GERGİN GÜN VE KÜRT AÇILIMI!
Malumunuzdur! Dün Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasının 12’inci yıl dönümüydü.
Bu münasebetle; PKK’nın ‘geliştirdiği’ formatla Güneydoğu’nun ekseriyetinde sinirler geriliydi.
Korku, endişe, tehdit ‘hakim’ olmasından dolayı tansiyon bir hayli ciddi şekilde yüksekti. Diyarbakır’ın geneli dâhil olmak üzere bölge illerinde ‘bu’ endişe verici hava bir hayli hissediliyordu.
***
Şöyle ki; Diyarbakır uzun yıllar ilk kez yoğun bir ‘kepenk’ kapatma eylemine dahil oldu.
Diğer illerde de durum aynı. ‘Kepenkler’ inik, esnaf ‘evine’ çekilmiş vaziyette; cadde ve sokaklar bomboş.
İn-cin ‘oynuyor’ gibisinde idiyse de; bazı bölgeler ‘izinsiz ve korsan’ gösterilerle ‘savaş’ alanlarını çağrıştırdı.
Özellikle de ‘eylemlerin’ ön saflarında; çocuk ve gençlerin ‘yer alması’ da manidar bir durum.
ESNAF KEPENK İNDİRDİ?
Evet! Her ne kadar; ‘şiddet, öfke, taş ve Molotof kokteyllerin’ karışımıyla oluşan bir çatışma ortamı sokaklar da hakim idiyse de.
Şükürler olsun ki; ‘ölüm’ olmadı. Münferit ‘küçük çaplı’ yaralanma olayları yaşandıysa da; ‘tansiyonu’ artırıcı bir durum hâsıl olmadı.
Burda özellikle ‘halkın’ sağduyulu tavrı, polisin bu alanda ‘edindiği’ tecrübe ve toplumsal olaylara yaklaşım profesyonelliği..
En önemlisi ‘barışa’ herkesin ivme kazandırma noktasında hem fikir hareket etmesi.
***
İşte bu etkenler; ‘oluşan’ korku ve endişe verici ortam bölgenin genelinde icra ettiyse de ‘tahribatı’ düşük tuttu.
Sevindirici olan da; ‘olayların’ yeni olayları ‘körükleyen’ hadiselere neden olmayışıdır. Tabi dikkat çeken bir nokta var!
DTP’nin ‘bu günle’ alakalı; Batman dışında ‘herhangi’ bir aktivitenin içerisine girmeyişi. Bunun ‘etkisi’ çok diye düşünüyorum.
Aksi taktirde bir durum hasıl olsaydı; çok farklı bir atmosfer gelişebilirdi.
***
Neyse! Şuan için; hava giderek yumuşuyor. Dün yazıyı kaleme aldığım geç saatlerde kent genelinde ‘sükunet’ hakimdi.
Gündüz var olan ‘küçük çaplı’ eylemlerin aksine; ciddi bir durum gelişmedi. Sanırım bugün bir yürüyüş olacak!
İnanıyorum ki; bu yürüyüş de insanların yüreğine dolan ‘korku-endişe ve panik’ durumu haklı çıkaracak durumda olmaz.
Herşey ‘demokratik’ yasalara uygun ve sağduyulu bir ortamda geçmesi; bulunulan süreç açısından büyük kazanım.
***
Nitekim bu kadar gergin ve tansiyonu yüksek günde Diyarbakır’da ‘sürpriz ve güven’ geliştirici bir hareketlilik yaşandı.
Son günlerin ‘umutla’ bahsedildiği; kimine göre ‘Kürt Açılımı’, kimine göre ‘Demokratik Açılım’ kimine göre ‘Milli Mutabakat Projesi’!
Her ne ise! Dün bu açılımın mimarlarından İçişleri Bakanı Beşir Atalay Diyarbakır’daydı. Aslında; önceki geceden gelmişti.
Dün sabah ‘Güneydoğu’nun, sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve insanı ‘dokusuyla’ alakalı bir ‘açılım’ toplantısı yaptı.
BAKAN ATALAY’IN KAHVALTISI!
Öncelikle toplantının ‘içeriğine’ ve Bakan Atalay’ın ‘altı çizilen’ sözlerine geçmeden önce; iki noktayı ‘aydınlığa’ kavuşturmakta yarar var.
Çünkü benim gibi birçok kişinin dikkatini çeken bu iki noktadan biri; ‘toplantının’ yapıldığı yer, ikincisi ise ‘toplantıya’ davet edilenler.
Yani ‘ölçüt’ ve mesaj ne? Şöyle ki; ‘gazete ve televizyonların’ haber bültenlerini izlediyseniz fark etmişsinizdir.
Bugünkü gazetelerin birinci sayfalarına da yansıyacağı gibi; Bakan’a ‘Kepenk şoku’ başlığıyla verilen haberlerin ‘görüntü ve resimleri’!
***
Kepenklerin yüzde yüz inik olduğu Suriçi’nde; Bakan’ın ağırlanması ve toplantının burada icra edilmesi garip bir durum hasıl ediyor.
Çünkü ‘çok ciddi’ malzeme üreten bir görüntü gelişti. İsteyen istediği minvalde görüntüyü propaganda malzemesi olarak kullanabilir.
Nitekim kullanan da çok oldu, daha da olacak? Gelelim ‘katılıma’ icabet edenlerle alakalı ‘davet’ edilenlerin seçiciliğine.
Bakan’ın ‘açılım’ toplantısına davet edilen 38 isim kimlerden ‘teşekkül’ ettiği ve bu isimleri ‘kimin tercih’ ettiği.
***
Birçok kişi sorduğu için merak ettim! Sordum; kim bu isimleri belirledi diye? Gerek toplantıya katılanlar, gerekse diğer ilgililer?
Hatta ‘izinde’ bulunan Valilik Basın Müdürüne dahi sordum? Sonunda ekseriyetin kanaatiyle; Valiliğin ‘isimleri’ belirlediği ortaya çıktı.
Tabi buradaki merakım şundan; sanırım merak edip benden soranlar da aynı; düşünceyi taşıyorlar?
‘Sivil Toplum Örgütü’ temsilcilerinin dışında; ‘vasfı olmayan isimlerin’ orada yer almasındaki ‘gerekçe’ nedir?
***
Bakan Atalay’ın ‘Kürt sorunuyla’ alakalı; yürüttüğü çalışmanın ne anlama geldiğine gelince?
Ve orada yaptığı ‘açıklamanın’ satır aralarına nelerin sıkıştırılabileceğini. Öncelikle ifade edeyim; toplantıya katılanların bilgileri ışığında.
‘Olumlu’ ve gelecek açısından umut verici bir izlenim Bakan tarafından ‘verilmiş’! Her ne kadar; katılan 38 kişiden 2 düşüncenin karşı çıkışı olsa bile.
Sevgili Raif Türk’ün ve GGC Başkanı Faruk Balıkçının ifade ettiği gibi; ‘ortak mutabakata varıldı’!
YÜZYILIN TARİHİ FIRSATI?
Aslında Atalay’ın ‘mevzuya’ yaklaşım tarzı, sorunu dayandırdığı zemin ve takip edilmesi gereken ‘yol haritası’ son derece olumlu.
Şöyle ki; Başbakan’da, Cumhurbaşkanı Gül de. Kısacası ‘atmosferin’ yaratıldığı günden buyana hükümet cephesinde konuşan herkes; şunu net veriyor.
‘Paket’ yok! İşte maddeler, işte ‘reçete’ yok! ‘Yürütülen bir süreç’ var, ele alacağız, tartışacağız, ortak payda geliştirip, mutabakat sağlayacağız.
İşte o zaman ‘çözümü’ hep birlikte ‘masaya’ getirmiş olacağız.
***
En önemlisi de İnsan Hakları Derneği Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erbey’in ifade ettiği gibi ‘operasyonlar’ çözüm değil.
Atalay’da aynı fikirde. ‘Sorunu salt bir güvenlik zeminine oturtmak yanlış. Bunun en can alıcı yönü demokratikleşmedir’.
Çok ‘katılımcı’ ve geniş konseptli bir düşünce geliştirmek! Atalay bunu da; ‘görüşülenlerin’ farklı kulvarda olanların teşkil etmesi.
STK’ların, cemaatlerin, demokratik örgütlerin, sendikaların, kanaat önderlerinin ‘Nasıl bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz? Nasıl bir arada ve barış içinde yaşayabiliriz?’ sorularına birlikte cevaplar bulmak.
***
Sanırım; dünkü toplantıda masanın ucundakilerle masanın etrafındakiler ‘belli bir noktada’ mutabakat sağlamıştır.
Çünkü ‘o mutabakat’ bilinmelidir ki; Güneydoğu’nun 30 yıldan buyana süre gelen ‘sürecinin’ çözüme kavuşmadaki ana ‘sözleşmesi’ olacaktır.
O nedenle Atalay’ın şu sözlerini ciddi buluyorum:
‘Kapısını kapatanların kapısını tekrar çalıyoruz. Bu güzel atmosferin içine hepimiz girelim. Bu işte yan çizen siyasi partilere baskı yapacağız. Bu hepimizin sorunudur’
***
Evet! 100 yılda bir ‘yakalanan’ bir fırsat. Heba edilmemeli, birilerine de ‘kurban’ diye ‘koz’ olarak kullanılmamalı.
Güçlü ‘demokrasiye’ herkes güç ve kafa yormalı; ‘farklı söylem, farklı düşünce, farklı dil ve din’ gözetilmeden.
Sen-ben demeden; ‘herkes’ mevzuuyla alakalı ‘elini taşın altına’ koyması gerekir.
Çünkü bir fırsat, bir umut ve toplumsal bir kararlılık hasıl, ‘öyle’ ise sokağı savaş alanına ‘çevirmek’ niye?
Güzel bir hafta sonu dileğiyle.