İKİ SOSYAL GÖRÜNTÜ!

Yerel anlamda son iki günümüz hareketli geçti.
Bu hareketlilik; kent üzerinde "önem" arz eden bir hava geliştirdi.
Özellikle "sosyal" bütünlük açısından.
Çünkü; bir tarafta "demokrasinin" açılımı.
Tabi ki bu açılımı "içimize" sindirmek.
Bu alanda gayret göstermek.
Diğer yandan "kentsel vizyon"!
Yani Diyarbakır'ın imajı.
Ve Ahalinin de "ruh-i" derinliklerine hitap etmek.
Kısacası "değişim ve gelişim" çabası.
Demokrasi açılımını;
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası "seçimlerinde" yaşadık.
Kentsel vizyon hamlesini de;
Diyarbakır Kültür ve Sanat Etkinliklerine ilişkin "aktivitelerde" gördük.
Bu her iki "organizasyonun" Diyarbakır "ahalisine" sosyal bütünlük noktasında; katkısı yok değil.
Var. O nedenle de; önemli ve katılımı gerekli.

***

Takdir edersiniz ki; bir kentin "vizyonu" o kentin ahalisinin "profiliyle" ölçülür.
Eğer ahali "yaşamından" memnun ise; "kentin vizyonu" mükemmeldir.
Yok aksi durum hasıl ise. Ahali "yaşamından" hoşnut değilse; o kentin vizyonu berbattır demek.
Tabi ki; "her iki" kulvarda da; ileriye doğru adımlar atılmalı.
Mükemmeli daha mükemmel. Berbatı ise mükemmele dönüştürmek gerekir.
Bu anlamda; Kültür ve Sanat Etkinliklerinin Diyarbakır'ın "kentsel vizyonu" açısından katkı sunacağını düşünüyorum.
Her ne kadar; geleneğe, göreneğe, örf ve adetlere "istenilen" düzeyde yer verilmediğinden "şikayet" alıyorsak ta; Önemli.

 

***

Yoksa İl Valisi Hüseyin Avni Mutlu.
Konser için Diyarbakır'a gelen Berdan Mardinli ve Funda Arar'la "yakından" ilgilenmez.
Onlarla "sabah kahvaltısında" buluşmaz.
Diyarbakır'ın tarihi "mekânlarını" gezip, kameralara görüntü vermezdi.
Ama dün; hepsini yaptı.
Demek ki; Kentin valisi "önem" veriyor.
Kentin ahalisi de "önem vermeli"!
Akşam da; Dicle Üniversitesi'ndeki Kapalı Spor salonunda verilen "Konser"e katıldı.

 

***

Oradaki ortam bir hayli görülmeye değerdi. Gençlerin "ilgisi" yüksekti. Deyim yerindeyse herkes sinerjiden "deşarj" oluyordu.
Sanatçıların da; "bölgeye" özgü şarkı ve türküleri "havayı" daha bir güzelleştirdi diyebilirim.
Demem o ki; Diyarbakır "artık" kabuğunu kırmalı. Şiddetin, terörün, kavganın, gerginliklerin, yüzü gülmeyenlerin "kenti" değil.
Barışın, kardeşliğin, hoşgörünün, sevginin, kazanımın, özgürlüğün.
Değerlerin ve hakların "özgürce" yaşandığı, el üstünde tutulduğu bir kent olsun.
Medeniyetlerin "beşiği" olma vasfına yeniden kavuşsun. Kültürlerin "mozaiğine" ev sahipliği yapsın. 
Ki bu değerlerle "bütünleştiğimizde" sorunları çözmüş oluruz.
Yoksa "dayatmaların" zihniyetiyle daima "şiddeti" buluruz.

 

***

Nitekim "dayatmanın" yarattığı şiddeti Cumartesi günü gördük.
Hem de; "Demokrasinin "çekirdek" kadrosu olarak görülen Ticaret ve Sanayi Odası seçiminde.
"Seçime kan bulaştı"!..
Öyle ki; "kimse" seçimlerin "demokratik" ortamda geçtiğini.
"Oy sahteciliğinin" yapılmadığı. Üyelerin "sandığa" gitmesinin engellenilmediği.
Herkesin "kendi iradesine" göre hareket ettiğini.
Liste başını "kimlerin" kazandığını, kimin kaç oy aldığını.
Veya Ticaret Odası Başkanı "ortaya çıkan" 16 meslek grubunun profiliyle kimin olacağı.
Bakınız iki günden bu yana bunların hiç biri konuşulmuyor.
Hatta durumun tarafları dahi bu mevzularda suskun.
Konuşulan ve tartışılan "O çirkin" detay ve kameralara yansıyan "kanlı" görüntü.
Her ne kadar; bir kaç dakikalık vaka ise de; "olmaması" gerekirdi.
Bıçakların ve yumrukların konuştuğu bir "atmosfer".
Ve bu atmosferin bilançosunda; üç kişinin "hastanelik" olması.
Büyük bir ayıp.

 

***

Burada "kim haklı, kim haksız"..
Ya da kim kimin taraftarı..
İdeolojisi nedir? Bunların hiçbiri önemli değil.
Önemli olan; "çirkin" görüntünün yaşanmasıdır.
Yani yumruğu atan önemli değil, yumruğu yiyen önemli.
Onun için de; atılan bu yumruk. Akan kan.
Tamamen Diyarbakır'ın "kentsel" vizyonuna yönelik hamledir.

***

Aslında bu ayıbın yaşanacağı önceden belliydi.
Tıpkı; "Çarşambanın gelişi Perşembeden bellidir" sözü gibi.
Çünkü günler öncesi hissetmiş ve duruma "dikkat" çekmiştim.
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası'nın "siyasi ve ideolojik" bir kulvara çekilmek istendiğini.
Yıllardır "siyaset üstü" aktiflik gösteren kurumun; "siyasal ittifaklarla" "çukura" çekilmek istendiğini.
"Kulislerin" birebir bu yönde geliştiğini. Üyelerin "feodal" kimlikle "iknaya" gidilmesi.
Ve daha birçok "olumsuz" gelişmeden bahsetmiştim.
Nitekim de; söylediklerimin hepsi koridorlara yansıdı.
Güç gösterisinden, feodal birlikteliğe kadar.
Sonuçta da; "kaba kuvvet" konuştu.
Ki kavga edenlerin ve yaralananların da "üye" olmadıkları söylenen kişiler.
Bir dostumun dediği gibi; yaşananlar "Diyarbakır'a yakışan" bir tablo değil.
Yakışmadı..
Ne demokrasiye, ne çağdaşlığa..
Yakışmadı.
Yüzlerce "polisin" yığıldığı bir ortamda seçim sandık başına gitmek.
Kentin "kanaat önderliğine" soyunanlar bunu yaparsa. Ahali ne yapmaz ki.

***

Bu saatten sonra; yapılması gereken "gerginliğin" giderilmesidir.
Yani tarafların "arasındaki" kırılganlığı gidermek.
"Barış" eliyle buluşturmaktır.
Aldığım duyumlara göre; "Bu ayıbın" hamurunun daha çok su alacağı.
Bunun için de; "zaman" kaybedilmeden; "duruma" da yeni ayıplar eklemeden.
"Tarafların" bir araya getirilip, barışmasıdır.
Seçimler "demokrasinin" meyvesidir.
Kazanımlar da "nimetidir"!
Yarışta yenilmekte var, galip gelmekte.
Önemli olan her iki "kategoriyi" demokrasinin nimetiyle "sindirmektir"!
Ki bunu başarıp geliştirdiğimiz de "toplumsal bütünlüğü" yakalamış oluruz.
Aksi takdirde; "eski tas, eski hamam" misali.
Hali durumumuz; "geçmişten" daha kötü olur.
Güzel bir hafta dileğiyle.