KAPIŞMA BÜYÜYOR!
Dünkü yazımda ifade etmiştim; "Üniversite karıştı" diye!
Hatta gazetenin manşetini de bu minvalde atmıştık.
"Karşılıklı suçlamalar" alenileşti.
Evet! Gerçekten işler karıştı.
Tabi bu "karıştı" ifadesi; "Eski-Yeni yönetim" kapıştı anlamında.
Kapışmanın ilk kıvılcımı hiç kuşkusuz ki "Kadrolaşmaya" gidiliyor "tartışmasıyla" gelişti.
Ardından basına sızdırılan "200 Milyon TL" tokatlandı haberiyle alevlendi.
Hemen sonrasında; "4 bin yıllık ilaç alınmış" resmi ifadeyle durum "yangına" dönüştü!
Ve dün de; "hepsi yalan" iddiasıyla; yangın çevreyi sardı.
Giderek de yayılacak. Yakışıksız bir şekilde.
***
Demiştim! Taraflar "kılıçları" kınından çıkardı.
Artık "medya" arenasında "birbirlerine" hamle geliştiriyorlar.
Kimin hamlesi güçlü, kim hamleden "yara" aldı.
Kim mağlup, kim galip.
Anlayacağınız; "eski-yeni" kapışması giderek büyüyor.
Nitekim dün "yoğun bir tempo" hakimdi.
Ve bu anlamda; "Kapışma büyüyor" dedik..
Bir taraftan "eski yönetim" iddialara ilişkin "20 maddelik" basın açıklaması yaptı.
Diğer yandan; Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın konuya "vakıf" olması.
Yani "ön soruşturma" başlatması.
Beri yandan; yeni yönetimin "yüzlerce yıllık ilaç satın alındığı" iddiasına "15 kişilik" komisyon oluşturduğu.
Ve tabi ki; "gazetecilerin" Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi'ne "girişinin" yasaklanması.
***
Öncelikle belirtmek istiyorum.
Kim haklı, kim haksız? Kim suçlu, kim mağdur?
Ya da; "yolsuzluk ve usulsüzlüğü" kim yaptı?
Trilyonları "kim tokatladı".
Tartışmasına "şimdiden" hamle yapmak yanlış olur.
Bir ölçüde; "yargısız" infaz misali; "yaşın yanında kuruyu da" yakmış oluruz.
Aynı zamanda "taraf" durumuna düşeriz.
O nedenle; "önce" mevzuya aklıselim bir yaklaşım göstermek gerekir.
Bunu yapabilmemiz için de; dün itibariyle gelişen savcılık soruşturmasının "sonucunu" beklememiz gerekir.
Çünkü mevzu artık "yargıya" intikal etmiştir.
C. Savcılığı soruşturma başlatmıştır.
Her iki tarafta bu saatten sonra "yargı" önünde hesaplaşacak.
Doğru mu, değil mi? Kim suçlu, kim suçsuz?
Şuan için bizim "bir saptama" geliştirmemiz.
Hem mesleki anlamda "etik" olmaz.
Hem de "suç işlenmiş" olur.
***
Neyse!
Dünkü yazımda "kısmen" duruma bir fikir geliştirmiştim.
Şayet Dicle Üniversitesi'nde "Mevcut" yönetim doğru bir icraat geliştirmek istiyorsa.
Ve niyeti "kendine kadrolaşma" alanı yaratmak değilse.
Rant temini noktasında "taraftarına" alan açma gayesinde bulunmuyorsa.
Eski yönetimden "intikam" alma gayesinde değilse.
Ve gerçekten; "hakkı, hukuku, adaleti" ve temiz bir üniversite "düşüncesinde" bulunuyorsa.
Ortaya "atılan" ve spekülasyonlar geliştiren "ilaç alımı" mevzusundan çok.
Prof. Dr. Fikri Canoruç'un "salt" dönemiyle alakalı değil.
Prof. Dr. Mehmet Özaydın. Hatta onun koltuğu devraldığı "hamisi" diye görünen sonrası dönemden başlayarak.
Bugüne kadar; "olup-biteni" temiz ellere "deşilmeli"!
Çünkü Eski Rektör Prof. Dr. Fikri Canoruç'un dünkü 20 maddeden "oluşan" iddiaları yalanlamaya ilişkin açıklamasında bu minvalde bir ifadesi vardı.
"Benden önceki yönetimin de raporları vardı."
Yok, sadece "eski yönetimi" zan altında bırakmak.
Veya "önümüzdeki" dönemlerde "sert muhalefete" yönelmemesi anlamında "aba altından sopa" göstermekse.
Rant temini noktasında "taraftarına" alan açma gayesinde ise.
Olabileceklerin "sonucunda" çıkacak tablo "ayıp" olur.
Şimdiden ifade etmek isterim.
***
Basın toplantısında; Canoruç "kesin" bir dille "iddialar külliyen yalan" diyor.
Yanındaki "Hastanenin eski" yöneticileriyle birlikte; "iddiaları" ispata davet ediyor.
Ekliyor.
"Mevzu basına yansıdı. Gelin açık oturum yapalım. Halkın ve kamuoyunun önünde tartışalım".
Şahsen "ciddi bir çağrı" olarak görüyorum; "açık oturumu"!
Eğer iki tarafın da "etkili zevatının" hazır bulunacağı bir tartışma platformunu yönetebilirim.
Söz Tv'de "bu açık oturumu" yapabiliriz.
Böylesi bir "ortama" hazır olduğumuz gibi; "kamuoyunu" bilgilendirme anlamında da memnun edici bir gelişme olur.
***
Netice itibariyle "kapışma büyüyor"!
Tabi "bizim" mesleğimizle alakalı da durumda bir pay gelişiyor.
O da; Eski Rektör Canoruç'un dünkü basın açıklamasındaki ifadesi.
Olayları kaleme alan gazetecilere yönelik;
"Her söylenen habere, her söylenen ifadeye inanmamak lazım. O haberi ve veren kişinin hangi amaçla verdiğini araştırmak lazım. Sizlerin yargısız infaza alet olmaması lazım. İnsanları töhmet altında bırakırken karşı kişiden bir savunma almak lazım. Bu tür iddialarla insanlar töhmet altında kalıyor. Buna kimsenin hakkı olmamalı".
Canoruç'a bir ölçüde "hak vermemek" elde değil.
Ama bu değildir ki; Canoruç "haklıdır"!
Elbette ki; görüşüne başvurulur. Ondan da sorulur.
Ancak; bunu da iyi düşünmek gerekir.
Karşısındaki kişi "Resmi bir kimliğe" sahip ise.
Makam ve mevkisi "ulu orta" yerdeyse.
Hastanenin de "resmi başhekimiyse"!
Haberin de "çarpıcılığı" söz konusu ise.
Ki öyledir. Öyleyse "gazeteci" elbette ki ilk etapta o haberi "kamuoyuyla" paylaşmalı.
Ve paylaşmadan kaçınmaması gerekir.
Bu demek değildir ki; "İllaki" resmi sıfatın açıkladığı mevzuuyla alakalı diğer kişinin "görüşüne" mutlaka başvurulur.
Eğer her haberde böylesi bir düşünce geliştirilirse o zaman da; mevzu Hırsız-Polis hikayesine döner.
Ki bugüne kadar "hiç bir hırsızın" ben hırsızım dediğine de vakıf olmuş değilim. Duymadım.
Demem o ki; "Diyarbakır'da görev yapan meslektaşlarımdan hiçbiri. Ama hiçbiri".
Sanmıyorum ki; "Vicdanını sızlatıcı, kendini kullandırmaya yönelik" habercilik yapsın.
Yapmaz da! Kuşku da geliştirmez.
Şayet; dün yeni yönetimin "açıklamalarına" yer veriliyorsa.
Bugün de; karşı tarafın açıklamasına yer verilmişse.
Demek ki; tarafgir bir durum yok. Kimse de; "vicdani" terakümsüzlükten bahsedemez.
***
Sonuç itibariyle; "Bu kapışma" daha sürecek.
Öyle de görünüyor. Yeni yönetim "eski yönetime" karşı yeni hamleler geliştirecek.
Eski yönetim de "hamleleri" bertaraf etme yönünde; hamle yapacak.
Anlayacağınız; birbirlerine karşı "sürekli" kılıçları sallayacaklar.
Bu esnada "bize de" hamleleri olacak. "Neden benden taraf değilsin" diye.
Çünkü "iki tarafın da" mevzularında "objektif ve samimi" çizgi gösterdiklerine inanmıyorum.
Bundan dolayı da; buradan dün gibi tekrar ediyorum.
Bu mesleği icra edenler olarak..
"Sen-Ben, benden-senden" kavgasına "karşı" olacağız.
Kamplaşmayı da körükleyeni deşifre edeceğiz.
Şöyle ki; Dicle Üniversitesi ne "eski yönetimin", ne de "yeni yönetimin" malı değil.
Yerde de bulmuş değiller.
Onlar yolcu biz hancı misali.
Bizler "evin" sahibiyiz. Üniversite Diyarbakır ahalisinindir?
Kimsenin kişisel "tatminlerinin" mekânı değildir.
O nedenle; bu saatten sonra "her iki tarafın" da bilmesi gereken;
Diyarbakır ahalisi adına bizler de "karşı" hamledeyiz.
Olup-biten herşey "artık" mercek altındadır.
Yalanı olan da bilsin ki "yalanı" ortaya çıkacak.
Doğrusu olan da tereddüt etmeden bilsin ki "gerçeği" ortaya çıkacak.
Biz gözlüyoruz. Bakalım; skorları eşitleyen taraflar.
Bugün için "nasıl" bir atak geliştirecekler.
Yani "körüklemeye" devam mı edecekler.
Yoksa; "oldu-bittiye mi" getirecekler.
Ya da; "samimiyet mi" gösterecekler.
Bekleyip göreceğiz..