İNSAN VE VİCDANİ DOĞRULUĞU!

Garip bir durum değil mi?
Şu bizim 'insani' anlamdaki ruh halimizin derinliği.
Yani insanın 'karakterist' yapısı ve hal-i durumu.
O'nu anlamak, anlayabilmek, tarif edebilmek.
Ya da kendi kendinizi 'tanıyabilmeniz' ve ifade edebilmeniz.
Sizce bu 'analizin' tarifi kolay mı?
Bence çok ama çok zor bir durum.
İçinden çıkılmaz bir denklem.
Çünkü bakış noktası hep kişiye özgüdür.

* * *

Özü itibariyle 'tek bakış vardır' o da kişinin kendi bakışıdır.
Ki vuku bulan her hadise. Ve eksenindeki her analiz;
Kişinin 'bakış' açısıyla geliştirdiği kendi doğrusudur.
Zaten duruma 'ikilem' çıkmazı oluşturan da bu bencilliğidir.
Kabulü yoktur, kendi 'yanlışının'. Hep karşıdır.
Düşünür; karşının 'yanlışını'. Düşünmez; kendi yanlışını.

* * *

İşte ondandır ki; 'İnsanları' anlayabilmek zordur.
Nitekim bilimin de çıkmaz sokağı 'insanın' beynindeki zihniyet hücreleridir.
Algılama ve anlayabilmek sorusuna; kesin cevap vermek zordur.
Hele yürekten bahsedip onu 'ifade' etmek daha bir zordur.
Hep iki cevap varlık gösterir, 'insanı' tanıma noktasındaki soruya.
Aslında soruya verilen cevabın ikisi de; doğru. Ama ikisi de yanlış.
Yani hem doğru hem yanlış.
O da şudur; 'biz' hep doğruyuz.
Karşımızdakiler de hep yanlış.
Ne var ki; burda akla ziyan durum hâsıl oluyor?
O da; 'Ben insan mıyım, Yoksa değil miyim?
Çözmek zor!
Bilinmez bir denklem misali!

* * *

Peki, 'çözülmez' problem nedir?
Siz çözümleyebildiniz mi, yoksa sizde benim gibi 'çözülmez' diyenlerden misiniz?
Bilemiyorum!
Ama ortada var olan bir gerçek vardır ki; o da şudur.
'Birbirimizi' anlayamamızdır.
Taraflar olarak hep 'kendi' doğrumuzun ekseninde 'bencilliği' körüklememizdir.
Yani 'yanlış ile doğrunun' kavgası.
Eğer 'ben' benim doğrum diyorsam ki öyle dayatıyorum.
Karşımdaki de 'benim' doğrum diyor.

* * *

Öyle ise; 'ikisi de' doğru. O zaman yanlış nerde?
Yanlış varsa; o zaman kimin 'doğrusu' doğru.
Velhasıl; 'herkes' doğru ise.
Ve doğrusunu 'yüreğinde' kesin kılıyorsa.
Demek ki; ' yeryüzünde' yanlış insan yok.
Herkes 'doğru' mecrada yürüyor.
İyi.
İyi de; 'insanlar' neden bugün birbirine düşman.
Fitne, fesat, bozgunculuk, kavga, şiddet, kargaşa neden?
Kardeş kavgası, sen-ben çatışması?
Fakr-ü zaruret!
Yolsuzluk, usulsüzlük, rüşvet, adam kayırma.
'Sen-ben-öteki'. İdeolojik 'tarafgirlik'.

* * *

Tüm bu 'hainane ve yanlış' karakterist doku kimin eseri.
Biz 'insanların' dışında başka 'canlılar mı' var ki; bu durumu icra ediyor.
Aslında;
İnsanı 'insan' kılan 'karakterinden' çok kusursuz vicdanıdır.
İşte bu 'vicdan' denilen manzumedir; 'insanı' tanımada zorlayan.
Çünkü 'vicdan' kusursuz hareket ederse, bencilliğin tuzağına düşmezse.
Doğrunun da, yanlışın da 'idrakine' varmada, kusurlu olmaz.
O nedenle; 'vicdan' tek değişmeyen gerçektir.
Yoksa birey kendine göre doğru'ya sahip.

* * *

Ustadın ifade ettiği gibi; 'doğru bir tane değildir ki!'.
Yeryüzünün hükmü de değildir; herkes aynı düşünceyi ve fikri savunacak diye?
Eğer böyle bir 'durum' vuku bulmuş olsaydı; 'yeryüzünde' tek tip insan olurdu.
O zaman da 'doğru' hiç olmazdı. Fikirler 'farklılık' kazanmazdı.
Anlayacağınız!
İnsan 'düşünce' maratonunda değişken olabilir.
Doğru ile yanlış 'arasında' gidip-gelebilir.
Ama sabit ve tek gerçeği, doğruluğu 'Vicdani' sabitliğidir.
İnsan 'kusurlu' ama 'vicdanı' kusursuz olmalı.

* * *

Buda şu demektir;
İnsan'ı 'insan' yapan en büyük değer.
Ve kusursuz 'insanlığı' vicdanının 'doğrudan' yaşmamasıdır.
İşte bir hafta sonu yazıyı böyle.
İsterseniz; biraz da çevremizde olup-biteni şöyle 'vicdanı' duyguyla bir bakalım.
Yanlış nerde, doğru nerde diye?
Bir hafta sonu yazısını 'Vicdan' üzerine kurguladık.
Bakalım siz bu 'insan' ikilemini nasıl çözeceksiniz?
Düşüncelerinizi bekliyorum.
Güzel bir hafta sonu dileğiyle;
Pazartesi günü görüşmek umuduyla.

* * *

Ha bir de; Diyarbakırspor-Bursaspor maçı var bugün.
Haydi, 'Diyarbakırspor' diyelim.
12 haftadır 'hasret ve özlemle' yanıp tutuştuğumuz 'galibiyetle' bizi buluştur.
Ve Bursaspor deplasmanında alınan 'yenilgiyle' başlayan düşüşü; sonlandır.
Düşüşü çıkışla bitir ki; biraz da olsa 'moral' kazanalım.
Denizli'nin 'üzerimize' sindirdiği; panik ve korkuyu atlatalım.
Çünkü şuan için; Diyarbakır ve Güneydoğu'nun en büyük ihtiyacı.
'Moral' motivasyonu noktasındaki açlığının giderilmesidir.