Hal-i pür melalimiz; Yangın körüğü!

Ah şu;

Uzlaşmazlığımızın hal-i çirkefliği var ya!

Türkiye.

Ve bölgemiz açısından; “ölümcül” bir hastalık.

Kurtulamıyoruz,

Kurtulmamıza da imkân verilmiyor.

Öylesine derin ki;

Ülkenin,

Siyasetin,

Yönetim mekanizmasının, “en haşin” çıkmaz-aşmazı.

***

Ne yazık ki;

Bu batağın ana etkeni de, “siyasi” mülahazanın, çatışma kültürüne odaklı, faaliyet göstermesidir.

Her ne kadar,

Anayasa da,

Siyaset kültürün de,

Rejim’in işlev gören dallarında “demokrasi” denilen, uzlaşı kavramı diye vurgu var ise de; işlemiyor.

Doku bozukluğu yönetimsel yapının her alanında hâkim!

Var olan;

Kutuplaşma.

Hizip.

Kin, nefret ve “inatlaşma” gayretkeşliği.

Kesintisiz;

Olumsuzluğu “körüklemek”.

***

Hiç kuşkusuz ki;

Ülkenin ulusal sorunlarının başında, “Kürt meselesi” gelmektedir.

30 yıldır ki, evveliyatını saymıyorum.

Bu eksende yaşanan bir çatışma ortamı var.

Her gün canlar toprağa düşüyor.

Gün;

Çatışmasız, silahsız ve ölümsüz geçmiyor.

Asker,

Polis,

Korucu

Ve eline silah alıp dağa giden Kürt genci.

“Kirli bir savaş”.

Dayatılan; “kardeş” kavgası!

***

Haşin bir şekilde hız kesmiyor.

Operasyonlar,

Yol kesmeler,

Baskınlar, çatışmalar.

Çeyrek asırdır,

Yaşanan ve yaşatılan “şiddet sarmalı” içerisinde hakikati görmede kafalar kuma gömülü!

Korku ve panik içinde;

Olup-biten “güvenlik” konseptine havale edilmiş.

Kim daha çok öldürürse!

Artık, günlük “rakamlar” tartışılır hale gelindi.

***

Ne yazık ki;

Ülkeyi yönetenler,

Kürtler adına siyaset yapma iddiasında olanlar sırca köşklerinde, “kendilerine” has durumdan vazife çıkarıyor.

Hele ki;

Türk ve Kürt elitleri.

Tehlikenin farkında değil diyemiyorum, farkındalar.

Ama hakikate karşı; “görmeze” takılıyorlar.

***

Kimse,

“Ateşe” su dökme.

Ya da,

Fitili ateşlenen, süreci ikame uğratmak çabasında değil...

Sen-ben,

Hesabıyla, mevzu ya odaklı “ideolojik” çatışma kültürünü, dayatıyor.

Uzlaşı yok.

Karşılıklı,

Empati geliştirip, “derdi ve hissi duyguya” adapte olunmuyor.

Hep, ezber,

Hep önyargı

Hep mahalle baskısı.

***

Ahali önünde ayrı.

Kapalı kapılar ardında ayrı fikri beyana dayalı, siyaset icra ediyorlar.

Haydi;

“Uzlaşma” masasına deniliyor.

Kimi,

Masaya takılıyor,

Kimi, sandalyelere,

Kimi, bulunan mekâna,

Kimi de, “o olursa ben yokum”, cahiliye devrini andıran kısır çekişmeye dayalı, “zihniyet” fakirliğiyle bahane üretiyor.

Olmaz diye!

***

Şimdi;

Diyebilir misiniz ki, “Kürt meselesi”,

PKK’sız,

Ya da KCK’sız,

Veya Abdullah Öcalan’sız “çözüm” geliştirilebilinir?

Ya da;

BDP’yi, “muhatap” almadan.

Beri yanda;

Türkiye’deki diğer “Kürt” oluşumlar.

Onlarsız olur mu?

Diğer yandan;

CHP’siz,

Ve tabi ki MHP”siz de olmaz.

***

Dahası;

Türkiye’deki Türkler dâhil olmak üzere diğer tüm “etnik” kimlikler.

Hatta, Ortadoğu’daki yapı.

Masanın,

Etrafında “rol” almadıkları, müddetçe, uzlaşı sağlanamaz.

Ama biz hala; “ayrıştırıcı” tezlere takılmış vaziyetteyiz!

***

Kral çıplak diyen de.

Ya yandaş,

Ya candan,

Ya da “ayrıştırıcı” veya “bölücü” elbisesine mahkûm ediliyor.

Bir ileri, iki geri misali!

***

İşte,

Bu aleni “harap” vaziyetle;

Dökülen kan,

Yaşanan olaylar aslında  “bıçak kemiğe dayandı”  sözünü dayatırcasına kin ve nefrete ilave düşmanlık körükletiyor.

Şu bir gerçektir;

Bölge insanı yani Kürtler.

Ki beri yanda, Türkler.

Ülkedeki diğer, “etnik” kimlikler.

Şükür Allaha ki,

Ülkenin idarecilerinin,

Meselenin etrafındaki tarafların “hal-i vaziyetlerine” prim vermiyor.

Kanmıyor!

***

Yaşanan vahşete,

Zulme ve dökülen kana rağmen oynanmak istenen ‘ayrılık’ oyununa gelmiyor.

Gelmemeye de gayret gösterdi.

Ama diyeceksiniz ki;

Peki, şimdi aynı noktada mıyız, ya da noktalarda mıyız?

Sanmıyorum.

Vahim derecede;

Şuan karşılıklı olarak “düşman” cephesine doğru sabır sınanıyor.

Tepeden inme konuşmalar var ki o da, “durumun” tuz biberi!

Gözyaşlarına,

Ağıtlara,

Ve bağrı yanık anne ve babaların, “yüreklerine”, ölümden öteye sözleriyle “kor ateşi” düşürüyorlar.

***

Hep derim; ülkedeki kardeşlik bağları güçlü.

Bin yıllık bir “bağlılık”  geçmişi var.

Et-tırnak misali.

Ama yeni nesil öyle değil.

Çünkü şiddet sarmalı içerisinde, büyüyüp-gelişiyor.

Hatırlarsanız;

Şehitlikteki okul saldırısına ilişkin şöyle demiştim.

Bugün okul basan,

Okul yakmaya çalışan ve bunu 5–6 yaşındaki çocuklara aldırış etmeden yapan, “neslin” fitilini ateşlediği, “düşmanlık.”

Aynı meyanda batı illerinde, “Kürtlere ve Kürtlere ait” işyerlerine yapılan saldırılar.

Herkesi ürkütmeli.

Ve bu herkesçe görülmeli.

***

Hele ki;

Toplumu yönetmeye soyunanlar!

Yoksa

“Nasıl olsa halk şiddete alıştı” denilip, vurdumduymazlığa kürek sallanırsa.

“Çözüme yönelik”,

İradesini ve iradeleri görmezden gelirse.

Ki şuan ki, hal-i çirkef bu meyanda.

Onun için; “aman” dikkat diyorum!

Bakın,

Dün burada, birçok mesajı sıraladım.

Meseleye; kim ve kimler nasıl bakıyor diye!

***

Türkiye,

Çok ciddi bir zaman tüneli içerisinde bulunuyor.

Özellikle;

Kendi iç dünyasında, “birliğe, kardeşliği ve bütünlüğü” ihtiyacı var.

İşte bu acil ihtiyaç da; “Kürt meselenin” çözümüyle, sağlanabilinir.

Onun için;

Çok ama çok ivedi bir şekilde, “diyalog” koridorları açılmalı.

Herkes ama herkes.

***

Başbakan Erdoğan,

CHP Lideri Kılıçdaroğlu,

MHP Lideri Bahçeli

Ve BDP Genel Başkanı Demirtaş...

Özellikle, “siyasi” aktör ve liderler.

Ne koltuk,

Ne oy ne de kısa vadeli “istikbal” hesabına girmeden.

Toplumsal,

Ülke ve millet menfaatine, gerekirse “koltuğu ve iktidarı” bırakarak; “çözüm” yoluna girmelidir.

***

Aksi takdirde bu duyarsızlık;

Hem sizi

Hem toplumu,

Hem de bizleri önü alınamaz bir alevin içine sokar ki.

Bilesiniz ki;

O zaman hepimiz birlikte yanarız.

Kurtaranımız da olmaz!

Çünkü

Üstadın ifadesiyle hal-i pür melalimizin bulunduğu tünel, böyle gösteriyor.