İSİMLERE TAKILMAK!
Bizler açısından konu bulma güçlüğü yok. Çünkü sıcak gelişmeler öylesine bir performans gösteriyor ki; 'saatler değil' dakikalara endeksli.
İnanın bazen; buraya bir-iki değil, bir kaç ikiyle; 'mevzuların' hamurunu yoğurmak gerekiyor. Bir gün sonrasına 'sarktığında' bayatlıyor.
Durum böyle zorunluluk hasıl edince, bu kez 'okuyucu' kırılganlık gösterip 'nedir bu eski' mevzular diye soruyor? Haklı!
Ama elden ne gelir! Zaman ve yer, gündemin 'sıcak' atmosferindeki konu dehşetliği aksatmaya zorluyor.
***
Neyse! Biz de bugün için; 'konuları' zenginleştirip, çoğalttık. Bir-kaç meseleyle, hasbi-hal edeceğiz. Kimi; geçmiş kimi de 'ter-ü taze'!
Ama konuların hepsi; 'bizleri ve sizleri' yakından ilgilendirdiği için 'sıkıcı' olmayacak.
İşte size ilk meselemiz! 'Adı ne olursa? Hatırlarsınız 29 Temmuz tarihinde Siyasal İktidar 'açılım' diye bir ifade kullandı.
Toplumda ilk algılama ve medyaya yansıyan ifade 'Kürt Açılımı' idi. Günler geçtikçe; 'algılama' ve de kamuoyuna yansıyan söylem değişti.
Kürt Açılımı yerini 'Demokratik Süreç'e bıraktı. Bir süre sonra bu kez 'Milli Proje' diye değişti.
***
Aslında özü itibariyle mevzular ilk anda 'toplumsal' algılamada ne intiba bırakmışsa mevzu isimler geliştirse de, o eksende yürür.
Onun için 'Kürt Açılımı' ki, gerçek olan da budur. Adına ne denilirse denilsin önemli değil. Bence 'isme' odaklanıp, takılı kalmak kayıptır.
Çözümsüzlüğe kilitlenme olduğu gibi; gerçeklerin de göz ardı edilmesidir. Takdir edersiniz ki; yıllardır 'kanayan yaramıza' isim takıyoruz.
'Kürt Meselesine', henüz mutabakat sağlayabileceğimiz bir 'isim' gelişmiş değil. Kimine göre Kürt sorunu, kimine göre Güneydoğu sorunu.
Kimine göre 'terör' sorunu. Kimine göre PKK sorunu. Bırakırsak; onlarca 'isim' telaffuz edebiliriz.
***
Üstadın dediği gibi; 'bahsetmeye' devam edersek, 'deve kuşu misali' kafamızı kuma gömmekten başka icraatımız olmaz.
Hani derya; 'siz nasıl bilirseniz'! Evet, öyle diye düşünün. Ama 'Kürt Açılımı' ekseninde yürütülen 'tarihi' adımlar vardır.
Dün bu anlamda hükümetin ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın 'tatmin' etmeyen son kamuoyu bilgilendirme toplantısını yazmıştım.
Beynimde 'şüphelerin' oluştuğu, derin kaygıların 'alevlendiğini'! AK Parti'nin önemli kurmaylarından biriyle 'hissiyatımı' paylaştım.
Görüntü ve ortaya çıkan son resimle alakalı 'haklı' olduğumu ifade ederken; biraz sabır dedi. Bu 'açılım' iki aşamalı.
Uzun ve kısa vadeli.
***
Ekim ayından itibaren 'düşünülen ve beklenen' açılımın da içini dolduran tedbirler herkesle paylaşılacak.
Özellikle Meclis açıldıktan sonra; 'şu an için taslak' halindeki 'tedbirler' kuşağı, alenileşip, tartışmaya açılacak.
Tabi AB'ye yönelik 'uyum' paketinden de bahsettim. Hükümet uzun süredir bu alanda bir sessizlik içerisinde.
'Açılım' bu anlamda AB kriterleri mi olacak, yoksa Ankara kriterleri mi? Buna net bir cevap aldığım söylenemez.
Ama ucundan, sonundan 'sözcükleri' bir araya getirdiğim de, 'AB-Ankara' karışımı bir; 'uyum' çıkıyor.
***
Bu da şunu gösteriyor! Demek ki; hükümetin 'Kürt Açılımına' ilişkin hamlesinin aslında 'taslağı' uzun süreden beri hazır.
Şu an için; 'kendi tarafında' bilinen mevzunun ana hatlarını 'tartışma' zemininde yoklama yapıyor. Nelere etki, nelere tepki var diye?
Ede edilecek verilerin ışığında 'rötuşlar' sağlanıp, öylece Meclis'e taşınacak ve uygulama takvimi hayata geçirilecek.
Sanırım! Ki öyledir. Parti kurmayından edindiği intiba da aynı paralelde. Muhalefetin 'kapıları' ilk günden itibaren 'kapalı tutmaya' kalkması da.
Açılımın 'Uyum' hamleleriyle geliştiğinin bilincinde ve bilgisinde olduğundan dolayı; bu tepkiyi koyuyor. Nasıl olsa meclise gelecek?
Tartışma şu an için AK Parti'ye prim kazandırır düşüncesiyle; 'öfke ve tepki' yüzünü gösteriyor.
***
DİYARBAKIR'DAKİ BARIŞ MİTİNGİ
Söz 'açılımla' devam ederken, önceki günkü mitinge gelelim. Miting ve miting sonrası, orada söylenen, sarf edilenlerle alakalı; fikrimi dün söylemiştim.
Özü itibariyle; herşeyin Diyarbakır'a 'yakıştığını' ve Barış'ın 'onursal' kimliğiyle 'örtüştüğünü' boldlu sözcüklerle aktardım.
Ancak gelişen bir kaç olumlu mevzu var. Onları da 'satır başlarıyla' sizlerle paylaşmak istiyorum. DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ve diğer Milletvekilleri dün 'özel izinle' Cezaevi ziyaretinde bulundu. 18 Nisan'da, aralarında DTP'nin 3 genel başkan yardımcısının da bulunduğu 52 DTP'li tutuklanmıştı. PKK'nın Türkiye yapılanmasında görev aldıkları iddia ediliyor.
Bu arada, Mitingle alakalı Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 'inceleme' başlattı. Miting’de 'suç unsuru olup olmadığına ilişkin! İl Emniyet Müdürü Mustafa Sağlam'a da, Emniyet Genel Müdürlüğünden 'tebrik' geldi. Barış Mitinginin 'olaysız ve sağduyu' içerisinde geçmesinden dolayı.
***
AKREDİTE OLMAK VEYA OLMAMAK
Akredite olmak, ya da olmama! Bütün mesele bu! Evet, son zamanlarda bu cümleyi birçoğumuz sıkça telaffuz ediyoruz.
Özellikle 'Ankara' ekseninde çok konuşuluyor. Ama bizim bölgemizde de, Diyarbakır'da da konuşulmuyor değil.
Çünkü 'Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ekseninde oluşan her etkinlik ve faaliyet sonrası; 'bu hamur' su alıp, tartışmaya geliştiriyor.
Nitekim 30 Ağustos Zafer Bayramı'nın 'resepsiyonu da' aynı minvalde; 'Akredite' tartışmasını alevlendirdi.
Önceki gün birçok İstanbul gazetelerinin 'köşelerinde' konuya hassasiyet gösteren yazılar okudum.
Diyarbakır'daki bir çok meslektaşımla da, bizim kulvarımızla alakalı konuştum.
***
Neden biz de 'davet' edilmedik. Neden bizim 'akredite' durumumuz bundan bir kaç yıl önce vardı. Şimdi 'neden' dışlandık.
Acaba dedim! Akredite olmak 'bağımlı olmak mıdır'!Yoksa 'Akredite' olmamak, 'özgür olmak mıdır?
Üzerinde farklı düşünceler yoğrulabilinir. Ama gerçek olan o dur ki; 'var olan' bu alandaki sistem kırılgan.
Düşünüyorum bu mevzu da dikte edilen şart bu mu diye?
'Bana bağlı olacaksın, benim dediğimin dışına çıkmayacaksın'! Aksi takdirde; 'akreditemi' alamazsın.
***
DEMOKRASİYE İHTİYAÇ VAR
Bilemiyorum! Acaba biz bir kaç yıl önce 'o şartı' yerine getiriyor muyduk? Yoksa bizim 'bağımlı' değil, özgür düşüncesi savunduğumuzu fark ettiler de ondan mı? Şayet şart böyle ise; vay halimize(!).
Bizce garip bir durum yok! Çünkü bu vatan uğruna, bu devlet ve bu asker ve bu millet uğruna gözünü kırpmadan şehit olan yüzlerce askerin 'Başı örtülü' diye annelerine bu kurumun kapıları 'yasak' diye kapalı. Başörtülü giremez.
Çetin ve yaman bir çelişkiler silsilesi. Garip olan; ülkenin ve toplumun 'göz bebeği'ne yazık ki; 'kendi' vücuduna farklı düşünce besliyor.
Dikkat ediyorum; bu akredite 'virüsü' bazı kurumlarımıza da sirayet etmiş durumda.
***
Galiba bu durum ülkedeki 'etnik' mevzuunun sürekli körüklenmesinden kaynaklı yayılım gösteriyor. Şöyle ki;
Toplumun 'derin' katmanlarına son yıllarda vahim derecede 'ötekileştirme' enjekte ediliyor. Kürt, Türk, Alevi, Suni.
Bin yıldan bu yana süre gelen 'kardeşlik', et ile tırnak mevzuusu, bugün 'ötekileştirme' virüsü sayesinde, derin tahribat yaşıyor.
Şiddetin, kanın, gözyaşının 'ana etkeni' bu değil midir? ‘Sınıfsal’ ayrışmalar törpülenmeseydi, ülke ve millet bugün kavgalı olur muydu?
Sanmıyorum! Çünkü 'ayrışma' öfkenin ve şiddetin ilk adımıdır.
Güçlü demokrasi, eşit ve özgürlükçü demokratik yapı da; 'bütünleştiricidir'!
Onun için bizim tek ihtiyacımız 'güçlü demokrasidir'!