İÇKALE REZALETİ
Malum; geç saatlere kadar çalıştığım için. Sabah mesaisi biraz geç.
Ama sıcakların "kabul" edilmezliğiyle; bu günlerde erken iniyorum.
Tabi! Erken olması münasebetiyle gazetedeki trafik de seyrek işliyordu.
Gerek haber merkezinin "günlük" haber takibi.
Gerekse de bir gün sonraki gazetenin "hazırlanış" çalışması.
Velhasıl! Ortam bir hayli sakindi. Ziyaretçi de yoktu.
***
Fırsat deyip; iki günden bu yana bakmaya fırsat bulamadığım maillere odaklandım.
Ne var, ne yok diye?
Bir hayli birikmişti. Bir süre; bekledim maillerin son bulmasını.
Özellikle de; bu "istenilmeyen" reklâm mailleri var ya.
Tam bir "baş belası".
Size atılan bir mailse, istenilmeyen mail ondur.
Bir anda, 2 bin 15 rakamını gördüm. İki gün zarfında gelen elektronik posta.
Titiz bir şekilde kontrol etmeye başladım.
Bir taraftan istenilmeyenleri temizleyip, siliyorum.
Diğer yandan; sizlerden gelenleri ayıklıyorum.
***
Bu faslı icra ederken; iç hattan telefon.
Hasan Tekin diye biri arıyor, okurumuz olduğunu söylüyor.
Bağlayın dedim. Bağlandı.
Hatır sorma faslından sonra;
Hürriyet'in "Devrik Amirali" Ertuğrul Özkök'ün sözde ezber bozma olarak gösterilen;
"Türkler, Kürtlerle yaşamak zorunda mı?" yazısına getirdiğim eleştiriden bahsetti.
Olumlu noktasında.
Sonra da; Cuma günü kaleme aldığım Diyarbakır Sohbetindeki vurguları anlattı.
Gazete ve yazılarımın dışında, gıyaben de tanıdığını söylerken; "sözü" İç Kaleye getirdi.
Gurbetçileri olduğu için; "onları" götürüp gezdirmiş.
Tabi gezdirdiğine "bin pişman" olmuş. Çünkü; gördüğü manzara.
İlgisizlik, sorumsuzluk, tedbirsizlik ve başı-boş bir ortama vakıf olduğu için; hayli tepkili.
Sorgulayarak; "siz hiç gittiniz mi?" diye sordu.
***
Doğrusu; "bu yakınlarda" gitmişliğim yok.
En son; 2 ay önceydi. Bir dostla; "ne oluyor, ne bitiyor" diye gidip bakmıştım.
Sevgili Tekin'in anlattığıyla benim gördüklerimin arasında "farklı" bir durum yoktu.
O günde; "İç kale mi, Müze mi" yoksa harabe yıkıntıların, boş mekânı mı? demiştim.
Buradan da sizinle paylaşmış ve Söz habere de konu etmiştim.
Bunları anlatırken; siz yine de bi gidin görün "rezaleti" diye ısrar etti.
Bu konuda da; "size" mail attım. Bi okuyun diyerek telefonu kapattı.
Notlarımı bi kenara bırakıp, yeniden maillere odaklandım.
Dağ kapı’da Esnaf olan Sevgili Tekin'in mailini buldum.
Aşağı-yukarı telefondaki konuşmayla benzer ifadeler yer alıyordu.
Derken bir mail daha dikkatimi çekti. O da; benzer "tepkiyi" ihtiva ediyordu.
İki tane de, link iliştirmişler.
Tarihçi Yazar Kadir Karagöz'ün "kaleme" aldığı bir yazı.
Yerel internetlerimizde yayımlanan yazı.
***
Fırsat bulup, "İç Kaleye" göz attım, tabi ki yalnız.
Hani olur ya; belki "yoğun" eleştiriler üzerine yetkililer akıl eder de, "işi düzeltme".
Veya çevre güvenliği alma gibi bir gaflete düşmüş olabilirler diye; yalnız gittim.
Ki fark edilmesin.
Kamera, fotoğraf makinesiz.
Rezillik aynen devam ediyor.
Döndüm gazeteye. Hem de; öfkeli ve tepkili bir şekilde.
"Diyarbakır bu kadar sahipsiz olabilir mi?" diye kendi kendime sordum.
Ama elden ne gelir?
Biz yazıyoruz, çiziyoruz, söylüyoruz.
Ne hazindir ki; her meselede olduğu gibi bu kentin etkili ve yetkili zevatı "görmezde".
Daha iki ay önce yazdık.
33 medeniyete beşiklik etmiş Kültür şehri Diyarbakır.
Kadim şehir; İçkale.
Yaşayan bir "açık hava müzesi" diye böbürlendik.
Turist, sayısı 60 bin, artık 600 bin ve 1 milyona ulaşır.
Gibi "hayal" dizeliyorduk satırlarda.
Meğer öyle değil.
***
Diyeceksiniz ki;
Varlığıyla, yokluğu belli olmayan bir "Kültür Müdürlüğü" olursa.
Kapısına kilit vurulmuş, tarihi eserleri çürümeye terk edilmiş bir müzesi olursa.
Milyon liraları harcayan, bakan ve milletvekillerinin "göstermelik" uğrak yeri olan İç Kale "yolgeçen" hanı olursa.
Ve bu kentin "etkili ve yetkili" zevatı sorgulayan ve soruşturan olmaz ise.
Elbette ki; Diyarbakır sahipsiz bir kent olur.
Ebetteki; tarihi de, kültürü de, medeniyeti de, sosyal, siyasal ve ekonomik tüm aktiviteleri "ilgisiz" olur.
Bugün; Diyarbakırspor "yaramaz çocuklar" misali oyuncak malzemesi haline gelmişse.
Ne denilebilinir ki?
***
Evet!
Tarihçi Yazar Kadir Karagöz'ün "kaleme aldığı" yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum.
Belki bu "tepki" ve Karagöz'ün cevap istenen soruları.
Birilerine "çuvaldız" teşkil eder de; yaşanan "rezalet" son bulur?
Bakınız! Karagöz ne diyor?
"-Birkaç misafirimle birlikte Diyarbakır arkeoloji müzesini ziyarete gittim.
Güzel bir dille; arkeoloji müzesinin İçkale müzesine taşınacağını ve bu yüzden ziyarete kapalı olduğunu söylediler.
Sevinmiştim, çünkü iç kale saklı bir turizm hazinesiydi ve nihayet müzeye çevrilmiş demekti bu...
İçkale müzesine doğru yola koyulduk, içeriye girdik ve dolaşmaya başladık.
Başıboş bir curcunadan başka bir şey değildi.
Yığınla insan başıboş mekânı turluyordu.
Hiçbir güvenlikçi olmadan, yarı inşaatken...
Gördüklerimi anlatmayacağım, gördüklerimi birçok yetkili de görmüş olmalı zira...
Rahatsız olduğum hususları açıklar nitelikte birkaç sorum var sayın yetkililere:
Arkeoloji müzesi ziyaretlere kapalı mıdır?
Arkeoloji müzesi, İçkale müzesine taşınacak mı?
Ne zaman?
***
İçkale müzesinin restorasyonu veya tadilatı ne durumdadır?
Ne zaman tamamlanacak?
İçkale müzesi tamamlanmadan Arkeoloji müzesinin ziyarete kapatılması nasıl açıklanabilir?
İçkale müzesi ziyarete açık mıdır?
İçkale halen bir inşaat iken ziyarete nasıl açılır?
İçkale müzesi korunuyor mu? Korunuyorsa kim koruyor?
İş-kur'dan temin edilen mevsimlik işçiler mi koruyor?
İçkale halen bir inşaatken ziyarete nasıl açılır?
Kayma ve göçme tehlikesi olan taşlar tehlike arz etmiyor mu?
İçkale müzesinde yabancılara tanıtım yapabilen elemanlarınız var mı?
İçkale müzesini ziyaret eden yabancıların başıboş tarihi binalarda taciz edilme tehlikesi yok mudur?
İçkale müzesindeki kilisenin camdan kapılarına kim zarar verdi?
Arkeolojik kazıları devam eden İçkale müzesinden kıymetli eserlerin çalınması durumu yok mudur?
Çalınacak, tahribata uğrayacak eser-yapıların sorumluluğu hangi kurum veya şahıstadır?
Bu sorduğum soruları cevaplaması gereken kurum veya şahıslar kimlerdir?"
***
Sevgili Karagöz'ün de dediği gibi.
Beni arayan duyarlı okurlarımın da ifade ettiği gibi.
İl Valimiz Mustafa Toprak "hassasiyet" sahibi biri.
Hatırlıyorum.
Daha göreve başlayalı bir kaç gün olmuştu.
Eğil'de, Peygamberler ve Krallar sempozyumu vardı.
Orda, İl Kültür Müdürlüğünden bir yetkili bulamadığı için hayli "içerlenmişti".
Düşünün; "Kültürel" bir organizasyon var, ama İl Kültür Müdürlüğünde kimse yok?
Sonuç itibariyle;
İçkale "açık hava müzesi".
Buranın şuanki hali, yazıktır, ayıptır, günahtır.
Beyler biraz da; "rantı" değil, kenti düşünün.
Şöyle oraya; göze hoş gelen bir danışmanlık kurulursa.
Gelen-gideni "güler yüzle" karşılayacak, "tarih bilgisi" olan bir kaç, görevli bırakılırsa.
Yerli ve yabancı turistin yararlanabileceği "tanıtıcı" broşürler sunulabilinse.
İç Kale'deki mevcut onarım ve yıkımla oluşan "çirkin" görüntüleri kapatabilecek bir gölgeleme yapılırsa.
Biraz de çevre temizliğine önem verilirse.
Rehberler konuşlandırılırsa..
Bir de Saray Kapısından "girişe" güvenlik kordonu oluşturulursa..
Sahi ne olur?
Siz bi yapın, bakın o zaman ne olacağına?
Yeter ki; "işinizi" yapın..