HAKKIN TALEBİ SUÇ MU?

Eşitlik...
Adalet...
Ve hakkaniyet...
Toplum için üç önemli "ana" ilke.
Sahi;
Bu üç ilkeyi talep etmek ve bunların varlığı için mücadele etmek "suç" teşkil ediyor mu?
Ya da toplum ölçeğinde "ayırımcılık" gibi önemli bir "suç" nizamına giriyor mu?
Daha açık bir ifadeyle;
İster birey, ister toplum, isterseniz bir başka oluşum bunları istiyor diye potansiyel suçlu görülür mü?
Böyle bir bakış; "vicdana ve izana" zulümdür.
Doğrusu "olmaması" gerekir!

* * *

Nitekim!
12 Eylül'ün "ürünü" diye söz ettiğimiz kırmızı kaplı kitabın dibacesinde bile bu durum açıkça ifade ediliyor.
Bu taleplerin;
Bireyin demokratik haklarını içerdiğini.
Dahası bu kriterlerin Sosyal Hukuk Devletinin "varlık" temelini teşkil ediyor.
Yani; olmazsa olmazıdır.
Bilakis;
Yokluğu, inkârı ve kabulsüzlüğü "suç" teşkil ettiği gibi ayırımcılıktır.
Totaliter, statükocu ve gelenekçi zihniyetin; "rejim" anlayışıdır.
Çünkü;
Eşitliğin, Adaletin ve Hakkaniyetin "ikmal" etmediği toplumlarda bu kriterlerin "tam aksi" durumu kaçınılmazdır.
Yani;
Eşitsizlik, Adaletsizlik ve Hakkaniyetsizlik icra eder.
O zaman da;
Birey de, toplum da veya başka oluşumlar da "kendisine" özgü bir rota çizer.
Eşitlik benim eşitliğim.
Adalet benim adaletim.
Hakkaniyet benim hakkaniyetim diye.

* * *

İşte;
Ülkenin hal-i pür melali.
Ne hazindir ki yıllardan beridir bu "halin" batağı vaki.
Ülke ve millet "dinamikleri" öylesine, "bozuk dişliler" arasında ezilme yaşamıştır ki;
Bu üç önemli "etken" bile kendi cenahında "tahribata" uğramıştır
Diyebilir miyiz ki;
Devlet nizamı "eşitlik" ilkesine uygun davranıyor?
Adalet mekanizması "adil" bir içtihat içerisinde bulunuyor.
Veya Hakkaniyet..
Mümkün değil; "natürel" bir kimlik içerdiğini.
Olmadığı içindir ki; Kardeş kavgası yaşanıyor.
Olmadığı içindir ki; Kardeş kavgası sona erdirilmiyor.
Biz Kürtler.
Bu ülkenin; "asil" unsurları olmamıza rağmen.
Bağımsızlık "savaşını" omuz omuza vermemize rağmen,
Milli mücadelede birlikte, savaş verirken.
Cumhuriyet'i birlikte "ilan" ederken; "eşittik".
Adalette, Hakkaniyette, Eşitlikte "o zaman" kâmildi.
Peki sonra;

* * *

Ne olduğu da, Eşitlik, Adalet ve Hakkaniyet "mecrasından" çıktı.
Statükocu "baronların" üstün ırk sınıfına kabul edilmeleriyle; oluştu.
Ergenekon bu yapının; üreme merkezi.
Ve Kürtlerin "insani" talepleri suç olarak kabul edilmeye başlandı.
İster Anayasal,
İster Kanunlar düzeyinde ve tabi ki "vicdani" muhasebeyle.
Eşitlik, Adalet ve Hakkaniyet terazisinde;
Kürtlerin "taleplerinin" yüzde 80-90'ı tartılsın; "suç ve ayırımcılık" vasfı nedir diye?
Sanmıyorum ki;
Zerre-i miskal bir "suç" unsuru ve vasfı olsun.
Akla ziyan değil mi;
Bulgaristan’da, Yunanistan'da, Almanya'da Türkler için "Ana Dilde" eğitim isteminde bulunacaksın.
Sonra;
Kendi ülkende ve birlikte bağımsızlık mücadelesi verdiğin Kürtlere "Ana Dilde" eğitime yok diyeceksin?
Reddedeceksin!

* * *

Sonuç itibariyle;
Etki ve tepkinin ne yazık ki bugün acı faturasını toplum düzeyinde ödüyoruz.
Hem Türkler.
Hem Kürtler.
Dün de ifade ettim. Bir önceki gün de.
Türkiye "değişim ve gelişim" sürecini ihtiva etmektedir.
Demokratik bir "yol" koşusunda ilerliyor.
Adaletin "adil" olması,
Eşitliğin "topyekûn" olması,
Hakkaniyetin "bir bütünlük" arz etmesi için; önemli icraatlar yapılıyor.
Amma velâkin;
Aciliyet ihtiva eden, yılların "kanayan" meseleleri karşısında "samimiyet" sorgulaması vaki.
Bir adım ileri, iki adım geri misali.
Kürt sorununun çözümüyle alakalı bir rüzgâr estirildi.
Umutlar oluştu; "sorun" çözülüyor.
Eşitlik, Adalet ve Hakkaniyet "kâmil" oluyor diye.
Ki hala da; "o umut" bende hâsıl. Ama erime göstermiyor da değil.

* * *

Bugün;
Soruna "çatallaştırıcı" bir bakış konularak; "komplike" değil, ayırımla birşeylerin hesabı yapılıyor.
Kürt sorunu.
PKK sorunu.
Vahim bir yanlışlık içerisine girilerek, ayrı bir düzleme sahip olduğu ifade ediliyor.
Tam aksine.
Bu neye benziyor biliyor musunuz; Yumurta, Tavuk düşüncesi.
Velhasıl;
Hiçbir zorba güç; "adaletsizliği, eşitsizliği ve hakkaniyetsizliği" "adil" bir istek diye dayatamaz.
Üzerine de bina dikemez.
Yanlış bir düşünce. Yoldan sapmış otomobil misali.
Dil, din, renk ve ırk "gözetilmez" insanlar insan olduğu için; "kutsal" sayılır.
Kutsal sayılan varlık için de;
Eşitlik, Adalet ve Hakkaniyette "topyekûndur".
Ötekisi, berisi yok!

* * *

Demem o ki;
PKK neden büyüdü.
Gençler neden dağa çıktı-çıkıyor?
Silah neden hak arama aracı diye seçildi?
Şiddet, terör, çatışma, kan, barut ve gözyaşı neden özgürlük mücadelesi diye söylendi?
Hepsinin "ortak" payda nedeni yukarıda sıraladığım;
Eşitlik,
Adalet,
Ve Hakkaniyetin "olmaması" yüzündendi.
Olmadığı için..
Olması istendiği için..
Ne oldu;
Eşitlik, Adalet ve Hakkaniyet bu kez "kendi" istemi doğrultusunda sağlamaya çalıştı.
Özetle;
Etki-tepki karışımıyla büyüyüp bugünlere gelindi.
Kimse "hikmeti" üzerine samimiyet ihtiva etmeyince; "hadise" çıkmaz sokak misali aşılmaz hale geldi.

* * *

Altan'ın ifade ettiği gibi;
Savaşı durdurmak.
Kürt ve Türk çocuklarını kurtarmak.
Bu ülkeyi dünyanın hayran olacağı bir zenginliğe ve güce kavuşturmak istiyorsanız.
Vicdanın ve adaletin emirlerine uymanız, eşitliği "samimiyetle" kabul etmeniz gerekir."
Yoksa
Ellere, dillere, yüreklere ve beyinlere "pranga" vurmakla bir yere varılamaz.
Kendine özgü;
Adalet, Eşitlik ve Hakkaniyet anlayışına "kimse" kanmaz!
Dün Diyarbakır'da görülen dava;
Hiçbir sanık "silahlı" eylemle suçlanmıyor.
Hepsi "illegal" siyasetin; suçlusu diye yargılanıyor.
Salt bu eksen bile;
Üzerine kafa yorduğumuz "üç etkeni" samimiyet sorgusuna almaktadır.
Adalette, eşitlikte, hakkaniyette hepimiz içindir; birilerine özgü değil.