GLADYO BİTMEDEN, HAVA DÜZELMEZ
Ankara'nın 'nabzı' hepimizin malumudur; hızlı ve yüksek bir ritimle atıyor. Kaygı verici bir durum hasıl!
O nedenle 'haftanın ilk gününde', Başkentin havasından ve yaydığı kokudan bahsetmek istiyorum.
Çünkü Ankara'dan oluşan en küçük rahatsızlık verici 'hadise' hiç kuşkusuz ki ülkenin dört bir yanına sirayet eder.
Tıpkı bir vücudu 'ayakta tutan ve yaşatan' kalp gibi. Kan dolaşımı ve o kanın pompalanması yönündeki ritmi; ölçüdür.
Ne kadar sağlıklı veya ne kadar sağlıksız 'işliyorsa' ülkedeki 'yaşam havası da' aynı ölçüde seyir etmektedir.
***
Şayet Ankara'da bir 'huzursuzluk, güvensizlik ve rahatsızlık' hasıl ise; bu demektir ki 'ülke' genel yapısıyla; huzursuz.
Hem toplumsal hem de kurumsal ölçekte! Şuan için Ankara hadiseler düzeyinde bir hayli 'yüklü' gündeme sahiptir.
Özellikle; Yasama, Yürütme ve Yargı 'üçgeninde', ciddi manada arayı açan bir 'ikilem' keskin bir şekilde seyretmektedir.
Kollama ve korumadan çok; 'açık arama' ve o açığı en 'yırtıcı' düzeyle siyasi ve ideolojik 'düşünce' noktasında pazarlamaktır.
Bu da ne yazık ki; yaydığı hava münasebetiyle toplumda 'ikilem' yaratıyor.
***
Kuşku, korku ve kaygı! Beri yanda güvensizlik, itibarsızlık! Öyle ki; 'iyi işler' olacak beklentisi bir anda 'kötü işler mi olacak' dedirtiyor.
Küskünlükler 'son buldu' artık barış sağlanacak! Kardeşlik, hoşgörü, birlik ve bütünlük gelişecek. Ötekileştirme gibi 'çağdışılık' olmayacak.
Kürt mü, Türk mü, Laz mı, Çerkez mi? Suni mi, Alevi mi? Farklılıklar bir zenginlik diye 'kabul' edilecek, bin yıllık 'birliktelik' devam edecek.
Kurumlar arasında 'kangrenleşmiş' hizipleşme giderilecek, artık uzlaşı hakim olacak? Kuvvetler ayrılığı 'çatışması' yaşanmayacak.
Statükocu ve devletçi 'geleneği' son bulacak; Devlet 'millet için vardır' mantığına dahil olunacak? Kutsal değer; Millet olacak!
***
Siyasilerin 'ülkeyi bedbaht' hale sokan bu kesici 'muhalif' anlayışları; yerini 'uzlaşı' demokratik, çağdaş ve barışçıl düzeye bırakacak.
Karşılıklı uzatılan 'zeytin' dallarıyla; hem Ankara'ya hem de ülkenin dört bir yanına 'istikrarı' yayacak. 'Siyasi rant uğruna'.
Ne halkın 'yarınları' ne de 'devletin bütünlüğü' heba edilmeyecek, 'derin düşüncelerin', Siyonist anlayışların 'figüranı' olmayacak.
Düşünceler ve siyasi duruşlar 'farklı' kulvarlarda icra edilse bile ana gaye ve temel hedef; 'Milletin ve Ülkenin' yarınları olmalı.
Ama nerde? Birden 'bu olumlu' hava seyir değişip, tam aksi noktada 'kaldığı' yerden yıkıma devam ediyor.
***
Kaygılar, korkular ve karanlık atmosfer 'yeniden' toplumun üzerine siniyor; 'yarınlar ne olacak' paniğiyle?
Bakın; hepimizde 'kaygılar' geliştiren son dönemlerdeki bir kaç 'hadiseyi' size satır başlarıyla aktarayım.
Başlangıçta 'güven ve huzur' diye olumlu bir hava yaratılıp ardından nasıl 'vahim' süreç geliştirildiğini.
Şöyle ki; 'Kürt Açılımı' hepimizin malumu! Siyasal İktidar Cumhuriyet Tarihinden bugüne kadar hiç bir siyasi iktidarın cesaret göstermediği;
'Bir adımı' icra etti. Ancak 'adımı' icrada 'yönetim' noktasında zafiyet ilk adımda gelişti.
***
İlk olarak 'Kürt Açılımı' denildi! Ardından 'Demokratik Açılım' diye isim değişikliğine gidildi. Derken; 'Milli Birlik Projesi' diye nokta konuldu.
Malum! Türkiye'deki 'siyasi ahlak', 'içi boş lafların' ekseninde kurgulandığı için; günlerce 'adımın' adı nedir diye tartışıldı.
Sonra 'konsesyum' oluşturuldu. Bir dizi görüşmeler yapıldı, etkili-yetkili, yetkisiz. Düşüncelere başvuruldu, katılım istendi.
Özellikle Güneydoğu insanı üzerinde 'olumlu ve duyguları' okşayan bir hava esti! Hele bir de; Kandil ve Mahmur'dan gelenler.
'Barış hemen şimdi' havasıyla ülkede ve bölgede 'iyi şeyler' olacak sözü; güven aldı.
***
İnsan hakları, Cezaevleri, Kürtçe isimler ve yayınlar noktasında 'milat' denilebilecek adımlar atıldı. Ama ne hikmetse; durum değişti.
Birden 'tam aksi' her şeyi 'kötü' noktada körükleyen bir istikamet oluşturuldu. Şiddet, kaos ve çatışma 'sokakları' savaş alanına çevirdi.
İnsanlar 'diri diri' ateşe verilerek yakıldı. Kitlesel gösterilerde 'öğrencilerin' üzerine silahlar doğrultulup ateş edilerek, katledildi.
Elinde kalaşnikofla caddeye çıkıp 'halkın üzerine' kurşun sıkan 'karanlık' adamlar türedi. İki kişinin de canını aldı.
DTP'nin kapatılması. En uzlaşmacı isimlerden Aysel Tuğluk ve Ahmet Türk 'vekillikten' düşürüldü, siyasi yasak getirildi.
***
'Kürt Açılımı' bitti denildi! Ve hepsinin 'üzerine' tuz-biber olabilecek; 7 masum Asker Tokat'ta şehit edildi.
Yani ardı ardına 'geliştirilen' ve hepsinin özünde 'provokatif' düşünce yatan olumsuz aktiviteler ülkenin kalp ritmini bozdu.
Herkeste ciddi bir 'soru' gelişti; eski günlere mi, 1993-1998'lere mi, Olağanüstü Hal yönetimlerine mi gidiyoruz?
Yoksa 12 Eylül'ün benzeri bir 'yapı mı' icra edilecek. Çünkü 'tarihsel' bir bakış ortaya konulduğunda; her icranın öncesi 'benzer olaylar' yaşanmıştır.
Son yıllarda 'uluslararası' literatürde isim alan 'Gladyo' tipi; yapılanmalar!
***
İşte bu yapıdır; ülkeyi ve milleti 'derin' korkulara salan! Ve ne hazindir ki; 'bu yapı', yıllar yılıdır 'bizleri ve sizleri' kullanmıştır.
Bilerek veya bilmeyerek 'oyunlarına' dâhil olmuşuzdur! Onun için şu gerçeği artık toplum olarak iyi görmemiz gerekir.
Ankara ' ne zaman' sağlıklı bir düşünce üretmeye kalkarsa; görüyoruz ki 'kalbin' ritmini sağlayan damarlardan farklı bir kan akışı oluyor.
Kimi sol kanattan, kimi sağ kanattan! Her biri farklı bir misyon ve görevle 'akışa' yelken açmışsa da; 'özü itibariyle' bir amaca hizmet ediyor.
O da; Gladyonun 'ta kendisidir'!
***
Bugün 'gün yüzüne' çıkan Ergenekon'un 'gerçek yüzü' ve hayat damarı 'Gladyo' değil mi? Yarınları 'karanlığa' boğan!
Toplumda hizipleşme, çatışma ve ötekileştirme gibi düşüncelerin üremesini sağlayan; aktivitelerin ekseriyeti bu organizasyonun planı.
Nitekim son olarak ortaya çıkan 'kirli çamaşırlar' bunun bir kanıtı. 33 Asker'in şehit edilmesi. Dağlıca Katliamı, Aktütün. Şemdinli.
Susurluk! Ve son Tokat'taki 7 askerin şehit edilmesi. Diyarbakır'da Aydın Erdem, Muş'ta Muhtar ve Lise Öğrencisinin vurulması.
Sonuç itibariyle şunu dillendirmek istiyorum! 'Gladyo' yapılanması yıkılmadığı müddetçe, ülkede 'iyi işlerin' olması mümkün değil.
***
Çünkü bu yapı 'her yere sirayet' ediyor. Kral çıplak 'diyeni' öldürüyor. Ya da; 'tehdit' savuruyor; sus diye!
Kurumsal anlamda 'müdahale' ediyor; 'devlet' elden gidiyor? 'Tabu' diye dokunulmaz kabul edilen yapıya 'eleştiri' yok!
Medya ‘ayağını denk’ alsın, benden misin, değil misin? 'Silah' en büyük güç; kimin elinde çoksa o muteber!
Güvensizlik ve kaos hasıl olsun ki; 'hep' var olunabilinsin. Anlayacağınız; 'her yerde' bitivermektedirler.
Ki yıllardır hep bu ülke ve millet 'planlarla' boğuşmanın nedeni ne?
***
TEKEL İŞÇİLERİ!
Dedik ya! Ankara’nın mevsimsel anlamda şuan için havası buz kesiyor'! TEKEL İşçileri işte bu buz kesici havada bugün 6'ıncı gün; sokakta!
Başkent'in göbeğinde; Kızılay'da çadır kurmuş! 'Emeğini ve hakkını' istemek için. Kararlı; 'geri dönüş' yok!
Her ne kadar 'üzerine' spreyle, biber gazı ve tazyikli suyla gelinse. Hatta 'düşman' misali; 'suya dökülürse'!
'Direniş var, yılgınlık yok' deyip; nasıl da 'Kefeni hazırladık da geldik' diyor. Türk-İş Genel Merkezinde bekleyiş var.
Yere serdikleri kartonlar üzerinde 'geceleyip-sabahlıyorlar'!
***
'Ekmek kavgasındaki' neden; 'işsizler' ordusuna katılmamak ve özelleştirme mağduru olmamak için! Bu direnişte Diyarbakır da var.
Hem de bin 125 işçiyi 'ilgilendiriyor'! Şuan ekseriyeti; Ankara'daki Kızılay çadırında; 'Türkiye sevdamız, ekmek için kavgamız' direnişinde.
Her ne kadar; 'Sendikal' savaşın perde arkasında yattığı söyleniyorsa da? Türk-İş'in 'gücünü zayıflatıp', Hak-İş'in 'işçi üzerinde' güçlendirmek.
Gibi söylentiler 'ağırlıkla' konuşuluyorsa da; burada kaybeden 'emekçi ve çalışandan' başka değil.
Özellikle de; Güneydoğudur!
***
Çünkü özelleştirme kapsamına alınan fabrikaların ekseriyeti Güneydoğu'da! Diyarbakır, Adıyaman, Bitlis ve Elazığ!
Her birinde bini aşkın işçi çalışıyor. Toplam 5 bin, ailelerini ve çevrelerini, sirayet ettiği kişileri hesaplarsanız.
50 bin 'insan' mağdur oluyor. Ve bu illerdeki 'tek fabrika' olan TEKEL Yaprak Tütün 'kapatılıyor'! Bence bu sosyal bir felaket.
Aslında 'bu işin bu rendeye geleceği' belliydi. Şöyle ki; 'yıllar önce' TEKEL'e kilit vuruldu. Sonra; 'tütün' alımına kota getirildi.
Ki Güneydoğu'da binlerce çiftçi 'tütün ekiminden' geçimini sağlıyordu.
***
Kota, kota kota deyip 'bu işi' devreden çıkardı. Türkiye 'ithalata' yöneldi. Sonunda; 'tütün' üretilmeyecekse!
O zaman fabrikalara ne hacet! Nasıl olsa; iki misli para verip 'dolar' düzeyinde ithal ediyoruz. Üretmeden, tüket!
Demem o ki; 'Bıçak kemiğe' dayandı! Şu da iyi bilinmelidir. İşçiler ne zaman meydana çıkarsa 'hoşgörüsüzlük' yaşanıyor.
Ve ardından da; 'toplumsal' hoşgörüsüzlükle; gladyolar devreye giriyor. Siyasal iktidar 'TEKEL İşçisinin' sesine kulak vermeli.
Güneydoğu'nun 'tek bacası' tüten Yaprak Tütün Fabrikalarına 'kilit' yerine daha aktiviteyi yükselten; yapıya gitmeli.
Yoksa 'tazyikli suyla' işçiyi suya düşürmek, iktidarı düşürmeye döner!