KADİR GECESİ
Evet! Bu gece mübarek Kadir gecesini idrak etmiş olacağız.
Bizleri bu geceye ulaştıran Rabbimize hamdolsun. Daha nice böyle kutlu gün ve gecelere eriştirmesini Yüce Rabbimizden niyaz ediyoruz.
Kadir gecesiyle ilgili Yüce Allah Kadir Suresinde: "Doğrusu biz O’nu (Kur’an-ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin şeref ve üstünlüğünü sana bildiren nedir? Kadir gecesi (içinde Kadir gecesi olmayan) bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Cebrail o gece Rablerinin izniyle her bir iş için, inerler de inerler. O gece tan yeri ağarıncaya kadar selam ve esenliktir." buyurmaktadır.
***
Bütün feyzini, bereketini, değerini Kur’an-ı Kerim'in indirilişinden alan Kadir gecesinde yapılan ibadetler diğer gün ve gecelerde yapılan ibadetlerden daha hayırlıdır. Yüce Allah’ın rahmet ve bağışlamasının bol olduğu bu gece, hasta dünyamızda birtakım sıkıntılarla kıvranan insanlık için nurlu, pırıltılı bir fırsattır. Önü tuzaklarla dolu insanlık, kaybettiği zamanını, boşa harcadığı ömrünü, günahla, hatayla geçen günlerini telafi için bu geceyi en büyük fırsat bilmelidir.
**
Esasen her geceyi kadir bilmelidir. Amma bir geceyi bile Kadir gecesi bilip af ve mağfiret dilemekte çok önemlidir. Onun için bu gece bol bol dua ve ibadet etmeli, Sevgili Peygamberimizin dilinden; "Allah’ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet. "duasını sık sık tekrar etmeli, hayır hasenat işleyerek, gönül ve kalpleri tamir ederek, birbirimizin kandilini tebrik ederek değerlendirmeliyiz.
Bu gece bol bol dua edelim ki, bu geceyi aydınlatan Kur’an'ın ve İslam’ın nuru yeniden tüm gönüllere insin. Dua edelim ki, cemiyetimizde sulh sükun, huzur ve gönül zenginliği, ruh yüksekliği hakim olsun.
Hepinizin 'bu mukaddes' gecesini tebrik ediyor. Ve 'değişimin' barış suyuna vesile olmasını temenni ediyorum.
***
DEĞİŞİM GER-GEÇ MUKTEDİRDİR!
Son günlerde ahali olarak sıkça telaffuz ettiğimiz 'tılsımlı' bir sözcük var. 'Değişim' diye! Aslında 'yeni' keşfedilmiş bir sözcük değil.
Ancak 'sözcük' değer noktasında; ağır bir yere sahip! Bireylerin ve toplumların serüvenlerinde hep öncü ve itibar gören olmuştur.
Çünkü 'tılsımı' ve yürütmesinde 'yenilikçi' anlayış söz konusu olduğu gibi; hep bir adım sonrasında 'neler olabileceğine' odaklı düşünce üretmiştir.
Ve en can alıcı önemli dokusu da; 'statükocu' anlayışa karşı düşman oluşudur. 'Dar ve kısır' değil, sürekli üretimi ve gelişimi benimser.
Dikkat buyrulursa! Bu 'kapsamı' geniş sözcüğün tılsım hayatı yani tarihsel gelişimi bugüne münhasır bir varlık değildir.
***
İnsanoğlunun yeryüzünde varlık ve yaşam alanı bulmaya başladığı tarihten itibaren 'savaşçı' bir kimlikle; öncü sözcük olmuştur.
Belki 'sözcük' diller noktasında farklı isimlendirmeler almış olabilir. Meşrebine göre düşünce üretilebilinmiştir.
Ancak her halükarda 'özü' itibariyle hikayesi ve yaşam kulvarı tamamen 'aynı' anlam üzerine inşa görmüştür.
Onun için 'değişim' daima yenilemeyi hedef görmüş ve öyle algılanmasına tanım getirmiştir.
Ki son günlerde 'Kürtçe Açılım' ekseninde sıkça telaffuz etmemizdeki ana gaye de; 'bu alandaki' yeniliklerdir.
***
Tabi bunun baş düşmanının 'statükocu' anlayış olduğunu unutmamak gerekir. Çünkü 'hayat serüveninde' her kelimenin mutlaka zıt’ı vardır.
Nitekim 'değişimin' karşıtı da 'gelenekçiliktir'. Onun için 'ezber bozan' bu değişim tılsımının ivme kazanabilmesi; kolay değildir.
Sancıları yüksek olduğu gibi şerri de büyüktür. Çünkü her 'değişim ve yeniliğin' çevresinde karabasan, şerrin müjdeleyicileri söz konusu olmuştur.
Tıpkı şuan 'yaşanılanlar' gibi. Dikkat ederseniz; Siyasal İktidar 'Kürt sorununun' çözümü noktasında hamle geliştirdiği saat itibariyle 'direniş' öne çıkmıştır.
Çatışmaların 'alevlenmesi', gözaltıların çoğalması, karşılıklı 'zıt ve sinirleri' geren mesajların havada uçuşması. Gözyaşların akıtılması, ana yüreklerine 'kor ateşinin' düşürülmesi. Korku ve terörün 'yeniden' himaye edilmesi.
Ve hepsinin bulunduğu kategori 'eski düzenin' savunuculuğudur. Yani 'gelenekçilik'! Bir nevi 'saltanatların' devamı.
***
Peki bu tür 'statükocu' yani gelenekçi anlayışlar tarih hikayelerinde 'muktedirlikleri' vaki midir derseniz! Şuan için 'tarih' sayfasında böyle bir tespit yok.
Bu da demektir ki; 'değişimin' önüne geçmek ne mümkün! Çünkü tarihin yaşam kulvarında 'değişmeyen' tek şey vardır; o da 'değişimin' kendisidir.
Ve hayat bulduğu 'tanımıdır'! Onun için; bugün 'ayak diretenler', geleneğin ve saltanatlarının 'korunması' anlamında sergiledikleri statükocu düşünce.
Ne mümkündür ki 'devamı' hasıl olsun. Değişim gecikmeye uğratılsa bile, 'devasa' engeller önüne inşa edilse dahi 'ulaşacağı' makam muktedirliğidir.
Ama burada; en büyük silah özellikle 'ezber bozan' değişimin sözcülerinin 'yol haritasının' doğruluğudur.
***
Çünkü 'değişim' ne kadar pozitif bir tılsım içinde barındırıyorsa da, 'ehil' olmayanların elinde bir o kadar da 'negatifleşebiliyor'!
Toplumsal ve bireysel 'serüvenin' hayat idamesinin en baş 'düşmanı' olabiliyor. Şiddet gibi.
Nitekim eski düzen bezirgânlarının tercihi, 'dikkat buyrulursa' şiddet odaklı bir yöntemin yol haritasında ilerleme gösterilmektedir.
Özellikle de 'toplumsal' sinirleri germe, tansiyonu yükseltme, geleneği koruma anlamında 'sokağı' ateşe vermek, korku ve panik yaratmaktır.
Son bir hafta içerisinde 'yaşanılanlara' bakarsak; resmin 'statükocu' açılımını ele veriyor.
***
Sonuç itibariyle birileri bu gerçeği ve değişimin istikrarlı yol haritasına 'kanaat' getirmeli! Bu yolda 'dönüş' yoktur.
Zaten değişime engel olunamaz, er ya da geç bir şekilde yaşanacaktır o. Rasyonel olan, değişim sürecinin kalbine 'yara' vermemektir.
Onun 'hayat' damarlarına zarar getirmemektir. Kısacası onu, adalet ve değerler merkezli yönetebilme beynine sahip olabilmektir.
Tabi 'gelenekçiler' için şunu söylemek gerekir, korkunun ecele bir faydası yok. Değişim gecikir, nice acılar yaşanır ama sonuç değişmez.
Mutlaka ama mutlaka 'değişim' sağlanacaktır.
***
Asıl mesele ve en büyük zayıf nokta; 'Kürt' mevzuuyla alakalı 'hamlelerde' kısır kalınmasıdır. Bu da; mevzuunun iki saç ayağını teşkil etmektedir.
Birincisi muhataplar, ikincisi 'çözüm' üreticiler. Atacakları adım, söyleyecekleri söz, sarf edecekleri 'efor'! Hepsinin 'odağı' ve yük vücutluğu 'tekil' olmamalı.
Çoğul ve 'vatandaşlık' kavramı ekseninde hayat bulması lazım. Özellikle siyasal gelenekçiliğin dışına çıkarak, farklı bir metot geliştirmeli.
Çünkü 'Kürt' meselesi, her ne kadar 'son 30 yılda' alevlenen bir mesele diye algılanıyorsa da, geçmişi nice asırlara dayalıdır. Bugün tarih sayfalarına bakılırsa.
'İsyanların' sayısı 30'un üzerinde.
***
BAŞBAKAN'IN AÇILIM İFADELERİ!
Bu da şunu gösteriyor 'mesele' sıradan değil. Çözümü de sıradan gelişmez. Ama şuan için 'yakalanmış' ve giderek de güven geliştiren bir hava var.
Tarihsel anlamda ilk kez 'Kürt meselesinin' çözümüne ciddi hamle ve düşünce hâkim. Özellikle siyasal İktidarın 'ağırlıkla' çözüme efor sarf etmesi önemli.
Başbakan Erdoğan'ın dün akşamki 'partisine ait' iftar yemeğinde yaptığı konuşmanın satır başları, bir hayli 'değişimin' muktedir olacağına güven geliştirdi.
İşte konuşmasından 'tılsımı' yüksek, iki satır başı: -Bu sürecin sosyolojik, psikolojik, askeri, ekonomik boyutları var. —Türkiye’nin bu meseleyi tüm samimiyetiyle konuşuyor olması bize mutluluk veriyor. —Elbette önümüze engeller çıkacaktır. Bize bedeli her ne olursa olsun bu milli birlik projesini tamama erdirme konusunda son derece kararlıyız. Geri adım atmayacağız. —Çünkü gözü yaşlı anaların feryadı her şeyden önemlidir.
—Sorunları çözümsüz bırakmak artık bu yeni dönemde bir siyaset tarzı olamaz olmamalıdır.
***
Evet! Kürt meselesi ekseninde geliştirilmek istenen "Statükocu zihniyet" dirense de realite er-geç hayat bulacaktır.
Doğru tahliller ve yeni kriterlerin önüne geçilmek istense de, tepeden inmeci görüşler sonunda hakikatin karşısında pes etmek zorunda kalacaktır.
Nice ilim adamları yaşadığı devirlerde kıymeti bilinmemiş, her biri bin bir türlü cefaya maruz kalmışlar, ama haklılıkları geç de olsa sonradan anlaşılmıştır.
Öyle ki; Engizisyonun susturucu giyotin aleti, tarihi süreçte yerini bilgiye terk etmiştir. Böylece kaybeden giyotin, kazanan değişimdir.
Ki; giyotin tarihin harabelerine gömülmüştür. Demek ki hakikat er-geç tecelli ediyor ve bireyler ile toplumlar 'değişime' muktedir oluyor.