KARDEŞLİK KÖPRÜSÜ!

Şöyle;
Bir gerileyin.
Sonra da yaslanın ve tabi ki, arınmış bir zihinle odaklanın yazıya.
Başlayın okumaya!
Ama sakın,
Yazıya "okuma" kesintisi yapmayın. Sonuna kadar okuyun.
Ve bilahare;
Hayata dair mevzuları ihtiva eden yazıyı değerlendirin.
Şuan için;
Siz ve yaşadığımız toplum açısından "vuku" bulan hayat koşullarına "empati" geliştirin.
Artılar, eksiler nedir diye!
Nerde yanlış, nerde doğru?
Bilemiyorum!
Belki daha önce, okumuş veya bilgi sahibi olabilirsiniz şu "hayata" dair iki hasb-i hali.
Ancak öyle düşünüyorum ki;
Bir çoğunuz mevzuya vakıf değilizsiniz.
Neyse!
Bilen için, "bilgi tazeliği" zarar vermediğine göre.
Bilmeyen için de; "öğrenmek ve bilmek" kar getirdiğine göre; o zaman sözü bırakalım "hayat hikâyelerine".
Bakalım;
Bize ve topluma "ders-i ibreti" açısından ne söylüyor?

***

Bakınız;
Zamanın birinde iki kardeş varmış.
İki kardeşin de, çiftlikleri birbirine bitişik.
Her ne hikmetse;
Günlerden bir gün iki kardeş arasında anlaşmazlık vuku bulur.
Yani; araları bozulur.
Tabi bu uzlaşmazlık o zamana kadar o kadar büyük yaşanmış değildi, İki kardeş arasında.
Asında;
Uzlaşmanın temelinde yatanda, "hakların" eşitliği.
Zaman ilerledikçe;
Kardeşler arasındaki anlaşmazlık büyüdü ve ayrılık noktasına geldi.
Küskünlükleri,
Mal, mülk, iş, araç-gereç velhasıl her türlü ortak kullanım alanlarını ayırdılar.
Ve her geçen gün, karşılıklı yeni hamleler geliştirdiler.
Tabi, onların bu halleriyle alakalı ne gelen, ne giden, ne de soran var.
Bi sabah Küçük kardeş;
Buldozerleri daldırmış çiftliğin arazisine.
Çiftliğin her tarafına, bentler. kanallar yapmış..
Öyle ki;
Dere yatağı oluşturmuş iki çiftliğin arasına!
O da; sınırları olmuş.
Kimse gelip-geçmesin diye.

***

Derken;
Sabahın ilk ışıklarında en büyük kardeşin kapısı çalınır.
Kapıda, bir marangoz ustası. Elinde de çantası.
Kapıya dayanmış "iş" istiyor!
"Elimden her iş gelir. Bir kaç gün çalışır işlerinizi bitiririm" demiş.
Büyük kardeş düşündü.
Aklına gelen o anki iş şu oldu?
Ve küçük kardeşinin çiftliğini işaret ederek.
"Şu derenin karşısındaki çiftlik, komşumundur. Daha doğrusu, benim küçük kardeşime aittir o çiftlik.
Daha önce benim çiftliğimle onun çiftliği arasında bir otlak vardı.
Sonra o, buldozeriyle oraya ırmak bendi yaptı ve şimdi aramızda, otlak yerine, çiftliklerimizi birbirinden ayıran bir dere var."
İş isteyen adam, büyük kardeşin söylediklerini dikkatle dinledikten sonra sordu:
"Benden ne yapmamı istiyorsunuz?" dedi.
Önce kuşkusunu, sonra da kararını açıkladı:
"Kardeşim bunu, bana acı vermek için yapmış olabilir"
Sonra da;
"Şimdi ben, onun yaptığından daha büyük bir şey yapacağım."
Bunları söyledikten sonra adamı aldı, ahırların olduğu yere götürdü ve duvarın dibinde yığılı duran kütükleri gösterdi.
"Senden, bu kütükleri kullanarak, iki çiftlik arasında üç metre yükseklikte bir çit yapmanı istiyorum. Öyle bir çit yap ki, gözlerim kardeşimin çiftliğini artık görmek zorunda kalmasın."
Marangoz ustası yüzüne baktı ve sonra başını salladı.
"Anladım, efendim." dedi ve kendisinden çivi, çekiç ve keser ile kereste ister.

***

Büyük kardeş,
Depodaki malzemeleri gösterdikten sonra, Şehre iner, alış-veriş yapmak için.
Marangoz koyulmuş çalışmaya.
Artık akşam güneşi batmak üzereyken, işini bitirmiş.
Çiftlik sahibi de, Şehir'den dönüyordu.
Ustanın yanına geldi. Ne yaptın demeye kalmadan, şaşkınlık içerisinde baka kalmış.
Karşısında, yapılmasını istediği çit yoktu ama derenin bir yakasından öteki yakasına uzanan görkemli bir köprü vardı.
Biri kendi çiftliğinin toprağına, diğeri küçük kardeşinin çiftliğinin toprağına oturtulmuş sağlam iki ayak üzerinde, korkuluklarına varıncaya dek yapılmış "usta işi" denilecek kusursuzlukta bir köprü.
Büyük kardeş hala şaşkın.
Köprüyü takılı gözlerle kalırken, karşıdan birinin geldiğini gördü.
Gelen kişinin, komşusu, yani küçük kardeşi.
Kardeşi, kollarını iki yana açmış köprünün karşı ucundan kendisine doğru yürüyordu!
"Benim sana karşı yaptığım bunca haksızlığa ve söylediğim bunca kötü sözlere karşın sen, bu köprüyü yaptırarak ne denli iyi ve ne denli büyük bir insan olduğunu gösterdin" der
ağabeyine.

***

"Şimdi bir büyüklük daha yap ve sen de kollarını açarak bana gel..."
Köprünün iki ucundan ortaya doğru yürüyen kardeşler, köprünün ortasında bir araya gelir ve özlemle kucaklaşırlar.
Büyük kardeş bir ara arkasına baktığında, çantasını toplayıp, oradan ayrılmakta olan ustayı gördü.
"Gitme, dur, bekle?" diye seslendi ona.
"Sana yaptıracağım birkaç iş daha var, çiftliğimde..."
Usta gülümsedi:
"Ben buradaki işimi tamamladım, gitmem gerek" dedi ve ekledi.
"Yapmam gereken daha çok köprü var."

***

Evet!
Hayata kâmil oluna gelen mevzular karşısında.
İster bireysel,
İster toplumsal,
İster ülkesel olsun.
Ayrılıkları-gayrılıkları değil, kucaklayan kardeş sevgisiyle köprüler kurulsun.
Köprüler kurulsun. Ama hiç yıkılmasın.
Doğrusu;
Şuan yaşadığımız zaman içerisinde ne kadar çok önem arz edici bir "kardeşlik köprüsü" aciliyeti var.
Bin yıllık,
Kardeşlik hayat-ı idamesine sahip.
Et ile tırnak olmuş Kürt ve Türk kardeşliğinin yeniden kucaklayacak "köprü" lazım.
TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner'in ifade ettiği gibi.
Ki, Türk asılı.
Şöyle diyor, Kürtçe seslenerek.
"Jıbo aşiti, jıbo bırati, jıbo wekhevi sılav jı wetevan, Diyarbakır malameye"
Bu köprü;
Tez ama çok tez yapılmalı.
Yoksa,
Öylesine dehşetli fitne ve kin körükleyiciliği hâsıl olur ki.
İstenilse bile; köprülerin inşası zor olur.
Vakit müsait.
Ortam da salih, gelin "bu köprüyü" kurun.
Güzel bir hafta sonu dileğiyle.