Halk patron ise, herkes uymalı!
Gündeme ait mevzuular.
Özellikle;
Kürtlerin talep ve istemi.
Şiddet ve terör.
Komplike bir yapıyla; “keskin bıçak” misali.
Hassasiyeti.
Ve tabi ki kendisine has “kırmızı çizgileri” mevcut.
***
Bakınız,
Hafta sonu, bu “istikametteki” trafik hayli yoğundu!
Özellikle;
Bölgemizde beri yanda, Kuzey Irak’ta.
Ve aynı zaman da Kandil!
Yapılan görüşmeler.
Bu arada;
Diyarbakır’da düzenlenen toplantı ve seminer ile miting.
Siyasilerin açıklamaları.
***
Doğrusu,
Her biri kendi ölçeğinde, “önem” arz edici.
Hele ki, sürece “ivme” kazandırma noktasında, destek verici!
Tabi;
Bunları az sonra özetle hasb-i hal edeceğiz.
Ancak, ben öncelikle “toplumsal olgunluğa” dikkat çekmek istiyorum.
Şöyle ki; son bir haftalık zaman dilimine bir bakın.
Özelliklen de;
Süreci “akim” kılma noktasındaki provokatif girişimlere olan alaka.
Mesela; “tutanakların” kamuoyuna kışkırtma gayesiyle yansıması.
***
Malum,
İçerik ve konuşulanlar Editöryal süzgece dâhil olmadan aynen, yayınlandı.
Ki ana hedef;
Süreci “provoke” etmek.
En önemlisi toplumsal tepki yaratılarak, bundan farklı bir macera çıkarmak.
Ama gel gör ki;
Toplumsal olgunlukla bu gaye; “evdeki hesap çarşıya uymadı” misali oldu.
Her ne kadar;
İçerik “yenilir-yutulur” üzerinde tartışılır nokta da hâsıl ise de o gaye; “kursakta” kaldı diyebiliriz!
***
Bakınız;
Ne aleyhte, ne lehte özellikle halktan “ortamı geren” gerici bir tavır yok.
Sessiz!
Her ne kadar; “sessizlik hayra alamet değil” deniliyorsa da.
Sonucu bekliyor.
Hava raporu gibi;
Alınan anket sonuçları dahi; “sarsıntı yok” diyor.
Körükleyici veri ortaya koyulamıyor.
Bu ne demektir.
Halk.
Tabi ki sadece Güneydoğu değil.
Ülkenin dört bir yanında halkta; “olgun” bir bekleyiş ve seyir var.
İstenilen; “barışa” ulaşabilmek.
***
Bir dostun ifadesiyle; bu ülkenin patronu halktır!
Elbette ki.
Patron, şunu istiyor.
Ki bu ülkenin patronu halk olduğuna göre.
Evet, halk diyor ki;
Kan dursun.
Gözyaşları dinsin.
Kardeş kavgası, bitsin.
Herkes, birlik ve beraberlik içerisinde, eşit ve özgür yaşasın.
Yeter silahların konuştuğu.
Evlatlar ölmesin.
***
Dikkat ediyorum,
Bir iki yayıncı kuruluş dışında;
Ve köşe işgalcilerden başka herkeste “metanet” hâkim!
Bu da hayra yöneliktir.
Neyi ifade etmektedir;
“Neye mal olursa olsun” bu süreç barışla noktalanmalıdır.
Evet,
Patron halk ise, çalışanları gereğini yerine getirmek zorunda.
Siyasiler de,
Parlamento da, hükümette geri adım atmamalı.
***
Öyle bir hal-i durum yaşanıyorsa.
İşte o zaman;
O sessizlik hali, “volkan” gibi patlar ki; maazallah!
Onun içindir ki;
Tüm aktörler sağlanan süreçte “kararlılık” gösteriyor.
***
Gelirsek;
Kandil’e giden BDP heyetine ve oradan, kamuoyuna yansıyan “sürece” ait taahhüde.
Kandil, Öcalan’a ve sürece “tam” destek verdiğini söylüyor.
Bunun için de, ilk “olumlu” adımı da, eldeki tutsakları salı vermekle gösterecek.
Bekleyip-göreceğiz!
***
Dün,
Ahmet Türk Kandil’in “analizine” ilişkin soruyu şu şekilde yanıtladı;
“Adalet, hak ve hukuku ön plana çıkarırsak sorun olmaz.”
Dikkat edilirse;
Öcalan’ın mektup ve konuşma içeriğinde de aynı vurgu var.
Güçlü,
Radikal tam bir demokrasi.
Ve bir hukuk devleti!
Sivil bir Anayasa!
Yani; herkesin her vatandaşın istediği ve talep ettiği istem.
Farklı bir durum yok!
***
O zaman;
Bölünmeden,
Özerklikten,
Federatif yapıdan, “söz edip”, ortamı geren.
Korku salıp; Türkiye bölünüyor diyen zihniyetin “samimi” olmadığı da aşikâr oluyor.
***
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker.
Cumartesi günü ziyarete geldi.
Akşam da, meslektaşlarla birlikte, yemek yedik.
Elbette ki,
Görüşme ve yemekteki sohbet, “süreç” ve yaşanılanlardı.
Eker’in şu sözü dikkat çekiciydi.
“Provokasyonların çok konuşulmaması gerekir”.
***
Aynen.
Çünkü
Meselenin kendisine has özelliği ve kırmızıçizgileri var.
Sinir uçları açık,
Mevzuu ve süreçte konuşması gerekenler konuşmalı.
Diğerleri “susmalı”.
Çünkü “hastalığı yaratan, yarayı kanatan” malumunuz üzre parazitlerdir.
İşte bu parazitler “yer” edinmemeli, konuşmamalı!
***
Her ay;
Muttad olarak yapılan Diyarbakır küçük Millet Meclisi toplantısı önceki gün yapıldı.
Siyasiler.
Kanaat önderleri, farklı bileşenler katılım göstermişti...
Ancak biri vardı ki;
Süreci de, barışı da yaşanılan çatışmalı zamanı da, “iki kelimeyle” susturuyordu.
Hayriye Doğan.
İkisi dağda olmak üzere 3 çocuğu ve bir de kız kardeşini kaybetmiş.
Acısı büyük!
***
Türkçe bilmediği için Kürtçe konuşuyor.
Çığlığı şu;
“Ben 30 yıldır acı çekiyorum.
Çocuklarımın kemiklerini bile bulamadım. Başında ağlayacağım bir mezarları bile yok.
Ama yine de ben barış istediğimi söylüyorum. Başka çocukların ölmemesi için...”
İşte;
Halktaki olgunluk ve ana hassasiyet, kırmızıçizgi bu!
Ki, Hayriye Doğan gibi bölgede yüzlercesi var.
Aynı zamanda, Şehit aileleri.
Onlar dahi; “barış” gelsin diyor.
***
Aslında, fitne, fesat ve parazitler bırakırsa.
Bu halk;
Bu ülkenin insanları “etkin kimlik” cenderesine düşmeden, “sorunu” çözer.
O bin yıllık; kardeşlik bağlarını “yeniden” eskisinden daha güçlü bir şekilde yeşertir.
Yeter ki; parazitlere ve atılan çelmelere “takılmayalım”.
Ve akıl çelmelerin oyununa gelmeyelim.
Gidilen yolu da, yalnız bırakmayalım.
Çünkü doğru yoldayız!
***
Evet, hareketli bir hafta sonundan, çok daha gerilimi yüksek aksiyonu bir haftaya giriyoruz.
Bakalım, Siyasi liderler, parti grupları ve Meclis.
Diğer yandan;
Sürecin “aktörlerinden” beklenen, yeni görüşmeler!
Bekleyip görelim!