İMRALI’YA KİM GİDECEK?
Hiç kuşkusuz ki;
Son günlerin en merak ve beklenti içeren mevzusu şudur.
Kürt sorunun çözümüne yönelik;
Sürecin, ikinci İmralı görüşmesinde, kimler adaya gidecek?
Ve tabi ki, “bu görüşme” ne zaman olacak?
Günlerdir,
Soru etrafında dönüp-dolaşıyoruz cevap bulmaya.
***
Herkes,
Bir meşrepten, kurgu ve senaryo icra ediyor.
Öyle ki;
BDP ile AK Parti’yi “çatışma” arenasına kadar getirildi.
Taraflar “biz karar” veririz hükmüyle!
Neyse ki;
Önceki güne kadar, gördük ki işte durum öyle değil.
Ne “isimlerle” alakalı Adalet bakanlığına bir başvuru var.
Ne de, isimlere karşı “olumsuzluk” gösteren hükümet cephesinden biri var.
Ve ne de;
“Evet” ya da “hayır” diyen, “üstü çizili” hal-i çekişme var?
***
Dün itibariyle netleşti her şey.
Kim’in gideceğine,
Ve görüşmenin ne zaman, olacağına ilişkin.
Öncelikle;
Adalet Bakanlığına üç isim bildirdi.
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş.
Mardin Bağımsız Milletvekili Ahmet Türk.
...Ve BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan.
***
Peki,
Bu üç isim gidebilecek mi?
İşte, buna karar verecek olan, her ne kadar Adalet Bakanı Ergin ise de.
Dün görüldü ki; isimler Başbakan’a gidecek.
Buradaki, “tavra” göre;
Bilahare, Adalet bakanlığı “başvuruları” onaylayıp-bildirecek.
Sonuç itibariyle;
Şimdi;
Gözler, bu üç isme onay verilip-vermeyeceğine çevrili.
Büyük olasılıkla;
Bugün veya yarın, “karar” verilecek.
Belirlenen isimler de;
Ya hafta sonu ya da hafta içerisinde, “İmralı”ya gidecek.
***
Sonuç itibariyle.
Gerçek şudur ki;
Adaya kimin gideceği, ya da seçileceği veya onaylanacağı değil.
Kim giderse gitsin, pek önemli değil.
Önemli olan;
İmralı’dan “verilecek” mesaj.
Ve bu mesajın, “yaratacağı” esinti,
Yani sorunun çözümündeki “sürecin” ikmale getireceği, netice!
Halk deyimiyle;
Herkes, tüm halklar artık “haticeye” bakmıyor.
Herkes pür dikkat kesilip, “yeter artık” diyerek “neticeyle” ilgileniyor.
Onun sonucuna odaklanmış; çatışmalar bitsin.
Tez elden “Barış gelsin”
***
ÖNER CİNAYETİNDEKİ SIR PERDESİ!
Soru,
Cevabını şuan için kısmen bulmuştur.
Şahin Öner’in,
Ölümüne neden olan “etken” nedir diye?
Adli Tıp.
Yani “otopsi” raporu, açıklandı.
İHD.
Ve aile fertleri ile avukatlar basına, bildirdi!
Denildiği gibi;
Öner
“Polise atmak istediği el bombasıyla ölmemiş...”
***
Malum,
İlk bilgi olarak basına bu meyanda yansımıştı!
Sonda, farklı iddialar ortaya konuldu.
Evet, rapora göre ki kesin, sonuç deniliyor.
Öner’i ölüme “götüren” neden şu;
“Akciğer travması, akciğer parçalanmasına bağlı göğüs içi kanamadır.”
El bombası yok.
İzine de patlama durumuna da rastlanılmamış...
***
Cumhuriyet Savcısı Şaban Özdemir.
Ve Adli Tıp Uzmanı Eyüp Yılmaz.
İmzalı raporda şu ifadelere yer veriliyor.
Diyor ki;
Sağ yüz ve yanak tamamını içine alan sağ kulağı ileri derecede deforme halde parçalanmış.
SÜRTÜNME tarzı yaygın ekimoz olup yanak üzerinde yer yer siyah renkte daha koyu olarak izlenebilen alanlar dikkat çekti.
Sağ omuz ve sağ kol arka yüz tamamında 18x17 santimetrelik bir alanda sağ dirsek bölgesinde 8x6 santimetrelik, sağ bel bölgesinde 4x5 santimetrelik, sağ diz üzerinde 2x3, 3x1.5, 2.5, 1.5, 3x2 santimetrelik sol diz üzerinde 6x3, 5x2.5, 7x3.5, 3x4.5, 5x4.5 santimetre ebatlarında sıyrıklı ekimozlar olduğu görüldü."
***
Özetle, vücudunun bazı bölgeleri ezilmiş.
Ve hayli, sürtünme yaşanmış.
Buarada,
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı,
Öner’in otopsi raporu,
Görgü tanıkları
Ve aile fertlerinin iddiası üzerine, inceleme başlattı.
Olay yeri bulguları ile diğer bilgiler doğrultusunda, “soruşturma” seyri işleyecek.
Kesin olmamakla birlikte;
Savcılığın “olay” esnasında bölgede bulunan polis ekipleri başta olmak üzere.
Özellikle;
Akrep denilen “zırhlı” aracın, kimin kullandığına ilişkin; “kimlik” bilgisi istemiş.
***
Sonuç itibariyle;
Hakikat şudur ki, “Öner” öldürülmüş.
Her ne kadar,
İzinsiz bir gösteriye dâhil olmuşsa da, “ölümünü” gerektiren bir suç değil.
Bu bir cinayet.
Tabi ki her cinayetin, faili ve müsebbibi vardır.
İşte;
Şimdi bu cinayetin faillerinin ortaya çıkarılması gerekir.
Dedik ki, yargı kendi mecrasında “inceleme” başlattı.
Sonuç neyi ikmale getirir bilinmez.
Ama;
Geçmişin hadiselerinin bıraktığı hisle herkes gibi şu kaygı bende hâsıl...
***
Ya Öner’in ölümü,
Ceylan gibi,
Uğur Kaymaz gibi,
Ya da,
Enes Ata’nın,
Veya Üniversiteli Aydın’ın “ölüm” hadiseleri gibi, “fali-belli-meçhul” kalmasın.
Çünkü;
Bu olaylar başta olmak üzere tozlu raflarda, “birçok” dava yılar kaybına uğradı.
Hala uğruyor.
***
Nitekim
Enes Ata 7 yıl önce başına isabet eden “gaz bombası” fişeğiyle hayatını kaybetti.
Ölümüne ilişkin soruşturma; tamı tamına, 6,5 yıl “git-geller” yaşadı.
Öyle ki,
Valilik ve Emniyet “kayıtlarımızda” böyle bir fişek bile yok dediler.
Tespit edilen üç polise “soruşturma” izni dahi verilmedi.
Şimdi,
Dosya yeniden raflardan indirildi.
İtiraz üzerine;
Bölge İdare Mahkemesi “valiliğin” kararını kaldırdı.
Olayın faili olarak;
Üç polis hakkında “soruşturma” izni yönünde karar verdi.
***
Yani,
Sonuç itibariyle Enes Ata’nın failleri, 6,5 yıl sonra yargı önüne çıkacak.
Yargılanacaklar.
Bakalım, bundan sonra ne olacak?
Akıbeti,
Diğer faili meçhul-belli” hadiseler gibi mi olacak?
Yoksa “hukuk ve adalet” tecelli mi edecek?
***
Velhasıl,
Diyoruz ki, Öner’in ölümünden “suçlu kim ise tespit edilip, cezası kesilsin.”
Bilinmelidir ki;
Hukuk da, adalet de, hakkaniyet ve vicdan da “askıda” kalırsa, o ülkede “nizam” dağılmış olur.
Ki geçmişte bu hal-i vaziyet yaşandı.
En büyük üstün korucu kollan da; Taassup ikmali olmuştu.
Üstadın ifadesiyle;
İnsan hayatı “en kutsal” değerdir.
Üzerinde, “kayırma ve tarafgirlik” icra edilemez.
***
Son söz;
Gerçekte hiçbir olayın başlangıç ve bitişini çevreleyecek güvenlik şeridi yoktur.
Deliller uzağa gittikçe soruşturmacının akıl şeridi onları sarar, beyin tırnakları ise yakalar ve asla bırakmaz!
Hayırlı Cumalar.