Kaybeden demokrasi olur?
Parti kapat mı, yok daha neler.
Hangi çağdayız, nerde demokratik, Türkiye!
Yakışmaz.
Hele ki, Demokrasi trendini yükseltme, hedefinde iken.
Olmaz, olmamalı.
Eğer ki, bir ceza suçu varsa.
Eğer ki, demokrasiye uygun davranmıyorsa.
O'nun cezasını, O'nun "varlığına" imkân veren, seçmeni verir.
Yani seçimle olur!
Seçmen tercihiyle, "gereken" ders verilir.
Ama "aksi" bir mekanizma, demokrasi açısından tahribat üretir.
***
Türkiye! Parti kapatma'da sicili pek parlak" değil.
Şöyle geçmiş yıllara bakılırsa; "ayıplar" ortaya çıkar.
O nedenle! Şu "parti kapatma" siyasi mülahazalarına son verilsin.
Sözü edilen, HDP!
Geldiği siyasi, şerit herkesin malumu.
Ki, "en çok" kapama yaşayan kendi cenahı.
Pek tabi ki, Türkiye'de "parti kapatma" ayıbını ortadan kaldıran yasa değişikliğini de; "sırt dönen" kendisi.
Yani "evet" demedi.
Şunu net ifade edeyim.
HDP, "süreci" iyi yönetmemesi.
6–7 Ekim olaylarıyla; "uğradığı" erozyonla, tabanda büyük tepki gördü.
Seçmen erimesi.
***
Bu evrede eğer "demokrasi" askıya alınırsa.
Türkiye bir kez daha; "parti kapatma" ayıbıyla, yüz yüze gelirse.
Bilinmelidir ki; kazançlı çıkan, Türkiye'nin siyasi mekanizması, yargısı ve demokrasisi olmayacak.
Bilakis; kazançlı HDP çıkacak.
"Mağduriyetle" yeniden, taban gücünü kazanacak.
Malum doğanın kanunun da, "ağaç budama var".
Ağaç budanır ki, "dalları daha bir gürleşip, büyüsün" diye.
Bu dönemde; HDP'nin kapatılması onun daha bir "gürleşmesine" neden olur.
Geçişte; "benzer" durum çok yaşandı.
***
ÇÖZÜM SÜRECİ!
Kim diyor ki;
"Çözüm süreci" bitti, bitirildi, rafa kalktı diye!
Diyenler belli.
Hiçbiri "seyr-ü seferi" başlatan değil ki, inanalım.
Süreç ve müzakere "kim kiminle" başladığı, herkesce biliniyor.
Birincisi; Recep Tayip Erdoğan.
İkincisi; Abdullah Öcalan.
Var mı, üçüncü bir kişi, yok. Var olan derseniz "onlar emir komuta" zincirindekiler.
Onun için de; "bitti, bitirildi" diyebilecek kişiler belli?
***
Ya Erdoğan,
Ya da Öcalan diyecek ki, "bitti veya devam ediyoruz" diye.
Zaten sürecin başarıya ulaşması da, kesintiye uğraması da, bu iki aktörün "tavrına" bağlıdır.
Sevabı da, günahı da, onların hanesine yazılacak.
Bu nedenle; kimse kendisine "görev" biçmesin.
Ne HDP cenahı ne de, Ak Parti'dekiler?
Biliyorum, Erdoğan ve Öcalan'ı kuşkusuz sevmeyenler çok.
Sevenler de pek çok,
Hele ki, "çözüme yönelik" yol seyrinde, "köstekleyenleri de" çok oldu.
Velhasıl, beğenilse de beğenilmese de her iki lider "an itibariyle" çok önemli bir kitleyi derinden etkileyen karizmaya ve siyasi iradeye sahipler.
Her ne kadar, Davutoğlu başbakanlığı yürüten isim olarak okların ucu bir ölçüde ona yönelmişse de tartışmasız lider Erdoğan’dır.
Son sözün sahibi o!
***
Pek tabi ki, HDP içerisinde Kandili önemseyen ve rotasını ona göre belirleyenler yok değil.
Varlar.
HDP’ de ayrıca; "Türk soluyla" dirsek teması bulunan da var.
Köşe yazılarında; "birbirlerine" yaylım ateş yaptıklarını da görüyoruz.
Kemalist ve sosyalisler "çekişmesi!"
Marksiz düşünce üreten, Alevi kesim de.
Aynı zamanda, PKK içerisinde kimi gruplar da Öcalan'a muhalif.
Şiddet yanlısı.
Hatta "devre dışı" bırakma gayreti içerisinde olduklarını, verdikleri beyanatlarla anlıyoruz.
Ki 6–7 Ekim olayları; birçok "paralel yapıyı" gün yüzüne çıkardı.
Ama her şeye rağmen halen de; Kürt siyasal hareketinin tek belirleyici aktör var, o da İmralı.
Bazitihi Öcalan'ın ta kendisi.
***
Onun için de, diyorum ki.
Hal-i hazırda bu iki liderin beslendiği kitleye rağmen, "Türkiye üzerinde" farklı siyasi rüzgâr estirmek.
Ya da, "ameliyat" gibi bir cerrahi müdahale yapılması; "mümkün" değil.
Çünkü koşullar, el vermez, vermiyor da.
Kobani olaylarının protestosunu HDP'nin içerisindeki "Öcalan'ı dışlayan" yapı icra ettiyse de.
Görüldü ki, "kan ter içerisinde" bırakılanlara, son sözü İmralı emri verdirdi.
***
Velhasıl; durum net "illa ki çözüm" olacak?
Her ne kadar; "şiddeti" körükleyenler var ise de.
Özellikle, "çözümü" askeri ve bürokratik vesayetin hâkimiyetinde arayanlar bulunuyorsa da.
Hala vesayetçi zihniyetleriyle, utanmadan-sıkılmadan, ar duymadan "postaldan" medet umanlar konuşuyorsa da.
Ortadoğu'daki şekillenen harita.
Türkiye'nin kendi iç dinamikleriyle geliştirdiği lider olma vasfıyla; "halk iradesi" son sözü söyleyecek.
O da, huzurdur, barıştır, kardeşliktir ve demokrasidir.
Çünkü dün Güneydoğu'da barışa evet diyen kesim yüzde 75 idi.
Ama bugün yüzde 85'lerin üzerinde seyrediyor.
***
Onun için, herşeye rağmen halkların iradesi üstün gelecek.
Zor da olsa, kolay da, olsa, çelmeler olacak.
Eee boşuna denilmiyor ki; Savaş kolay, barışı inşa etmek zor.
Barış ve demokrasinin egemen olduğu, bireyin hak ve özgürlüklerinin esas tutulduğu bir sürece elbette ki, "yola devam" denilecek?
Çünkü Kürtler son iki yıl içerisindeki "huzur ve güven" istikrarıyla yaşamanın hazzını ve mutluluğunu tattı.
Aynı zamanda, Türkiye'nin yekünü de..
Bu nedenle, kimsenin bu atmosferi ve huzurun hazını bırakması mümkün değil.
Beklenilmesin de.
***
BİLGİ NOTU!
"Esma kızımızın katili kim?" başlıklı yazıma, bilgilendirme notu geldi.
Karayolları Genel Müdürlüğü, basın biriminden.
Bilgi notunu aynen buraya alıyorum.
Bakalım, 18 yaşındaki Lise öğrencisi Esma Karaaslan isimli kızımın "ölümüyle" alakalı son bulan, trafik kazasında kusurların sahibi, karayolları nasıl bir savunma içerisine girmiş?
***
Sayın Ömer Büyüktimur.
24 Ekim 2014 tarihli Diyarbakır Söz Gazetesinde “Esma kızımızın katili kim” başlığıyla çıkan habere ilişkin açıklamalarımız aşağıdadır.
Sathi kaplamalı olarak hizmet veren Diyarbakır-Ergani Bölünmüş Yolunun BSK (Bitümlü Sıcak Karışım) ihalesi yapılarak yol yapım çalışmalarına başlanmış, 2 yıl içerisinde yaklaşık 20 km yol BSK seviyesinde bitirilmiş olup, BSK imalatları sürdürülmektedir.
Toplayıcı yollar ile beraber 80 km uzunluğundaki yolun çalışma yapılan kesimi şehir geçişi olduğundan, BSK imalatları, diğer kamu kurum ve kuruluşlara ait yeraltı ve yer üstü hatları (Doğalgaz, Elektrik, İçme Suyu, Kanalizasyon, Telekom, İnternet vb.) ve 3. şahıslara ait özel hatların deplaseleriyle beraber yapılmıştır.
Kuruluşumuzca çalışmalar trafik güvenliği göz önüne alınarak sezon boyunca etap etap durmaksızın sürdürülmektedir.
Bu çalışmalar esnasında; Kuruluşumuz, 2918 Sayılı Trafik Kanununun 7. Maddesinde belirtilen görevleri arasında yeralan;
***
A- “Yapım ve bakımdan sorumlu olduğu karayollarında can ve mal güvenliği yönünden gerekli düzenleme ve işaretlemeleri yaparak önlemler almak ve aldırmak
B-Tüm karayollarındaki işaretleme standartlarını tespit etmek yayınlamak ve kontrol etme” hükümlerine uygun olarak işe başlamadan önce trafik işaretleme projesini oluşturmuş olup, bu durum trafik işaretleme tutanağında da mevcuttur.
Yolda meydana gelen kaza incelendiğinde; sürücünün 2918 Sayılı Trafik Kanunun 52. Maddesinde belirtilen;
A-“Kavşaklara yaklaşırken, dönemeçlere girerken, tepe üstlerine yaklaşırken, dönemeçli yollarda ilerlerken, yaya geçitlerine, hemzemin geçitlere, tünellere, dar köprü ve menfezlere yaklaşırken, yapım ve onarı alanlarına girerken, hızları azaltmak,
B-Hızlarını kullandıkları aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmak” maddelerine uymayarak kazaya sebebiyet verdiği tespit edilmiştir.
***
Ayrıca, kazanın olduğu yerde yaya üst geçidi mevcut olmasına rağmen kazada vefat eden öğrencinin, üst geçidi kullanmadığı görülmektedir.
Bu açıklamalarımızdan da anlaşılacağı üzere, meydana gelen kazada Kuruluşumuzun herhangi bir ihmali ya da sorumluluğu olmayıp, konuya ilişkin açıklamalarımızın kamuoyunu doğru bilgilendirmek adına gazetenizde yer alacağı inancıyla iyi günler dileriz.
(Karayolları Genel Müdürlüğü/Basin Birimi)
***
Evet, bilgilendirme notu böyle.
Sizi bilmem ama bilgilendirme notunun muhtevası beni tatmin etmedi.
Öyle inanıyorum ki, "hadiseye" vakıf olanlar da, aynı fikirde olacak.
Ama biz besleğin gereği olarak, "bilgilendirmeyi" sizlerle paylaştık.
Takdiri ve yorumu size ait olsun.
Hesabını soracak olan da, merhum kızımız Esma'nın ailesi?
Ama hadisenin her evresini takip edeceğimi de, buradan belirtmek isterim.
Çünkü o kaza sıradan bir kaza değil; "geliyorum diyen bir cinayetti."