Hangisi İnsani, Ahlaki, İslami!
Soma katliamı. Büyük bir acı. Ve dramlar mekânı!
Şehit sayısı, 292'ye yükseldi. 18 civarında İşçi de halen Maden Ocağının derinliğinde bulunuyor.
Kurtarılmayı bekliyorlar.
Ümitler kesik.
Ama Allah-ü Teala'nın mucizelerinden ümit kesilmez.
Ya yaşıyorlarsa. Evet, ya kalanlar yaşıyorsa.
Bir umut.
Katliamın bugün 5'inci günü.
Acı büyük.
"Ateş düştüğü" yeri yakıyor ise de bu acı, "Türkiye'nin" her yerinden vurdu.
Dün, ölen 292 maden şehidinin ismi resmi olarak açıklandı.
***
Uzun uzadıya, madenci işçilerin isim listesi.
Ad, soyadı, doğum yeri. Bakıyorum liste'ye.
Uzun. Hayli uzun.
Türkiye'nin "yüz ölçümü" kadar uzun.
Çünkü 76 milyonunu "yaralıyor"? Hakkari'den, Manisa'ya, Zonguldak'tan, Balıkesir’e kadar.
Kor bir ateş. Yakıyor, yıkıyor ve yok ediyor.
Elbette ki, sadece şehitlerin yakınlarının yüreğine münhasır değil bu kor ateşi.
Ülke sathındaki dökülen, gözyaşlarına bakılmalı. Dualara, kılınan gıyabi namazlara bakılmalı.
Herkes yekvücut vaziyette, acıyı paylaşıyor. Tıpkı, Van depreminde olduğu gibi.
***
Hiç kuşkusuz ki, millet olmanın gereği olsa gerek.
Büyük sevinçler gibi. Büyük acılar da, hep "birleştirici" olmuştur…
Olması da gereklidir.
İşte Soma'da vuku bulan "acı" da aynı vazifeyi yerine getirdi.
Her ne kadar; fırsatçılar, provokatif ve siyasi "emel" peşinde koşanlar var ise de, kendi çukurlarında kalmakta.
Dünkü yazımda, bir dizi sorular dillendirmiştim.
Katliam'daki, "kusurlar" silsilesi diye. Trafo'dan, "Yaşam odasına".
Yangın'dan, söndürme mekanizmasına. Asansör. Jeneratör ve kaçış galeriyaları diyerek.
Ve tabi ki, şöyle demiştim "özeleştirme" devrinden sonra, hiç bir iyileştirme yapılmış değil.
***
İşte dün; Soma Holding'in sahibi dâhil olmak üzere.
İşletme Müdürü ile diğer yetkililerin hepsi, "itirafta" bulundular.
Tabi ki "ağızlarından" dökülen itiraflar sağ olsun meslektaşlarımın sıkıştırmasıyla, oldu.
Önce var, sonra yok. Hele ki. Soma Holding'in sahibi Alp Gürkan'ın açıklaması...
Yenilir-yutulur değil.
"Eğer beş-altı ay sonra bu olay olsaydı.
Hiç bir işçimiz ölmezdi. Çünkü "yaşam odaları"nı yapacaktık."
Daha neler.
Bir yıl önceki söyleyişinde "en modern güvenli tesis burası" demişti.
***
Ucuz işçi. Cimri işletmecilik. Milyonluk kazanç "anlayışı" bu olsa gerek!
Nasıl olsa; "karanlık tünellerde, kara kömürün, karattığı hayatlara mahkûm emekçiler var".
Kim onları görür.
Onun için de, Çalışma Bakanlığı müfettişleri de. Maden Ocağı denetçileri de, "bir iki bakış, akçeli keyfiyet".
En baba, güvenli raporu. Her şey bu kadar basit.
Eğer ki, bu vahim katliam yaşanmaz iseydi.
İnsanlar "cinayete" kurban gider gibi, "Soma Maden Ocağı'nda" hayatını kaybetmemiş olsaydı.
Madenciliğin içerisinde bulunduğu, keyfiyet. Devlet mekanizmasındaki "kayırmalar".
Pek takibi "holdinglerin" nasıl emekçilerin sırtında devasa binalar dikildiğini görüp tartışır mıydık?
***
Evet! Soma'daki durum katliamdır.
Ama büyük de bir musibettir. Büyükler der ki, "bir musibet, bin nasihatten beterdir."
Hesap sorulmalı. Katliamın tüm nedenleri gün ışığına çıkarılmalı ki.
Ders-i ibret içersin. Böylesi bir acı, tekerrür etmesin.
Mesele he bir kaza, ne de sıradan bir iş güvenliği zafiyeti değil.
Bu hazırlıksızlık, tedbirsizlik kader değildi.
İhmaldi. Sorumsuzluktu.
Ve Ulusal bir mesele!
Eğer böyle görmez isek, "vahim" bir hata yapmış oluruz.
Hele ki, Şirket'i, sahibini. Veyahut "en güvenilir" raporu veren, müfettişleri kayırılmamalı.
Gerek kamu vicdanı, gerek adalet vicdanı, pek tabi ki Ailelerin acılı yüreklerinin vicdanı.
Gözyaşı döken Türkiye’nin vicdanı "azap" içerisinde kalmamalı.
Rahatlatılmalı.
Her kim ise "gözünün yaşına" bakılmamalı. Çünkü bu vakanın ardından gözyaşı döken 76 milyon insan var.
***
Gelelim! Bu acı üzerinde "paralel" hücuma!
Hale bakın. Fırsatçılık ikmal ederek, "siyasi" hesap icra etmek istiyorlar.
Etekleri zil çalıyor. Sanki ölümlerin, katliamın, maden ocağındaki facianın müsebbibi, hükümet.
Başbakan Erdoğan. Hatta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül diye hedef gösteren bile var.
Elbette ki. Acıya karşı bir öfke, tepki, hesap sorma olmalı.
Tıpkı bizim burada, dilimizin döndüğü kadar anlattığımız gibi.
Ama demokratik, çağdaş ve modern bir zihniyetle.
Ne demişler.
Önce cenazemizi kaldıralım. Taziyemizi, kurup, bitirelim. Acılar, hafiflensin.
Ondan sonra, "hesap sorma" evresine girelim.
***
Acılı bir aile ziyaretinde ne deriz; "Başınız sağ olsun. Allah sabr-ı cemil versin.
Ancak, hal-i hazırda yaşananlar hiç bir "hakkaniyet" ölçeğinde icra edilmiyor.
Sokağa geriliyor. Polisle çatışılıyor, yakılıyor, yıkılıyor, yağmalanıyor.
Molotoflar, hava-i fişekler. Polisin de orantısız güç kullanma keyfiyeti.
Velhasıl!
Öyle bir haleti ruhiyat içerisindeyiz ki.
Ne acımızı, ne sevincimizi "ortak" bir empatiyle, yaşamıyoruz.
Mutlaka birileri, "fırsatçılıkla" çomak sokuyor, mecrayı değiştiriyor.
***
Dün Ulu Cami İmamı Osman Yağmur hutbe okurken, şu hakikate dikkat çekti.
Ortadoğu'da akan kan. Güneydoğu'daki faili meçhul cinayetler.
Ve son olarak, Roboski katliamı. Bunlara "insani" bir değer ölçeğinde bakarken şöyle dedi:
1990'larda bu topraklarda binlerce faili meçhul cinayetlerle insanlar katledildi.
Yakın tarihte Uludere'de onlarca insanın katledildiğini gördük.
Bir kardeşimiz sedye kirlenmesin diye çizmelerini çıkarmak istiyor diğer tarafta ise, özgürlük adı altında düzenlenen eylemlerde ambulanslar, arabalar yakılıp yıkılıyor."
***
Evet.
İşte tüm bunların tek cümlelik ifadesi.
Hangisi İnsani,
Hangisi Ahlaki,
Hangisi İslami,
Buyrun verin bakalım bunun cevabını.
Aslında şuan ki fırsatçılar yine Cumhurbaşkanlığı sürecini sabote etme gayretindedirler.
Erdoğan'a "takoz" olma gayretkeşliği söz konusu.
Çünkü baksanıza.
Bizim bağrımız yanarken, onların etekleri zil çalıyor!
Bizler şehitlerimize ağlarken, onlar adeta 'kaza şenlikleri' yapıyor!
Ama dedim ya, "acılar birleştiricidir."
Onun için de, bu acı üzerinde prim yapmak isteyen "paralel" zihniyetin hevesi yine kursağında kalacak.