bir alanda yemek organize edilmişti. Oturma dizaynına da bir hayli önem vermişlerdi. İsme göre 'oturma' yeri hazırlanmıştı. Ancak resmi bir 'protokol' oturuşundan çok sade ve kaynaşmayı öne çıkaran bir ortam hâkimdi. Polis müdürleri de; 'aramıza' serptirilmişti.
Genç bir idealist bir 'kadro' izlenimi aldım. Ve hepsindeki ana 'idol' Merhum Gaffar Okkan 'gibi' halkla bütünleşmek.
Tabi; 'emniyetin' bütünlüğünü de 'bütünleşmeye' dâhil ederek.

***

Müdür yardımcılarının büyük bölümü 'şark' görevini Diyarbakır'da yapmış olanlar. Özellikle 1992 ila 1996 yılları arasında.
Tanıdık simalar. Zaten zamanla; 'onları' tanıyıp, icraatlarını ve düşüncelerini 'göreceğiz'.
Size daha önce İl Emniyet Müdürü Sağlam'la alakalı 'fikrimi' ve Diyarbakır'la alakalı 'düşüncelerini' bir önceki yazımda yazmıştım.
Zaten 'yemekte' neleri 'hedeflediğini' ve neleri düşündüğünü 'manşete' taşıdık. O nedenle; pek bu noktanın ayrıntısına eğilim göstermeyeceğim.
Sadece Türkiye'de 'kurumların da', önemli bir eksende 'demokratikleşme' açısından değişim gösterdiğine 'vurgu' yapmak istiyorum.

***

O da; Sağlam'ın Diyarbakır'da 'Toplum destekli' polisi geliştirmek ve bu alanda 'misyon' üstlenmek istediğini dillendirmesiydi.
Çünkü bu sözleri Polis'in 'önemli' bir açılım içerisinde olduğunu gösteriyordu. Bu anlamda dikkat çekiciydi.
"Polisi yörenin dilini de bilen arkadaşlarımızla takviye edeceğiz" Yani 'Kürtçe' dil bilen polisle artık 'halkla' diyalog sağlanacak.
Demem o ki; 'Bu kardeşlik ve huzur projesine' inanmalıyız ve toplumsal düzeyde 'katkı' sunmalıyız.
Ki yılların 'inkâr ve zulme' dayalı politikaları bertaraf edip, 'demokrasiyi' en zirve güçlü kimliğe kavuşturalım.

***

Bunun yolu da; 'Kendi kendimize güvenmemizden' geçiyor. Yeter ki 'öz güvenden' yoksun olmayalım. Yeter ki; 'bağnaz' düşüncelerin 'himayesine' girmeyelim.
Onun için de; 'katılım' daima çözümün ilk hamlesi olmuştur.  Şahsen 'umutluyum' ve bu umudumu du 'kaybetmek' istemiyorum.
Nitekim artık 'ülkenin' yönetiminden sorumlu olan 'şahsiyetler' ve bu ülkenin 'kurumları'. Sivil toplum örgütleri, kısacası herkes.
Şu gerçeğin 'idrakine' varmıştır. 'Sorunların silahla, şiddetle, kavgayla, kan dökmekle çözülemeyeceği'.

***

Bu anlamda; 'Kürt Sorununun Çözümü' noktasındaki 'Demokratikleşme Açılımı' önemli bir süreçtir.
7'den 70'e 72 milyon Türkiye’sinde herkese düşen tek görev; 'sorumluluk' bilincinde; 'kardeşlik' duygusunu filizlendirelim.
Çünkü 'o çınar' olduğu sürece vereceği dallarla 'ülke ve millet' büyüyecek. Yer küresinde bugün 'büyüyen' ülkeler ayakta.
Küçülmeyi ve 'bölünmeyi' yeğleyen, inkâra dayalı zihniyetlerle idare edilen ülkelerin 'akıbeti' malumunuzdur.
Yanı başımızda birçok örnek mevcuttur. Fazla söze de hacet yok.
Hayırlı Cumalar!