HADİSELERE LİMON SIKILIYOR?
Farkında mısınız, değil misiniz bilemiyorum!.. Ama mutlaka 'olup-biten' anlamında sizde oluşan bir hissiyat illaki vakidir.
Çünkü 'durum' bariz ve aleni bir şekilde; icra ediliyor!.. Şöyle ki; dikkat ederseniz Güneydoğu'dan söz edilince 'belli' bir irkilme var.
Özellikle de; 'hadiseler' noktasında!. Ancak 'çözüm ve muhatap' ve yargılama noktasında 'mevzuular' gözardı ediliyor.
Hiçbiri 'belli bir noktadan' sonra ciddi bir mecrada yol almıyor. Bilakis; üçüncü adımdan sonra 'farklı' bir mecra gelişiyor.
Sosyal, Siyasal, Ekonomik ve Kültürel!.. Mevzuuların 'konu başlığı' önemli değil. Yeter ki; hadisenin çıkış noktası belli olsun.
Eğer 'Güneydoğu'nun coğrafik' yapısı ve iç hayat kriterleriyle alakalıysa; 'önemsiz' işlevsiz ve sıradan hadiselerdir.
Ne yazıktir ki en can alıcı ve bölgenin kaderini teşkil edecek mevzuular dahi bu 'kisvede' kimlik kazandırıyor.
Yani 'önemli' bir kurban.. Genel gerekçelere baktığımızda; hep bildik 'tanım ve ifadeler çıkmaktadır.
***
'Ya devletin bekası, ya da Milli Birlik ve Bütünlüğün menfaatleri veya en 'hasimane', Mesleki taassup vuku buluyor..
Aleni mi, mağdur mu, sabit suçlu mu, ulu orta zaiyat mı, güpegündüz kayıp mı, kan, gözyaşı ve şiddet mi, önemli değil.
Elle tutulsa, gözle görülse, gün ortasında icra etse bile, 'farklı' bir durum hasıl olması mümkün değil. Farklı bir işlem yok.
Bakış alanı 'seri bir şekilde' daralır, aydınlık 'karanlığa' yönelir, belge, doküman, şahit, yer-zaman, 'hayali' bir kimliğe alınır..
Ve bir süre sonra; 'olamaz, nasıl olur?' çığlıkları attıran bir 'süreçle' hadise 'kimlik' erozyonuna uğrayarak, 'hiç' olur..
Bakınız son günlerde Güneydoğu'da 'vuku' bulan, düne, bugüne ve geçmişe yönelik 'hadiselerin' uğratılmak istenilen akıbeti.
Bölge insanı kadar Türkiye kamuoyunun da yakından takip ettiği bir kaç hadiseyi bu minvalde örnek vermek istiyorum.
Ciddiyetin 'nasıl', 'ciddiyetsizleştirilerek', sulandırıldığı, 'hassasiyetlerin' nasıl 'hasıraltı' edildiği ve kimlerin 'kimler' tarafından kollandığı?
***
Evet!.. Akıl almaz senaryoların nasıl 'mevzuulara' limon sıkarak, tadını ve gidişatını daha iyi kavrayabiliriz?
Şöyle ki, hepimizin malumudur!.. 'Kürt Açılımıyla' alakalı süreç. Bugün 'ekseninde' neler geliştiriliyor, nelerin 'hesapları yapılıyor.
Hükümet, Muhalefet, DTP, PKK ve İmralı 'arasında' örülen ağ ve dokulan mekik.. Neyse; yazı kurgum 'Kürt Açılımı' üzerinde olmayacak.
Tamamen; Güneydoğu'nun 'Faili meçhul cinayetler' davası olarak görülen; 'Temizöz Davası ve Küçük Ceylan'ın akibetiyle' alakalı olacak..
Yani Güneydoğu'nun 'Ergenekonu'!.. Davanın ilk adımından yani 'iddianamenin' hazırlanılmasına başlandığı günden buyana 'gariplik' söz konusu.
Özellikle Mahkeme 'heyetine', Savcıya ve de davanın 'gizli-aleni' tanıklarına 'karşı' ciddi bir 'kuşatma' var!..
Hafızaları tazelersek!.. İddianamenin savcısı 'Yaz kararnamesine' alınmak istendi HSYK tarafından. Ki uzun süre 'pazarlık' konusu oldu.
Sonunda 'pes' edildi. Ardından; İddianamenin', gizli tanık-sanıkları 'ifade değiştirmeye' ve Savcılara yönelik 'suçlamalara' başladı.
***
'Tükenmez Kalem ve Sokak Lambası'!.. 'Ağız birliği' yaparcasına; 'iddianame' üzerinde limon sıkarak, sulandırmaya çalıştı.
Bu esnada 'davanın kilit ismi', Binzet 'Rüşvetle' susturulmaya çalışıldı. 30 bin TL karşısında 'ifadeleri' geri al diye!..
Ve geçtiğimiz hafta 'yaşanan' son gelişme!.. Temizöz ve müdahil avukatları 'Mahkeme Heyetiyle' alakalı 'reddi hakim' talebinde bulundu.
Davayı gören 6. Ağır Ceza Mahkemesi 'kabul ederek' dosyayı bir üst mahkeme olan 4. Ağır Ceza'ya göndermişti. O da; 'reddi hakim' talebini reddetti.
Yani dava yeniden 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek? Tabi bunlar 'davanın' süreciyle alakalı.. Önemli husus ise, 'Dava Sanığının' kollanması.
Albay Cemal Temizöz!.. Aylardır 'tutuklu' ve hakkında 9 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor, çünkü 20 cinayetten sorumlu!..
Ama gel gör ki; 'halen' vazifeli subay. Yani muvazzaf subay. Maaşını 'her ay' tıkır tıkır alıyor. Bir de; 'avukat' ücretini Genelkurmay ödüyor.
Kaldığı cezaevi ise; Askeri cezaevi!.. Emir komuta zinciri de düşünürsek; 'el bebek, gül bebek'!..
***
Sanırım Ergenekon davasında 'yargılanan' ve Silivri Cezaevinde kalan 'askeri komutanlar', durumu kıskanıyorlardır, görülen 'farklı' işlemden dolayı.
Buarada; bugün Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar 'Yeni hizmet binalarında' basın açıklaması yapacak.
Açıklamasının ana konusu; kamuoyunda 'JİTEM DAVASI' olarak bilinen davadaki 'sıcak' gelişmelerle alakalı olacak.
Çünkü bu davanın son duruşmasında; iki avukat 'salon' dışına çıkarılmıştı. Ayrıca eski Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu da, ciddi bir iddiada bulunmuştu.
Temizöz'ün 'ek ifade' vermek üzere Adliye'ye çağrıldığı gün, 'üst rütbeli' bir komutanın, Adliye'de görüşme yaptığını söylemişti.
Tabi bu iddianın Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 'yazılı' olarak doğru olmadığı bildirilmişti.
***
Gelelim 14 yaşındaki Küçük Ceylan Önkol 'hadisesine'!.. Soruşturmadaki gizlilik kararının kaldırılmasına yapılan itirazı 2'nci Ağır Ceza reddetti.
Hadisenin vuku bulduğu günden bugüne 'neler olup bittiğini' az çok biliyorsunuz? Çünkü bir hayli kamuoyunda tartışma konusu oldu?
Küçük Ceylan 'Nerden geldi, hangi patlayıcıyla' paramparça olduğu konusunda; sorular cevap aradı. Sonunda 'tartışmalı' cevap geldi.
"Bombaatar' Ceylan'ı öldürmüş.. ‘Daha önce bölgeye atılan 40 milimetrelik bomba atar mühimatının tahra ile vurulmasıyla patlaması sonucu öldü’
Bilirkişi raporuna göre. Ama ne hikmetse; akabinde 'davaya' gizlilik getirildi. Öyle ki, Ceylan'ın Avukatına bile 'gizlilik' uygulanıyor.
Peki gizlilik nedir? Durumun 'basına' yansıması anlamındaki 'sansürden mi?' yoksa bir şeylerin 'saklı' kalması gerektiğinden midir?
Veya 'Devletin Milli Menfaatı' icabı? Bilemiyorum!.. Bildiğim; Türkiye'nin bir Hukuk Devleti 'olduğu'.. Ve yargının da özgür ve bağımsız olduğu.
Ana ilkelerin de şeffaf ve demokrasiye özgü nizam gördüğü.. Galiba 'çıkmaz' bir durum vaki!.. Onu da; bir çok dava gibi 'AİHM' de göreceğiz.
***
..Ve Ahmet Aydın hadisesi!..
Nihayet!.. Sonunda fısıltı gazetesiyle üretilen haberler 'gerçeğiyle' buluştu. 'Gitti, gidecek, kalacak' soruları; cevap buldu.
İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Ahmet Aydın'ın 'akıbeti' belli oldu. İçişleri Bakanlığı'nın bu yöndeki 'hükmü' resmileşti.
Aydın dün itibariyle İstanbul Vali Yardımcısı oldu. Çünkü; atamasına ilişkin karar resmi gazetede yayımlandı.
Evet!.. 4 yılı aşan uzun bir dönem Diyarbakır'da görev yaptı. Daha doğrusu bu süre içerisinde yapmadığı görev kalmadı.
Hani derler ya, 'beş parmağında beş marifet' misali. Diyarbakırspor Kulüp Başkanlığı mı, Sur Belediye Başkanlığı mı?
Vali Yardımcılığı mı, İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği mi, İl Valiliği Hizmet Vakfı Başkanlığı mı? Hangi görevi yapmadı ki.
Ve bugün; 'bu kadar' ciddi bir yapı içerisinde faaliyet gösteren, 'kendini de' kabullendiren Aydın gidiyor?
Her bürokrat için bu vaka hasıl olur? Ancak; durumda 'siyasi bir' husumet vakıfsa işte ayıp ve hüzün burada.
***
Aydın 'görev süresi' içerisinde hep doğruları icra etti demek yanlış olacağı gibi; 'yanlışları' çoktu demek de abes olur.
Ama şunu ifade edebilirim; 'bıraktığı' intiba bir çok bürokratın 'ulaşamadığı' pozitif bir kazanımda.. Onun için de; ayrılışı üzecek.
Bir de 'öfke' geliştirecek. O da; 'atamanın' arkasındaki 'siyasi kimlik ve siyasi karar'.. Nitekim dün bu minvalde bir tepki gelişti.
İl Koordinasyon Kurulu toplantısında, kentin 'mevcut sosyo-ekonomik' durumunun konuşulduğu esnada gösterildi.
"Siyasiler hizmet üreten insanlarla uğraşmak yerine, hizmet üretmeye çaba göstersinler" diye!..
Evet!.. Her şerde bir hayır var? Bu hamur bir süre daha 'su alacak' gibi görünüyor..
Bekleyip göreceğiz!..
Biz yine de, Aydın'a 'hem geçmiş olsun diyoruz, hem de yeni görevinde başarılar diliyoruz..