İNSANLIK SUÇUDUR; ASİMİLASYON!
Doğrusu;
Bu düşünceyi dün sizinle paylaşmam gerekliydi.
Ancak!
Bilginiz üzre "pazar günleri" yazmıyorum.
Daha açık ifadeyle; "yazı yazmama günüm". Yani benim için tatil günü.
O nedenle bu "düşünce analizi" gecikmeli bir paylaşım olacak.
Ha!
Konu sözümün başında belirteyim "bayatlayacak" bir mevzu değil.
Lakin bir söz vardır; "laf zamanında söylenir" diye!
İşte bu ayrıntı üzerine; gecikmeli diyorum.
Tabi siz okurlardan da geldi; "bu söyleme ne diyorsunuz?" diye!
Neyse diyelim.
Haftanın ilk gününde; konuşalım!
* * *
Malum;
Cuma günü Türkiye-Almanya maçı vardı.
Maç 3-0'lık farklı bir skorla, Türkiye yenilgisiyle sonuçlandı.
Maçta bir golü de, Mesut Özil attı.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı değil, Alman vatandaşlığını seçen; Türk kökenli biri Mesut Özil.
Dikkat ediyorum;
Bir hayli Türkiye cephesinde öfke ve tepki var kendisine!
Maç esnasındaki "ıslıklama".
Türkiye yerine, Almanya'yı tercih ettiği için; tepkiler ve ıslıklamalar.
Düşünüyorum;
Haklılar mı, haksızlar mı" diye!
Çünkü
Bir Türk, bir Türkiyeli nasıl olur da "Milli Takım" müsabakasında rakip takımda yer alır.
Ve ona karşı oynar!
İlk etapta; "duygusal" bir tepki gelişir. Ama sonra; düşündükçe "bi dur" diyorsun.
Dur derken, aklıma; Siyahî Brezilya'lı Mehmet Aurelio ve Mert Nobre'nin serüveni geldi.
* * *
Kendi kendime dedim ki;
Türkiye Milli takımımızda Brezilyalı Mehmet Aurelio oynamıyor mu?
Oynuyor!
Böyle bir ülke isek ki öyleyiz.
O zaman;
Tepkide de, öfkede de, "haklılık" yok. Bariz bir haksızlık var.
Duyguya kapılarak, kendi gerçeklerimizi ve içtihadımızı unutuyoruz.
Dahası;
Bir "asimilasyon da" yok!
Şöyle ki;
Biz Marco adını değiştirip Mehmet yapmadık mı?
Yaptık!
Peki Almanya;
Mesut Özil'in "ismiyle ve soy ismiyle" oynadı mı?
Hayır.
İsmi de, soy ismi de bizim gibi "değiştirmeye" zorlanmadı.
Dayatılmadı; "şu ismi" alacaksın diye. İsmin ve soy ismin neyse o!
Yani "Asilime" edilmedi.
İki gerçeği yan yana getirdiğimizde ortaya çıkan sonuç "zihniyet" farklılığı.
Biri asimile ediyor.
Biri asimile etmiyor.
Almanya felsefesinde her ne kadar "dini inanç" noktasında bir çekince varsa da temel kuralda; "kimlik eşitliği", saygı, disiplin ve eğitim var!
* * *
Mesut'la seyreden "Asimilasyon" sohbetimizi isterseniz;
Başbakan Erdoğan'ın Alman Başbakanı Angela Merkel'le olan müzakeresiyle sürdürelim.
Bu görüşmede;
Mesut Özil'in attığı gol ve Türk Milli Takımında neden oynamadığı yönünde öne çıkan tartışma kadar, Başbakanın bu müzakerede ifade ettiği "Asimilasyon" açıklaması da hayli tartışılır oldu.
PKK ve Kürt sorununun çözümü noktasındaki "ağır dosyanın" ele alındığı müzakere sonrasında, Başbakan'a gazeteciler soruyor.
İki yıl önce Köln'de yaptığı konuşma hatırlatılarak şöyle deniliyor;
"Siz iki yıl önce -Asimilasyon bir insanlık suçudur" dediniz. Bu iki ülke arasında; hayli tartışıldı. Siz hala o düşünce ve fikirde misiniz?"
Bildiğiniz gibi;
Avrupa ülkeleri içerisinde Almanya Türkiye'den giden vatandaşların en çok tercih ettiği ve bulunduğu ülke.
Özellikle 1960'lardan sonra; "Bir umut, bir zenginlik" hayaliydi, Almanya.
Bugün; 3 milyona yakın Türkiye'den giden var.
İşte bu rakamlar ve insan potansiyeli noktasında; "Asimilasyon" ve "entegrasyon" önem arz etmektedir.
* * *
Evet!
Başbakan soruya yanıt veriyor "fikrinde" nerde olduğuna ilişkin.
Şöyle diyor;
"Yani asimilasyon tanımını şöyle masaya yatırdığımız zaman, iyi ele alırsak 'bir insanın değerlerinin devşirilmesidir.' Zorla devşirmedir.
Bu dinde, kültürde bir değişime zorla tabi tutulmasıdır.
Örflerinden,
Adetlerinden,
Geleneklerinden zorla tecrit edilmesi.
Soyutlanmasıdır ki, insanoğlunu buna zorlamak kesinlikle bir insanlık suçudur".
..Ve Başbakan ifadesine bir de kilit atarak şöyle diyor;
"Aynı şekilde entegrasyon noktasında da bir insanın bulunmuş olduğu farklı topluluğun yaşamına, değerlerine, her şeyine saygı duyması, onlarla uyumlu olması, bir entegrasyon içerisinde, bir yaşam birliğini orada sağlamasının da çok önemli olduğuna inanıyorum..."
Başbakan, cevabi ifadelerine nokta koyarken; "Alman toplumunun huzuru için önemli".
Ayrıca;
Merkel'e öneri sunmuş. "Türk-Alman Üniversitesinin" kurulması yönünde.
* * *
Şimdi gelelim; "zurnanın" zırt dediği deliğe.
Yani; "asıl" merama.
Mehmet Altan Başbakan'a bu "düşüncesinden" dolayı şöyle sesleniyor;
"Bu konuşmayı Diyarbakır'da yapmalıydı?"
Peki, bu ifadenin altındaki gaye nedir?
Sanırım o da şu olmalıdır.
Çünkü;
Kürtlere yıllardır ağır ve tahribatı yüksek bir "Asimilasyon" dayatıldı, "entegre" edildi.
Bir inkâr politikası icra edildi, yıllarca!
Düşünün;
Özellikle de Kürtler ve Türkler Osmanlı'da birlikte yaşadı.
Bin yıldan buyana.
Haçlılara karşı birlikte savaştı, Cumhuriyeti birlikte kurdu.
İki kardeş misali!
Sonra; Ne oldu da "asimilasyon" ve "düşmanlık" icra olundu.
"Kürt" kelimesi hatta "Kürt demek" veya "Ben kürdüm" ifadesi bile suç ve yasaktı.
* * *
Demek ki;
"Asimilasyon" noktasında Türkiye'nin sicili pek de iyi gözükmüyor.
Onun için derler ya;
"İğneyi önce kendine, çuvaldızı sonra başkasına batır".
Başbakan Erdoğan Almanya'ya "asimilasyon" eleştirisinden önce, bence Türkiye'ye bakması lazım.
Kürtler nasıl ağır yıllar "asimile" edildi.
Altan'ın ifade ettiği gibi;
"Kürtlerin Anadilde eğitim hakkını" kabul etmeyen biri, Almanya'daki Türkler için Türkçe Üniversite isteyebilir.
Nasıl bir mantığa sığır?
Sığmaz ki!
Soruyor;
"Almanya Türkler için "yabancı" bir ülke, o "yabancı" ülkeden Türklere dillerini daha rahat öğrenmeleri için "Türkçe üniversite" kurmasını istiyorsun...
Kürtlerin "kendi" ülkelerinde "anadillerinde" bir üniversite kurulmasına karşı çıkıyorsun.
Sonra da Kürt meselesi neden çözülmüyor diye merak ediyorsun.
Böyle bir çifte standart karşısında Kürtler, Türk politikacılara ve devlete güvenirler mi?
Güvenmezler."
* * *
Sahi;
"Biz Almanya’daki Türkler için, Bulgaristan’daki Türkler için istediklerimizi neden Türkiye’deki Kürtler için istemiyoruz?"
Fark ne?
Ülkede vuku bulan "asimilasyona" dayalı çifte standart uygulamalar ve politikalardır.
Zaten; bizi bir bütün olmaktan çıkaran da bu çifte standart anlayışın "dayatılır" olmasıdır.
Çünkü
İnkârın ve yasakların "halklar ve haklar" üzerine inşa edildiği toplumda vuku bulan "Asimilasyon" bir süre sonra vahim oluşuma neden olur?
Bugün;
Türkiye işte o vahim derecede dayatılan "asimilasyonun" ağır bedellerini ödemektedir.
30 yıldan buyana süre gelen "şiddet ve çatışma" ortamı.
40 bine yakın insanın katledilmesi.
400 milyar doların "dağlara-taşlara" mermi ve top olarak atılması.
Milyonlarca insanın evinden-yurdundan edilmesi.
Toplumda "hizipleşme" ve kamplaşma yaratılması.
İşte tüm bunlar;
Başbakanın "insanlık suçudur" dediği "Asimilasyonun" bir sonucu olsa gerek!