KAYBEDEN ÜNİVERSİTE!
Yarış kızıştı.
Hummalı bir çalışma var.
Yarışa katılan adaylar "birebir" markajda.
Hesaplar ince elenip sık dokunuyor.
Her türlü "argüman" kullanılıyor.
Bir tek oy, bir basamak önde demek.
Adayların büyük bölümü kesinlik kazandı.
Bu saatten sonra "yeni aday" çıkması; zor görünüyor.
Ama son dakikada "şunun için feragat ediyorum" diyen de olabilir diyorum.
Şuan için "görüntü" verilmezse de.
* * *
Peki, kimler aday?
İsimlerini sıralarsak;
Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç
Prof. Dr. Naime Canoruç
Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem
Prof. Dr. Talip Gül
Prof. Dr. Recep Işık
Prof. Dr. Orhan Ekrem Müftüoğlu
Prof. Dr. Ömer Satıcı.
Toplam 7 kişi; şuan için Rektörlük koltuğuna aday.
Aslında; çoğunu yakından tanıyoruz?
Sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik "anlamda" hangi düşünceyi savunduklarını.
Kimlerin "arka bahçesinde" kimlerin "rol üstlendiklerini".
Bildiğimiz için de; "onları" buradan, anlatmak yanlış olur diye düşünüyorum.
Ama üniversitemizin "özellikle", gelişen zaman normu açısından önem arz eden konumu noktasında; görev alacak kişi "seçici" olmalı.
Sıradan değil.
* * *
Adaylar şuan "yoğun" bir çalışma temposu içerisinde; "kendilerini" ifade etmeye çalışıyorlar.
Aynı havayı birlikte soldukları mesai arkadaşlarına.
Yapacaklarımız bunlar.
Projemiz de bunlar diyerek.
Dün çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir akademisyen dostum beni ziyaret etti.
Elinde bir dolu dosyayla.
Bana uzattı; işte "Rektörlük" adaylığına soyunan akademisyenlerimizin "tanıtım broşürleri".
Kimi özenle, kimi sıradan.
Kimi de, dergi misali.
Duruma önem ve ciddiyet noktasında; fikirlerini açıklamışlar.
Şunu yapacağız, bunu edeceğiz diye.
Tıpkı, "siyasi parti seçimleri" gibi.
Ama olsun.
Önemli olan; fikirlerin "özgürce" ifade edilip, halkla paylaşmak.
* * *
Önümüzdeki günlerde; Rektör adaylarıyla alakalı "detaylı" yazılarım olacak.
Özellikle "adayların", fikri yönde nasıl bir strateji benimsediğini.
Hedeflerinde neler var?
Neler için "vaatler" sıralıyor? diye.
Ama özetle şunu ifade edeyim.
Özellikle benim açımdan; Rektör olacak kişinin "siyasi tercihi" önemli değil.
İster sol, ister sağ, ister radikal olsun.
Fark etmez.
Neden derseniz; sonuçta seçecek olanlar ve seçilen bilim adamlarıdır.
Yarınları "düşünen", geleceği eğiten, topluma "akıl" öğreten onlar.
Onun için de, "akademisyen ve bilim adamları" onlar.
Her gün iç içe oldukları için de "en doğru kararı" verecek onlar.
* * *
Ama şunu "iyi" tahlil etmeleri gerekir.
Geçmişten de ders-i ibret alarak.
Eğer ilericilikten söz ediliyorsa.
Eğer demokrasiden bahsediliyorsa.
Eğer hukukun ve insan haklarının üstünlüğünden dem vuruluyorsa.
Eğer, Üniversite ile halk kaynaşmasından yanaysa.
Eğer, akademik konumun toplumun aydınlık günleri olarak görüyorsa;
Eğer, Rektörlük koltuğunu "saltanat" olarak görmüyorsa.
Birleştiren, bütünleştiren, yarınların "kazanımı" anlamında "çimento" olarak görüyorsa.
İşte o zaman; doğru tercihte karar kılmak gerekir.
Yoksa; şunun sırtı sağlam. Şunun "avenesi" ağır.
Bunun "hamileri" var.
Benim de "büyüklerim" var diyenlerin; aklına kapılırız.
O da, durumun "eski tas, eski hamam" misali, geçmişi arar oluruz.
* * *
Dedim ya; adayların "vaatleri" hakkında önümüzdeki günlerde; geniş yelpazede buradan yer vereceğim.
Ama benim dikkatimi çeken; hemen herkesin "son günlerde" gündeme getirdiği; Üniversite'de öğrenci sayısının düşüşü.
Aslında; bu konuyla alakalı daha önce "yazılarım" oldu.
Nedenler, niçinler diye?
Lakin görüyorum ki, bu anlamda "sorgulayıcı" değiliz.
Sadece; resmi gösteriyoruz, çekeni ve yaratanı konuşmuyoruz.
Mesela; Üniversite'nin 13 bin öğrencisi kaldı diyoruz.
Peki diğer öğrenciler nerede? Uçtular mı, yoksa kayıtları mı silindi?
Hiçbiri.
Hepsi yerinde duruyor.
Ama başka üniversitelerin alanındalar şimdi.
* * *
Hep deriz; Dicle Üniversitesi "Bölgeye" hitap ediyor.
Doğru ve gerçek.
Çünkü bugün Dicle Üniversitesi "bünyesinden" tam dört üniversite çıkardı.
Batman, Siirt, Mardin ve Şırnak.
Ama ne hazindir ki; "bünyesinden" yeşeren bu dört üniversitenin oluşumundan "zerre kadar" söz sahibi olmadı.
Kuruculuklarını yapması gerekirken, devre dışı tutuldu.
Malatya Üniversitesi ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Mardin, Siirt ve Batman Üniversiteleri'nin "kuruculuğunu" yaptı.
Asıl tartışılması, asıl kavgası yapılması gereken bu.
Mevcut yönetim mi "başarısız".
Yoksa YÖK'ün bir garazı.
Ya da Çankaya'nın isteksizliği.
İnanıyorum ki; bu mevzu "sorgulanıyor" olsaydı, birçok şey değişmiş olurdu.
* * *
Demem o ki; Dicle Üniversitesi "her alanda" kan kaybediyor.
Bir taraftan "yönetimsel" anlamda kamplaşma.
Diğer yandan, siyasal hesaplaşma.
Hepsinin "eksileri", Diyarbakır'ın vahim kaybı.
Tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi. Ne olur bari bu kez "kazanan" olalım..