İNKÂR, YİNE İNKÂRDIR!
Sanırım iki gün önceydi; saatte bir hayli ilerlemişti.
Gazete son şeklini almış, artık son rötuşları yapıyordum.
Ajanslara ve haber kalanlarına son bir yoklama çektim.
Tabi kentin de; son durumunu alarak.
"Son dakika" flaş bir gelişme olabilir diye?
Haber atlamayalım.
Neyse!
Taze bir durum gelişmediği için; Bismillah deyip "baskı" komutu verdik.
Baskı filmleri, Matbaa'nın yolunu tuttu.
Bende eve çıktım.
Hafif bir atıştırmanın ardından iş bitiminin de rahatlığıyla, elde kumanda televizyonun karşısına geçip "zaping" turuna çıktım.
Kanallarda ne var, ne yok diye? Seyir bu; bir, iki üç sıraladık.
Derken bir anda hararetli ve tansiyonun hayli yüksek olduğu "siyasi tartışma" programına kilitlendim.
Program, tekrarı içeriyordu!
Yani daha önce yayınlanmış, gece yarısı tekrarı veriliyordu.
İzlemediğim bir programdı.
* * *
Mevzu yaşadıklarımız ve son günlerin popüler hadisesi "Anayasa Değişikliği" paketiydi.
İzlemeye başladım. Simalar aynı, bildik zat.
Burada isimlerini zikretmek istemiyorum.
Zaten her akşam bir başka "tartışma" platformundalar.
"Kanal kanal" turluyorlar. İsimlerini ezberlemeyen kalmadı.
Programcılar da;
Sanki ülkede ve millet içerisinde "onlardan" başka kimse yokmuş gibi; hep onlarla hasb-i hal içindeler?
Bulunmaz Hint kumaşı mübarek!
Farklı bir düşünce de yok.
Mevzulara ilişkin fikirler de "basma-kalıp" misali aynı.
Bir ara konuklar öylesine; reyting planıyla "Boğaz boğaza" geldiler ki;
Aha dedim!
Şimdi yumruklar konuşmaya başlayacak.
Neyse ki; sunucunun her zaman ki taktikle.
Tuz-biber katarak; "böyle program olmaz ki" deyip araya tansiyon düşüren, seyirciyi de hipnoz eden "reklâmı" soktu.
* * *
Tabi ben hemen kendimi "azat" ettim.
Dönüşü beklemedim.
Ve düşünmeye başladım;
Anayasa "içtihadı" ve mevcut yönetim idaresi arasında bu zevatın bahsettiği "ayrışım" nedir?
Dahası, halkın isteğiyle, mevcut anayasanın yapısı birbiriyle hangi noktada, örtüşmüyor?
Çünkü
Şu an ciddi olarak boğaz boğaza geldiğimiz hadise "Anayasa"nın genel konsepti.
Ki toplumun ekseriyetinin talep ettiği de "bu konseptin" değişim içermesidir.
Yani "Sivil" bir Anayasa!'
Ne var ki; çıkmaz sokak misali.
Sivil Anayasa'yı isteyenler!
Bir zümreye göre "vatan" haini.
Karşı çıkan da; karşı zümreye göre "statükocu"
Mevcudiyeti isteyen de; "Vesayetli, Darbeci".
Anlayacağınız; ciddi bir "uzlaşılmazlık" söz konusu.
* * *
Bu da neden kaynaklanıyor?
Sivilleşmeden mi, yoksa sivilleşmemeden mi?
Bana sorarsanız;
Evet. Sivilleşmeden!
Evet. Sivilleşmemeden.
Her ne kadar "Sivil Anayasa"nın ülke ve millet için olmazsa olmaz taraftarıysam da.
Önemli olan "Anayasa"nın dibacesindeki tanımın hayat bulmasıdır.
Tıpkı yasalar ve kanunlarımız gibi.
Sadece kâğıt üzerinde; mevcudiyetinden bahsedilir.
Ancak fiiliyata gelince zerresi "söz" konusu değil.
Herkes bildiğini okur!
* * *
Mesela;
Kırmızı Kaplı Anayasa kitapçığının 10. maddesi özetle şöyle der;
"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir."
Ve devamında şu cümleyi sıralar:
"Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar".
Peki!
Boğazını bıçağa dayayan Kürtler!
Ya da diğer etnik gruplar.
İstek ve talepler mevcut "Yasama, Yürütme ve Yargı" mekanizması içerisinde; "eşit mi?"
Ana Dil.
Siyasi düşünce.
İnanç, din ve mezhep.
Bunlar "yaşama" alanında olduğu gibi.
Devlet kademesinde "eşit" bir muamele görüyor mu?
Hayır!
Tam aksine "eşitsizlik" var.
* * *
Tabi bu salt Kürt'ler için geçerli değil.
Türkiye'deki diğer "etnik" yapılar için de aynı.
İnkar politikası söz konusu.
Ve Anayasa'nın sadece "tozlu raflarda" kitap olarak tutulması.
Onun için; diyorum ki!
Anayasa ne kadar "değiştirilirse" değiştirilsin?
Kanunlar ne kadar "yenilik" alırsa alsın.
Siyasiler ne kadar "çağdaş ve demokrasiden" dem vururlarsa vursun?
Zihniyetin "nizamı" değişmediği müddetçe, edilen de yapılan da, söylenen de "havanda su dövmenin" ötesine gitmez.
Anayasa'nın içeriğinden be haberdarız.
Üstadın dediği gibi;
Bırakın yeni veya değişeni, gideni.
Mevcudiyete bi bakın.
Halklar ve haklar ölçüsünde nasıl hükümler içeriyor.
Onları "yaşatın".
Nerdeee!
* * *
Ve Egemenlik!
Siyasal İktidar'ın hazırladığı Anayasa Değişikliği paketi.
Kim katılır, kim katılmaz, destek verir, vermez önemli değil.
Onu referandum olursa o zaman göreceğiz.
Şimdi den söylenecek bir varsayım "siyasilerin" havanda dövülen su gibi sözleri olur.
Ancak CHP'nin mevzuuyu taşıdığı Anayasa Mahkemesi'nin yapısına değinmek istiyorum.
Düşünün!
Yine mevcut Anayasanın 6 maddesi; Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir" diyor.
Peki; Meclis ve Siyasal iktidar.
Yasama ve Yürütme!
Güçlerini kimden alıyor; Milletten.
Yani; Milletin "vekilleri".
O zaman; egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ilkesi Anayasa'da hakim ise.
Yasa ve kanunlar da, bu "egemenliğin" istemi doğrultusunda, değişiyorsa.
Bunu hiçe saymak; neye hikmettir?
Sanırım en büyük çıkmaz ve aşılmaz sorunumuz; "Herkesin" kendisini asil görmesidir.
Güçlerin erkinde; kendisine özgü Anayasa'yı "biçimlendirme" anlayışıdır.
* * *
Onun için;
Şu kanı sanırım bende dâhil olduğu gibi sizlerde de aynı etki dedir.
Kafalar ve zihniyetler değişmedikçe.
Siz onlarca Anayasa değiştirin, "inkâr" yine inkârdır.
Çünkü Anayasanın 10 maddesi hep var idi.
Peki; "eşitlik" var mıydı?
Kürt, Laz, Çerkez, Sünni, Alevi.
Daha bir kaç yıl öncesine kadar "kendini" tanıma noktasında adım atma hakkına sahip miydi?
Hayır!
Demek ki; eşitlik bildiğimiz eşitlik değil.
Kişiye ve zümreye özgü eşitliktir.