İnsanlık zehirlendi mi?

Kan…

Ölüm…

Ve gözyaşı…

Acıların ve katliamların; dehlizindeyiz!

Öyle ki,

Nefretin “iştahıyla”, işkembeleri şişiriyoruz.

Tıpkı;

Kan emici bitler gibi!

***

İşte,

Son 72 saat içerisinde kaybedilen canlar.

Asker…

Polis…

Ve PKK’lılar…

Ölen, öldürülen, muammalarla dolu hayatını kaybeden 63 gencecik insan!

Kirli.

Bir o kadar da, “vahşi” bir zihne giden “kurbanlar”

Yazık!

Nereye kadar?

***

Hangi.

Ama hangi insanı ölçüt.

Ya da değerler!

İnanç.

Ve dünya nizamı “sayısal” ölümleri, “insan-i” olarak görür.

Ölçüt “manyaklığı” neden?

Maalesef.

Bizde;

Tinetli bir hayat ikmaliyle “kim fazla öldü, öldürdü” hesabındayız.

***

Birinin ölümü,

Diğerinin üzüntüsü,

Diğerinin sayı üstünlüğü,

Berisinin moral çöküntüsü.

Baksanıza; “ne hainine” insani bir karekterist yapı.

Tepelenip -dur!

Yeryüzünde,

Hiç bir ülke insanına nasip olmayan bir, karekterist yapı.

Ne yazık ki bizde, ikmali bol.

Becerdik, en usta şekliyle.

***

Dile kolay;

Otuz yılda 50 bin insanı “toprağa” gömdük.

Yüz binlercesini;

Sakat bıraktır, hayat kusturduk. Iskartaya çıkardık.

Milyonları,

Yerinden-yurdundan ettiğimiz gibi.

Toplumu;

Aynı meyanda “birbirine” kırdırma düşmanlığıyla, ajite ettik.

Yani; “insanlığı” zehirledik.

***

Takıldık,

Sınıfsal “kimlik” ve ideolojik, açmaza.

Birbirimize;

“İnsan” gözüyle bakmadığımız gibi, öyle algı geliştirmektir.

Ne yaptık;

Saplandık sen Türk’müşsün,

Sen Kürt müsün,

Sen Alevi misin,

Çerkez misin, Laz mısın,

Zaza mısın,

Romen misin?

***

Sıralamaya devam.

Sahi;

Sen Müslüman mısın,

Yoksa ateist misin,

Kemalist,

Sünni misin, yoksa Süryani veya Ermeni misin?

Altan’ın,

Dediği gibi bu açmazların ne yazık ki bir adım yukarısına çıkamadık.

Takıldık-kaldık...

***

Velhasıl,

Tüm bu “zehir” üretici hal-i duruma yaşadık.

Halen de yaşıyoruz.

Ve öyle görünüyor ki, “dana da yaşayacak ve yaşatacağız!”

Çünkü,

Asıl becerebileceğimiz.

Ona hayat vermemiz gereken ders-i ibret olan “İnsan” ve “insan olmanın” vasfının icrasının bilincinde değiliz.

***

Şayet,

Kendimize,

Eşimize,

Dostumuza,

Komşumuza,

Akrabalarımıza,

Ülke insanımıza,

“Sınıfsal” ayırım gözetmeksizin “insan” olarak bakabilseydik.

***

Benim,

Hakkım onun da hakkıdır.

Ve haklara bir bütünlük içerisinde “layık’ız” diyebilseydik.

Yenerdik,

Bize dayatılan “kandan medet umma” ahlaksızlığını.

Ölümlerin,

Faili meçhul cinayetlerin,

Kayıpların,

Keyfi gözaltıların,

Tekçi anlayışların kirli çarkından beslenen “siyasi” anlayışa prim vermezdik.

“Boyun” eğip, tavizsiz biat etmezdik.

Ama nerde...

***

Umursamaz olduk.

Artık,

Ölümleri,

Ve ölümlerin sayısal verilerini “ti”ye alır olduk.

Baksanıza;

Eylemin şekli,

Siyasal talepler,

Ve mevzunun aktörleri, “ayrı” bir tartışma konusu.

***

Ama bugün;

61’inci gündeyiz “bedenlerini” ölüme yatırdıkları.

Biz ne yapıyoruz.

“Bahtsız bedevi...” ve “Kutup Ayısı...” yakıştırmalarının, tartışmasındayız.

Kulaklar tıkalı.

Daha doğrusu; “tapa” takılmış vaziyette!

Sanki,

Pusuya yatmış kan emici bitler gibi!

Ölümler ne zaman olacak diye?

***

Çığlığım şu;

Ölüm oruçlarına sessiz kalınmasın.

Özellikle,

Siyasi aktörler

Ve tabi ki kamuoyu meseleye konumlandığı pozisyonda “uğraş” vermeli.

İnsan hayatına adına.

İnsan olmanın vasfına.

Ölümler yeni ölümleri,

Ölümler yeni gerilimleri,

Gerilimler de yeni ölümleri “besleyecek” atmosferin bertaraf için, “çözüme” katkı sunmalıdır.

***

Yoksa;

Ölümler başlarsa artık atılacak adımlar sonuç doğurmaz.

İş işten geçer.

Bilmeliyiz ki,

Vesayetçi anlayış,

Kanla beslenen düşünceler ganimet misali “böylesi” fırsatları kollarlar.

O nedenle;

Bugün, dünden edindiğimiz tecrübeleri kendimiz ve insanımız için doğru kararlar vermek yönünde kullanıp doğru adımlar atmalıyız!

Ki 10 yıl sonra da tarih bugünün yanlışlarını mahkûm etmesin!