Kadim Şehrin Maşallahı Var

Dün sabah;

Niyazi baba aradı.

Nam-ı diğer; Niyazi usta!

Yani Niyazi Özgen.

Seyrantepe,

Sanayi Sitesi’nin onursal Başkanı.

Emekli, öğretmen!

***

Araması,

Dünkü yazıma binaen idi.

Köşemin,

Kesintimiz müdavimlerinden.

Kaçırmaz.

Olumlu-olumsuz, arar fikr-i beyanda bulunur.

***

Dün de öyle oldu.

Tabi pozitif bir, duyguyla aradı.

O da;

Sevmiş “Maşallah!” kelimesini.

Zaten, daha alo demeden, takıldı.

Maşallah’ın var yine; döktürmüşsün.

***

Öyle ya;

MEB’in kılık-kıyafetteki devrim(!) olarak övünülen yönetmenliği var ya!

Malum, hayli mülahaza ediliyor.

Çünkü;

Yönetmenlik hiç bir kesimi “tatmin” etmedi?

Onun için de; “maşallahı” var diyerek, dün “yönetmenliği” mülahaza etmiştim.

***

Sevdim;

Senin şu “Maşallah” takıntını diyerek, söze girdi.

Tabi hal-hatır faslından sonra, sıralamaya başladı.

Kadim Kent,

Diyarbekir’in “maşallah” dedirten, arz-ı endamını.

Varlık içerisinde yokluk.

Büyüklük,

Ağabeylik vasfıyla, “cılız” hayat ikmalinden bahsetti.

***

Sempatik,

Sevecen ve tabi ki o tatlı üslubuyla.

Kendisi anlattı; ben dinledim.

Bahse konu;

Her mevzuuya ilişkin kurduğu cümlenin sonuna da, kendisine has ifadeyle “Maşallah’ı” var diyerek tescillendirdi.

Diyarıbekir.

Mezopotamya’nın ana karargâhı.

32 medeniyete beşiklik etmiş bir kent.

***

İlk sözü;

Mesleğiyle alakalı, yani Diyarbakır’ın “sanayisine” atfı oldu.

Küçük esnaf direniyor.

Ama;

Diyarbakır’ımızın Organize Sanayi Bölgesi’nin “maşallah’ı” var.

Enva-i Sanayi ile,

Üretimsiz bacaları tüten fabrikalarımız inşa edilmiş...

Koca sanayi sitesi;

2 bin kişiyi bile istihdam etmiyor.

***

 

Mermerle övünüyoruz.

Ama üretmiyoruz.

Ocak’tan çıkarılıyor.

Taş kesimiyle, yurt dışına “ham madde” şeklinde gönderiyoruz.

Sonra, işlenmiş haliyle satın alıyoruz.

Ve Maşallahı var diyerek; Sanayimiz bu diyoruz!

Öyle ya; yere-göğe sığdırmışlığımız yok mu?

***

Var mı;

“Sanayi” üretimine has bir fabrikamız!

Yoooook.

İşte Şanlıurfa,

İşte Mardin ve Elazığ.

Elin; 2 ve hatta dördüncü Organize Sanayi bölgesi kuruldu.

Bizimkisi; kaplumbağa.

Maşallahı var daha “birini” tam teşekkülü, faaliyete sokamadık.

***

Sözü,

Şehrin idaresine ve siyasetçilerine getirince.

Diyor ki;

Kısır çekişmelerinin Maşallahı var.

Bölgede,

Ülke sathında “emsalleri” yok!

Olamaz da.

Varsa da-yoksa bizim Diyarıbekirimizde mevcuttur böylesi emsalsiz hali yönetim!

***

Soruyorum;

Bir ilin seçilmişi,

Atanmışı,

Görevlendirilmişi birbiriyle “barışık” değillerse.

Uzlaşı içerisinde;

Şehrin ve yaşayanlarının “hizmetkârı” olarak faaliyet içerisinde değillerse.

***

İktidar,

Muhalefet siyasetinin “çekemezliğinde” debeleniyorsa.

Bir tarafgir ve ideolojik düşünceyle; hareket ediliyorsa.

Sahi;

Siz o şehrin hayat nizamından ne beklersiniz?

Tabi ki;

Organize Sanayi Bölgesindeki “üretimsiz” fabrikaların haliyeti ruhiyatından başka.

Onun için;

Diyarıbekir’in bu “unvanının” maşallahı var bilesin diyerek, sözü noktaladı.

***

 

Eee...

75 yılını Diyarbakır’da tüketmiş biri; Niyazi Özgen.

Nam-ı diğer Niyazi usta.

Sanayi Sitesi esnafı için;

Duayen.

Bizim için;

Güngörmüş ve yaşamış.

Kentin,

Yerel yönetimi için de, bir değer olarak görmek gerekir.

***

Şu;

İfade ettiği bir kaç kelamı.

Her mevzuuya atıf değilse de,

Kısm-i bir tanımla,

Şehri Diyarbekir’in bu maşallahı olan “verimsizlik” ve diyalogsuzluğa yeter diyerek; son bulsun.

Kurumlar kalıcı.

İdareciler ve seçilmişler, koltuk işgalcilerinin varlık zamanı sınırlıdır.

Yani geçicidirler, kalıcı değiller!

***

Bu münasebetle;

O koltuğa oturanlar bilsin ki.

Değerli;

Kutsiyet bahşedilen hakikat arkalarında bıraktıkları “hizmet ve hoş sedadır”.

Yoksa;

Hiç bir kazancı yoktur hoşnutsuzluğun kulvarında kalmanın.

Hayırlı Cumalar.