İDARECİLERİMİZ BÖYLE Mİ?
Haftasonu mahiyetiyle; idareci veya idarecilik üzerine bugün odaklanmak istiyorum!!… Malum, ülkenin ve toplumun "idaresinde" idarecilik, hayati öneme haizdir.. Malum, idarecilikte ana tema; idare edendir.. Herkesi toparlayan, bir bakıma onlara çobanlık yapandır, "idareci!.." Ki, Hadîs-i şerifte yer alır, "idarecilikteki" mesuliyet!… Der ki;
***
“Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz… Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur.” (Buhârî, Vesâyâ, 9; Müslim, İmâre, 20) buyurulmuştur.
***
Günümüz insanı "çoban ve sürü" ifadesine kimi zaman arıza-i durumla yaklaşıyor!.. Eee, "çağın" değerlere karşı, hızla ıraklaşmasındandır.. Neyse, "çoban ve sürünün" buradaki beyan esası şudur;
***
“Bir çoban nasıl güttüklerinden mes‘ul ise; hepiniz, idareniz altındakilerden öyle sorumlusunuz. Onların hepsi size zimmetli. Zimmetli olduğuna göre, onlara sahip olacaksınız. Onları uçuruma değil, faydalı, güzel yönlere sevk edeceksiniz. Eğer onları ziyan ederseniz, hesap vereceksiniz!” denmek isteniyor...
***
Hasılı kelam, mevzunun "mühimliği" insani, vicdani ve rahmani "sorumlulukta" yatmaktadır… Nasıl ki, bir baba, evlâdından mes‘ul… Ki, âhirette; evlâdını güzel güdemeyen, sevk ve idare edemeyen babalar, "mes'ul" olurlar.. Hesaba çekilirler…
***
Dünyevî yaşamdaki "sorumluluk" ve elde edilecek başarının "ana temasında" bu hukuk işler!…
İdareciliği bilebilmek!… Gerek tarihten ve gerekse günümüzü de harmanlayarak değerlendirirsek, "idarecilerin vasıfları" neler olmalı?..
***
Birinci koşul!.. İdareci akıllı ve feraset sahibi olmalı.. O kişinin, yüksek IQ sahibi olmasına gerek yok… Aklı, bütün akıllardan istifade edebiliyorsa, o akıllı bir idarecidir!.. Kimi zaman öylesine zekâlar oluyor ki, idareci kendi aklından bile istifade edemiyor. İdarecide; gördüklerini, duyduklarını, dinlediklerini muhakeme edip, kendi kararını belirleyebilecek, inisiyatif alabilecek bir akıl olmalı…
***
Eğer ki, o idarecide böylesine bir akıl kamil değilse, sorumlusu olduğu kurumu, kişileri, himayesindekileri idare edemez.. Aksine kendisi idare edilir hale gelir!… Hüküm ve kararlar zâhiren onun ağzından çıkar. Çevresini, danışmanlarını bırakın, kimi zaman rakiplerinin dediklerini uygular hale gelir..
***
Onun için ne diyoruz!… Tek başına akıl, muhakeme yetmez. Bilgi lâzım, bilgi edinmek için çalışmak ve istişare içerisinde bulunmak lazım!…
***
İkinci koşul.. İdareci çalışkan ve ehil olmalı..! Sürekli çalışmalı ve bilgi, birikim, tecrübe noktasında ise sürekli kendini geliştirmeli!?.. Ve bunu azimle yapmalı, aklı ve anlayışı bulunduğu ortama göre, geliştirip, uyarlamalıdır!…
***
Nerede, hangi konuda idarecilik yapıyorsa, o hususta; gereken kişilerden ders almalı, o mevzuyu ve mevzuatları iyi bilmeli, o işin uzmanı olmalı. Eğer işi bilmezse, idareci olamaz. İster çobanlık, ister bakanlık, ister vali, ister kaymakam, isterse Belediye Başkanı olsun.. Ya da bir fabrikada yönetici.. Öğretmen, okul müdürü, doktor, başhekim!.. Kısacası ne olursa olsun; işini iyi bilecek ve bilmelidir!.
***
Üstadın güzel bir ifadesi var.. "Bildiğin iş kolaydır; en zor iş, bilmediğindir." İnsan; ne kadar uğraşsa her şeyi kendisi bilemez. O hâlde, bilenlere danışması, bilenlerden bir ekip oluşturması, istişâre ile hareket etmesi lâzımdır ve zorunluluk hasıldır…
***
Üçüncü koşul.. İdareci adâletli olmalı… Kişi için de, idareci için de, en sıradan birey için de "adaletli" olmak, olmazsa olmazdır.. Ki, Adâlet, liyâkate ve ehliyete değer vermekle kamil olur.. Şayet, idareci, ekibini oluştururken, maiyetindekileri seçerken; liyâkate, ehliyete bakmaz da, sadece kendisini seven ve öven, eş, dost, ahbap kişileri etrafına toplarsa, adâletin ve hakkaniyetin yolundan sapar..
***
Eğir ki bir kişiye, ya da idareciye “Haklısınız, siz ne derseniz doğrudur.” derseniz, o insan bir müddet sonra "nefsani ve şehvani" duyguların esiri olacağı gibi, egolarıyla şımarır!.. Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilmektir; "adaletli" olabilmek.. Güzel bir iş yapan da takdir edilmeli!,,,
***
Meselâ mahiyetinizde çalışan kişiyi sürekli "azarlarsanız.." Ve ona her daim “sen bir şey bilmiyorsun, sen zaten bir haltı beceremiyorsun" derseniz; o kişi hem kendi güvenini hem de size olan güveni ve samimiyeti, kaybeder!.. Ezik bir karaktere sahip olur…
***
Tabi bunlar ince ayrıntılar idareciler için… Ancak idareci de bir insan olduğu için; kendisine hakkı söyleyecek, kendisini yanlıştan çevirecek, doğruya sevk edecekler olmalı, danışmanları, istişâre edeceği dostları bulunmalıdır!...
Dördüncü koşul; şefkatli olmalı!… İdareci "adaletli" olduğu kadar, şefkatli, merhametli, becerikli, cesaretli, bilgili, dikkatli, dirâyetli, mütevâzi, emin, güler yüzlü ve tatlı sözlerin de sahibi olması lazım… İdareci; idaresi altında olanların kendisine zimmetli olduğunu hiç unutmayacak.
***
Meselâ, bir idareci; himayesindeki ister çalışanı olsun, ister yönetimi altındaki şehir ahalisi olsun; "onları birer evlat gibi" görmeli, sahip çıkmalı, uzlaşıcı olmalı!.. Çalışanıyla bütün münasebeti; emir yağdırmak olmayacak, ara sırada hâl-hatır da soracak.
Beşinci koşul.. Tevazu!.. İdarecilikte; tevâzu ve vakar dengesi olmalı. İdareci aynı zamanda, vakûr olmayı da bilecek. Onun-bunun yanında gevezelik eden, ona-buna yersiz şakalar yapan kişi, vakarını kaybeder. Sözünün tesiri düşer.
***
Hazret-i Ömer (r.a); “Fazla gülmeyi terk edene heybet bahşedilir. Mizahı terk edene izzet bahşedilir.” buyuruyor. Lâubâlî denmeyecek kadar mütevâzı ve ilgili, kibirli denilmeyecek kadar da mesafeyi koruyan, makamının gerektirdiği ağırlığı sergileyen bir kişi olmak gerekir.
***
Altıncı koşul… Yumuşaklık ve sertlik dengesi. Aynı şekilde; çok yumuşaklık, çok sertlik kadar kötü. Aslında sertlik hiç olmayacak. Öfkelenmek yok. İdareci öfkeyi yenmiş bir insan olacak. Öfke, beceriksizlik ve başarısızlık alâmetidir. Ne yapacağını bilmediği için taşar, köpürür, ne söylediğinden de haberi olmaz. İyi bir idareci, hiç öfkelenmez.
***
Yedinci koşul.. İdareci, takip ve kontrol duygusuna sahip olacak. Bir iş adamı, bir sporcu, bir satranç oyuncusu ne yapar? Daima rakibini kollar, onun hamlelerini düşünür. Oyunda bir taşı değil, bütün taşları düşünmek gerektiği gibi; iş sahasında da, bir pencereden değil, her pencereden, bir yönden değil her yönden bakabilen, bir olay veya bir işin on çeşidini düşünüp en iyisini yapan, mükemmel idareci olur. Yoksa; her şey laf-ı güzaftan ibaret olur!…
***
Peki, hal-i hazırda ülkemizde, bölgemizde hatta ilimizde mevcut idarecilerimizin "kaçta kaçı" söz konusu koşulları kendilerinde barındırıyorlar?.. Ya da mahiyetlerine uyguluyorlar!.. Doğrusu, günümüz noktasında idarecilik vasfını "kendime göre belirlediğim yedi koşulu içeriyorsa da" başlıklar daha çok..
***
Özü itibariyle; başarılı bir idarecinin olduğu yerde; birlik olur, birlik olan yerde dirlik, dirlik olan yerde başarı olur. Ama gel gör ki, fiili durum bu minvalde mi, hal-i hazırdaki idarecilik!.. Deyin hele!..
***
GÜNÜN SÖZÜ
Dünya herkese yetecek büyüklükte. Onun için başkasının yerini kapmaktansa çalışarak gerçek yerinizi bulun.