İRADENİ SANDIĞA YANSIT!
Velhasıl kelam!
Kala kala, üç gün kaldı…
72 saat…
Bugüne kadar; "çok konuştuk, çok şey" tartıştık…
Herkes…
Kendi inançları..
Kendi görüşleri…
Siyasal ve sosyal dünya fikriyatıyla; "referandum'a" dair, beyanlarda bulundu…
Evet mi, hayır mı?
Kimi de sessiz kalıp, olup-biteni izledi..
Ama "bir şeyleri de" zihninde not etti…
Pozitif..
Negatif babında…
***
Tabi ki..
Bu seçimde, bu sandıkta, oy pusulasında…
Şu parti, bu parti, ya da lider yok!
"Oy tercihi…"
Ülkenin "yönetim" sisteminin değişikliğine delalettir…
Ya; Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi..
Ya da, Mevcut Parlamenter Sistem…
İki şıktan birini; "tercih" edeceğiz…
Evet "değişime" dair..
Hayır "mevcudiyetin devamına" yönelik olacak…
***
Dedik ya…
Bugüne kadar; "çok ama çok" tartıştık…
Kim "haklı" nokta-i nazarında…
İşte o gün geldi çattı…
Üç gün sonra; "bu tartışmalar" nokta bulacak…
Kim haklı..
Kimin seçimi kazandığı, "ikmalinde", netice hasıl olacak..
Birileri üzülecek…
Birileri sevinecek…
Ama hiç bir şekilde, netice "her şeyin bitimi ya da her şeyin vücuda gelmesi" değildir...
***
Ne diyor Konfüçyüs…
"Kimin haklı olduğu" o kadar önemli değil…
Neyin "doğru" olduğu önemlidir…
İşte, ana etki de burası…
Neyin doğru olduğuna, milli iradenin vermiş olduğu karar önemlidir…
***
Burada biraz iğneleme yapacağım..
Ama, okurların affına sığınarak..
Lakin hakikat de bu…
Ne yazık ki…
Yıllar yılıdır, "seçmen" gerçeğinde pek "neyin doğru olduğuna" odaklanmış tercihte olmadık…
Ne olduk?
Takım tutar gibi parti tuttuk…
Marjinal…
Militarist..
İdeolojik..
Duygu körüğü içerisinde, "tavır ve tercih" takındık…
***
Bu takıntı üzerinden de!
Kendimizi…
Karşımızdakine "haklı" gösterebilme peşinde olduk…
İlla ki "ben haklıyım…" diyebilmek…
Ama…
Şunu bir hakikat ışığı olarak; "yarınlarımıza" dair, sorgulamıyoruz…
Ya da, zafiyet gösteriyoruz…
Ülkenin…
Bölgenin…
Yaşadığımız kentin…
Çocuklarımızın…
Kendimizin…
Sosyal, siyasal, ekonomik ve Kültürel yarınlarına odaklanmadığımız gibi anlık düşünüyoruz…
***
Yani.. Hayata dair…
Gelecek açısından, "yarınlar" ne olabilecek?
Artılar mı?
Eksiler mi?
Yoksa "yerinde sayma mı?"
Her ne ise; "pek düşündüğümüz, konuştuğumuz yok…"
Kısır döngü…
Verimsiz polemik…
"İçe" dair, havanda su dövme misali debelenip duruyoruz…
***
Düne odaklanmadık…
Neler yaşadık?
Neleri dayattılar?
94 yılda, vücuda gelen ne oldu?
Kayıp mı var..
Kazanım mı var?
Gelinen aşama itibariyle; "kısırlık mı, üretim mi" var, düşünmedik…
Ne ders-i ibret'e odaklandık..
Ne de, "geçmişteki" tahribatın yıkımına baktık…
***
10 yıl mı?
20 yıl mı?
30-40, 50 yıl mı?
Bugün ve sonrasına "eğilim" gösterip, "neyin doğru olduğuna", akıl getirmiyoruz…
Gün kişiye…
Gün partiye…
Gün ideolojiye "odaklı", tarafgirlik arzına menkul olmamalıdır artık...
***
Gelinen aşama itibariyle…
Kim bizi yönetecek?
Hangi parti başa gelecek?
Hükümet kim olacak?
Lider kim yapılacak?
Velhasıl, "temsiliyet" seçimine gitmiyoruz…
Gittiğimiz seçim; "Anayasal bir değişikliktir.."
Yani yönetim sistemi; "değişikliği?" söz konusudur..
***
İşte bu düşüncelerle sandığa gitmeliyiz…
Ama..
Mutlaka ve mutlaka "sandığa" gitmeliyiz…
Ve oyumuzu kullanmalıyız…
"Tercihimiz" ne olursa olsun..
Evet desek de…
Hayır tercihinde bulunsak da…
Demokrasiye,
Milli irade temsiliyetine,
Ve vatandaşlık sorumluluğuna inanıyorsak; "irademizi", sandığa yansıtmamız lazım…
***
Bu bir demokratik haktır…
Ve "tarihi" bir sorumluluktur…
Önemli olan…
"Demokrasinin" temel unsurunu, görmektir…
O'nu "sandığa" yansıtabilmektir…
Çıkan, rakamsal veride, "ikmal" ettirmek…
Renk ne olursa olsun…
***
Anlayacağınız…
Milli iradeyi sandığa yansıtmak "kırmızıçizgimiz" olmalı…
Seçmenin "vatandaşlık" görevidir…
Her seçmen mutlaka sandığa gitmeli…
Oyunu kullanmalı…
Sandığa gitmeden ahkâm kesmek yerine, sandığa gidip tavrını ortaya koymak, "en büyük" demokratik hamledir…
Büyük yurttaşlık hakkıdır.
Kendisi gidip oy kullanmayan…
Ya da başkasının oy tercihine saygı duymayan kişi..
Her kim olursa olsun; "demokrasiden" milli irade temsiliyetinden söz edemez.
***
Seçimlere katılıma bakıyorum…
Yüzde 80'lerde…
Referandumlara bakıyorum özellikle son yıllardaki referandumlar, yüzde 60'larda..
Vahim bir; "çelişki ve zıtlık" vaki….
O'nun geçmişten farklı, vaziyete bakmamız gerekir…
Nasıl ki, 60 Anayasası..
Nasıl ki, 80 Anayasası….
Büyük bir katılım,
Büyük bir seçmenin iradesinin yansıması olduysa…
Diyorum ki…
16 Nisan'daki referandum için de "katılım ve tercih" yüksek olmalı…
Değil, 80'ler, 95'lerin dahi üzerinde çıkmalı…
***
Şu da bir gerçektir…
Birbirimizi suçlayarak yeni bir Türkiye inşa edemeyiz…
Hele ki, güçlü bir gelecek kurgulayamayız.
İşte bu yüzden, referanduma katılım oranını, hiçbir mazerete mahal kalmadan, olabildiğince yükseltmeliyiz...
Sonuca ve birbirimize saygı göstermeliyiz…
Kırgınlar, küskünler yaratmamalıyız…
Seçimler "öç alma" duygusundan arındırılmalıdır…
Demokrasiyi sadece kendimiz için değil, herkes için istediğimizi şiyar edinmeliyiz…
Yoksa "ülkeyi karıştırmak" isteyen güçlerin elinde oyuncak oluruz.
İşte referandum, "bizi oyuncak" olmaktan kurtarmaya dair bir adımdır…
"Sahiplenmedir?"
***
MARDİNDE İŞİN NE?
Aynen de böyle demiş…
AK Partili Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu…
CHP'nin Devrik Başkanı Deniz Baykal'a seslenmiş…
Diyor ki…
Eeeyy Baykal…
"Ne işin var Mardin'de…
Bayram değil, seyran değil…
Bu enişteler niye Kürtleri öpmeye devam ediyorlar…
Anlamak mümkün değil…
Siz değil miydiniz ki;
1990'lı yıllarda Ahmet Türk ve Arkadaşını ihraç eden?
***
Miroğlu bu çıkışla; çift yönlü bindirme yapıyor…
Dünü göz önüne aldığımızda, "haksız mı?" diye soru ikmale gelmiyor değil…
Nitekim sorgulayarak soruyor Miroğlu…
CHP'den Türk'ün ihraç edilmesi..
Ve bugün, Türk'ün Baykal'ı karşılıyor olma noktasına gelmesi…
Düşündürücü…
Ne diyor Miroğlu…
"Kürt konferansına katıldılar diye Ahmet Türk ve arkadaşlarını, yani bugün Deniz beyi Kasrı Kanco'da karşılayan bu politikacı arkadaşımız, hem milletvekilliği yapmış, hem belediye başkanlığı yapmış kayyum dönemine kadar.
Bugün Kasrı Kanco'da Deniz Baykal'ı karşılıyor. Deniz Baykal'ı ağırlıyor.
Peki hangisi haklı?…
***
Miroğlu, "can alıcı" noktada, bir başka bindirme sorusunu soruyor…
"Acaba inkârı bitiren Recep Tayyip Erdoğan mı haklı?
Acaba inkârı bitiren Recep Erdoğan mı Kürt halkını seviyor?
Yoksa Ahmet Türk ve arkadaşlarını 25 yıl önce partiden ihraç eden Deniz Baykal mı seviyor?"
Hangisi seviyor?
***
Nasıl bir ders-i ibret bu..
Miroğlu, noktayı şöyle koyuyor...
"Yani, Kürtleri bu kadar hafızadan yoksun, 'balık hafızalı' derler ya, balık hafızalı bir halk mı zannediyorlar?
Yani Kürt Kemalistler ile Türk Kemalistlerinin buluştuğu tarihi bir aşamadayız.
Bu buluşmaya bir şey demiyoruz…
Helali hoş olsun…
Birbirlerine mübarek olsunlar.
Ama ülkenin ve milletin önünü kesmesinler."
***
ÜÇ ANKETİN SONUÇLARI
Referanduma 3 gün kala 3 anket şirketi yaptırdığı referandum anket sonuçlarını açıkladı.
Bakıyoruz…
Evet mi, hayır mı hangisinde; "durum" ne?
İşte 3 şirketin verdiği sonuçlar:
***
KONSENSÜS; YÜZDE 51,2 EVET
Konsensüs verileri…
Yüzde 51,2'le "Evet" oyu önde gözüküyor.
"Hayır" oyları ise yüzde 48,8'de.
Ankete göre, kararsızlar yüzde 4,2 oranına düşmüş!
***
ANAR YÜZDE 52 EVET
ANAR'ın sonuçları…
"Kararsız ve utangaç" seçmenlerin dağıtıldığı son anket çalışmasına göre…
Referandumda seçmenin;
Yüzde 52'si 'Evet' diyecek…
Yüzde 48 'Hayır' oyu kullanmayı düşünüyor…
Şirket, yurt dışı oyların katılmasıyla birlikte 'Evet' oylarının oranının daha da artacağını ifade ediyor…
***
AJANS PRESS: YÜZDE 59.2 EVET
Ajans Press Group bünyesinde hizmet veren Ajans Press Araştırma (APA) çarpıcı sonuçları ortaya koydu….
Anketine göre "Evet" oyları açık ara ile önde görünüyor.
Kararsızlar dağıtıldıktan sonra çıkan sonuç…
Evet oyu yüzde 59.02…
Hayır oyu ise yüzde 40,98…
***
'ERDOĞAN'A GÜVEN' FARK ATTI
Ajans Press Araştırma’nda "Erdoğan" ana faktör...
“Evet” oyu verecek seçmenin önemli bir kısmı oy tercihini Erdoğan’a duyduğu güven olarak belirtiyor…
“Hayır” oyu verecek seçmenin kararındaki en büyük etken ise yine Erdoğan karşıtlığı çıkıyor…
Sonuç olarak;
Evet ve Hayır oylarında da, en belirleyici unsur Cumhurbaşkanı Erdoğan!
Referanduma katılımın düşük olacağı yönündeki görüşler "ise" araştırmanın sonucuna göre atıl…
Katılım oranının yüzde 85’ler seviyesinde olması bekleniyor.